Kayıtlar

Temmuz, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Baradey ve muhalif akımlar (1) Tarık Abducelil / Dünya Bülteni -Kahire- Pazartesi, 12 Temmuz 2010 Yaklaşık beş ay önce Mısırlılar önceliklerini seçme konusunda muhayyer kaldılar; Demokrasi mi Ekmek mi? Hangisi diğerini de peşinden getirir? Geçen Şubat ay ortalarında Kahire Hava Limanına, Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi eski Başkanı Dr. Muhammed Al-Baradey’in inişiyle siyasi değişikliğin olabileceği ümidi doğdu. Siyasi değişim, hayatın tüm yönlerinin değişimi için önemli anahtardır. İstenilen değişim ve siyasi gayretle faaliyetleri üstlenmesi Mısırlıların iştahını kabartır gibi oldu. Şunu söylemek mümkün, geçen beş yıl boyunca gerek aydınların, gerekse işçileri gerekse zarara uğrayan vatandaşların protesto gösterilerinden sonra Baradey hareketi “Mısır’da siyasi hareketin ikinci dalgası” olarak kendini takdim etmiştir. Baradey’in çağrısı halkın iradesini değişimin olmazsa olmaz bir olgu olduğu üzerine yoğunlaşmıştır. Güçlü bir toplum tüm bireyleriyle, partileriyle ve İslami cemaatler
Seyyid Cemaleddin Afgani Çarşamba 21.07.2010 Prof. Dr. Salih Samarrai / TİMETURK Ünlü gezgin Şeyh Abdürreşid İbrahim Hicri 1349 yılında Kahire'de Müslüman Gençlik Derneğinin konferans salonunda Üstat Cemalettin Afgan hakkında bir konuşma yaptı. Japonya'da İslam'ın yayılmasının öncülerinden olan Abdürreşid İbrahim, Asya'nın kuzey doğusunda yer alan Rusya'nın Sibirya bölgesinde (Hicri1267 /Miladi 1851) dünyaya geldi. Küçük yaşta Peygamber efendimizin Medine'sine yerleşip ilk eğitimini orada aldı. Sonra deneyimli siyasetçi Mithat Paşaya katıldı. 40 yaşlarında büyük reformcu Cemalettin Afgani ile görüştü, onu yakından tanıma fırsatını buldu. Abdurreşid İbrahim, Sibiryalı bir davetçi ve gezgindir. Dünyanın birçok bölgesini gezdi. Türkiye ve Medine’de ikamet etti. 1911 yılında Libya'da Tarblusgarb savaşına katıldı. Sibirya, Orta Asya, Japon, Kore, Çin, Singapur, Hindistan, Hicaz ve Şam bölgesini gezdi. Bu seyahatlerini 1911 yılında 2 ciltlik kitap halinde Â
"Medine İslam Devleti": Bir Model mi, Bir Örnek mi? Nuri YILMAZ İslami Yorum İmtihanı sadece, dua, zikir, ibadet gibi dini merasimlerin yerine getirilmesi olarak algılayan tasavvuf ekolünü saymazsak, İslam tarihinde ortaya çıkmış bütün fikir ekollerinin bir “devlet” hedefi ve anlayışı olagelmiştir. Kimisi “yerine getirilmesi gereken bir farz” olarak nitelemiştir. Kimisi “dini bir farz değil, insani ve toplumsal bir ihtiyaç” olarak tanımlamıştır. Kimisi ise “varlığı memnuniyet verici, ama illa da şart değil” demiştir. Devlet tanımları farklı olunca, doğal olarak, “nasıl bir devlet?” sorusunun cevabı da tartışmalı hale gelmiştir. Hele ki Resulullah döneminden sonra, üzerinde “genel kabul” bulunan bir uygulama modelinin ortaya çıkmadığı göz önünde bulundurulduğunda, “nasıl bir devlet?” sorusuna verilecek cevabın önemi daha da artmaktadır. Bundan 10 sene önce “nasıl bir İslam devleti?” diye sorulsa, (öyle olmamasına rağmen) birçok kişi, “bu soruyu tartışmanın vakti değil!” dey