Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
                       Diktatör Baba/Oğul Esadlar!               Mülkün   belli ellerde temerküzüne (Toplanması) Karunizm, siyaset ve yönetimin temerküzüne de despotizm/Fravunizm denir. Her ikisi de; Nas’ın ve Allah’ın karşısında konuşlanmaktır.  Mülk bölüşüldükçe, siyaset ve yönetim  Halka dayandıkça meşrulaşır. Allah Karunizmi de Firavunizmide lanetlemiştir.             Kırk yıllık Kani, olurma Yani!? Diktatör “Baba” dan devralınan bir “Ülke” olan Suriye  Oğul  Beşşar Esat’ın  diktatörlüğü devam ettiği sürece  nasıl özgür bir ülkeye dönecektir?! Olacak şeymi bu ?  Nerde, nezaman görülmüştür ki, bir diktatör Fravn; mutlak mülkü olarak gördüğü ülke  ve halk üzerindeki mutlak egemenliğinden; Halkın lehine ferakat etsin!? Bu mümkünmüdür?             Suriye’nin Firavnı Beşşar Esat Babasının oğlu olduğunu gösterdi. Suriye’deki insan hakları aktivistleri 79 yaşındaki Haysem el Malih, 19 yaşındaki Tal al Mallouhi ve Muhanned el Haseni’nin askeri mahkemelerce yargılanarak tutuklanmaları,
Muhammed Muhtar eş-Şankıti Demokrasi Üzerine Bir Söyleşi Burhan Genç / TİMETURK İslamcıların Demokrasi’ye bakış açılarını kısaca anlatır mısınız? Şankıtî: Teşekkürler… Bütün İslamcı Siyasi Hareketler, demokrasiyi kucaklayarak; siyasal meşruiyetin, iyi bir siyaset yürütmenin ve toplumları kalkındıran dengeli siyasal birikimin anahtarı olduğunu kabul ederler. Böylece demokrasiye yönelik pozisyonlarını açık bir şekilde ortaya koymuşlardır. Ancak istisnai olarak Selefi akım, hâlâ demokrasiye karşı, bir konum sergilemektedir – bu akım pratikte diktatörlükle mücadele ederken, teorik olarak haklı bulmaktadır – bu, artık İslam literatüründe kaçınılmaz bir sonuç haline gelmiştir. DEMOKRASİ İSLAM’DAN SAPMA DEĞİLDİR Ancak bazı İslamcılar, Demokrasiyi akidevî olarak İslam’a zıt buluyorlar, öyle değil mi? Demokrasinin mahiyetini anlamayan bazılarının zihninde teorik olarak böyle bir karışıklık var. Demokrasi bir inanç veya akide değil, toplumlarda inanç ve değerler sistemine, kendini özgürce ifa
İslami STK da Protokolizm Hastalığı Artık bilinmelidir ki, özellikle de STK larda gönüllü sorumluluk alan  müslüman aktivistler  anlamalıdır ki; Müslüman bireyler  sosyal faaliyetlerde, dini ve sosyal etkinliklerde figüran olarak görülmek istemiyorlar. Ve bu yüzden de STK ların çağrılarına  müslüman kitlelerden  olumlu tepkiler gelmiyor! Ve giderekte azalıyor.  Maalesef bizim gibi geri kalmış ülkelerde gerek siyaset ve gerekse stk  gibi alanlarda siyasetin ve sosyal faaliyetlerin amacı ve hedefi unutuluyor, asıl olan halk; siyasetçi yada stk yöneticilerinin tebaasına dönüştürülüyor. Bu böyle görülüyor ve böyle görülmeye de devam ediliyor. İnsanlar  bu “bayların”  heyecanlı nutuklar atacağı ve büyük alkışlar alacağı kalabalıklar  olarak görülüyor. Yani bu Baylar  platformlar üzerinde tebaasını temaşa eden krallar, Bizde  krallarını alkışlayan marabalarız öylemi!? Sormak lazım bu Baylara! Madem böyle olacaktı  neden geldiğimiz Yerleri terk ettik!? Zaten böyle bir köleliği reddettiğimiz
ALİ BULAÇ Müslüman'ın insan hakları/ Bir Reddiye Atilla Morçol “Modern dünyada Müslümanlar, kendi asli dinî kaynaklarına uygun bir toplumsal hayat yaşamak ister ve ulus devletlerin baskılarından kurtulmaya çalışırlarken, Batı Aydınlanması'nın vücud verdiği "insan hakları"nın kendileri için koruyucu şemsiye olabileceklerini düşündüler; bunun bir yanılgı olduğu anlaşılıyor. Yanılgı şuydu ki; Müslümanlar, dinî hayatlarının bu kavramsal çerçevede yer alabileceğini ve Batılıların onları kendi dinî kimlikleriyle insanlık değerini paylaşan eşitler olarak kabul edeceklerini zannettiler. Batı Aydınlanması'nın temel felsefi varsayımlarına göre tanımlanmış insan, hak ve özgürlük kavramları ile İslam'ın asli dinî kaynakları ve kelamının (ilahiyat) vücud verdiği hak ve özgürlükler birbirlerinden tamamen farklıdır. Şöyle ki: 1) Aklın rehberliğinde "Tanrı'ya ve Efendi'ye", yani dinî öğretiye, Kilise dogmalarına ve mutlakiyetçi idarelere meydan okuyarak
Taliban/el Kaide/neo Selefi Terörü                  İnsanı öldürmek kainatı öldürmektir. Bir bomba ile 50-100 kişi camide, mersiyede, zikir halinde katlediliyor, hemde din adına, bakıyorum müslümanlar,islami siteler, basın yayın; bu KAATİLLERİ, ne ifşa ediyor nede lanetliyor! Haberciliğin bile temel ilkeleri göz ardı edilerek Katillerin bu  çirkin ve necis eylemlerinin faturası tüm islam ve müslümanlara mal ediliyor adeta. Kattiller bu cinayetilerini her defasında üslendiği halde ne hikmetse “kim” sorusu İslami haber sitelerinde,basın yayın kuruluşlarında  cevapsız kalıyor. Son Sufi Camisi  bombalandığında ağız birliği edilerek  “sünni cami” ibaresi kullanılarak  adeta bilerek yada bilmiyerek adres saptırması yapılmıştır. Olacak iş değil! amerika katlettiğinde vaveylayı koparanlar; kullanılan silahların  markasına kadar hebercilik klasiği sunanlar; Taliban/El Kaide/ Cihadçı(!) Maceraperest gruplar katlettiğinde suspus oluyorlar! Çifte standardın bukadarına da pes doğrusu! ‘Zalime mey