Kayıtlar

Şubat, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Ümmetin Ocak 2011 İntifadaları; Beklenen Darusselamları Müjdeliyor Atilla MORÇOL Kayseri/27.02.2011     Tunus’ta bir mazlumun kendini yakmasıyla başlayan “Artık Yeter!”  hareketinin manası;  Tunus'tan  Yemen'e, Irak'tan Ürdün'e  tüm bölgeye yayılması, bu arada Arnavutluk, Ermenistan ve Kuzey Kurdistan Özerk Bölgesinide etkilemesiyle ortaya çıkan durumu; İster Adalet Ağaoğlu gibi “İslam Ronesansı” tabiriyle isterse İslamcı kesimin dediği gibi “Devrim” olarak nitelendirin; Müslüman Halkların 1400 Yıllık serüveninde, ulemanın (Dinadamı sınıfı) ve ümeranın (Yönetici sınıf)  vesayeti altında tebaya dönüşen özgür  yaratılmış halkların  kendi kendilerini yönetme haklarını, asırlar boyu süren bir uyku döneminden sonra  hatırlayıb,ölümünede olsa sahip çıkma süreci olarak değerlendirmek gerekir. Buraya  nereden gelindi? Tunus  başlayan Mısır'da ve Libya'da devam eden  halkların "el Kifaye/Artık Yeter"  devrim hareketi bu kadar  geniş bir coğrafyada halkl
  İslam Dünyası ve Değişim Arayışları Atilla Morçol; Kayseri/17.02.2011 Gerek Tunus  Devrim sürecinde (Bu Devrim süreçi hali hazırda devam etmektedir ve 5-10  sene gibi uzun bir zamanı alacağı  da, kültürel,siyasal ve sosyal dinamikler açısından zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.)  gerekse Mısır  Devrim sürecinde  ne yazıkki  “İslamcılık” Devrim Sürecini başlatan muharrik güc olamamıştır. Olması da  mümkün değildi zaten! Neden? Nedeni şu: İslamcıların   projeleri hep muğlak,tarifsiz ve  tarihi olmuştur. Kitlelerin dertlerine şifa olacak  hiçbir proje,reçete ve proğram ortaya koyulamamıştır. Toptancı bir   Batı karşıtlığı ve  hamaset eksenli Batıyla çatışmadan başka  elde hiçbir sermaye (Bu bir sermaye sayılırsa!?) yoktur. Mesela; Siyasal düzen, ülke yönetimi konusunda  İslamcıların  önerdikleri “kötü yönetim”  den başka bir  şey değildir. Ya “halife/sultanlık” tır önerilen yada  bir başka versiyonu “velayet-i fakih” anlayışıdır. İslamcılar Halkı; günahlara  yönelen ve baskı ve şiddetl
Oliver Roy: Bu bir İslami devrim değildir! 17 Şubat 2011 Perşembe                Oliver Roy* / TİMETURK                                                                                                                                         Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları, Avrupa’da otuz yıldan daha eski 1979 İran İslam Devrimi modeli kullanılarak yorumlandı. Yorumcular, hareketin başında ya da gücü elde etmek için pusuda bekleyen İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ya da onların yerel denklikleri gibi İslami grupları görmeyi bekliyorlardı. İhvan’ın sağduyusu şaşırttı ve huzurlarını kaçırdı. İslamcılar nereye gitmişlerdi? Ayaklanmalara katılanlara bakarsanız burada söz konusu olanın post-İslamcı bir nesil olduğu açıkça görülür. Onlara göre, 1970 ve 1980’lerin büyük devrimleri mazide kalan atalarının işleridir. Bu genç neslin üyeleri ideolojiyle ilgilenmez; sloganları çıkarcı ve somuttur. “İrhal!” ya da “Hemen defol!” derler. 1980’lerde Cezayir’
Tunus ve Mısır Devrimlerinin Öğrettikleri             Tunus Devriminin fitilini 26 yaşındaki Muhammed Bouzazizi hayatıyla ateşledi. Geçimini  kazanmak için sokakta seyyar meyve ve sebze satıcılığı yapan Bouzazizi, Sid Buzid şehrinin yerel yetkililerinin tezgehına el koyması ve maruz kaldığı aşağılamanın bir sonucu olarak, 17 Aralık günü şehrin hükümet binası önünde kendini yaktı. Kaldırıldığı hastanede 4 Ocak günü hayatını kaybetti. Bu trajedi “ Kelebek Etkisi ” yarattı ve  23 Yıllık istibdatın horlaması, aşağılaması ve istismarı ile dolan Tunus Halkı bir öfke patlaması ile başkent meydanlarını kilitledi. Nihayet 14.01.2011 günü diktatör Zeynel bin Ali ailesi ve yakınlarıyla Tunus’u terk etmek zorunda kaldı. Muhalifler ve bu arada 23 yıllık sürgün hayatı süren Raşid el Gannuşi ülkeye dönmüş, İlk merhale geçilmiş ve Tunus Devrimi halen bıçak sırtında istikrar bulmayı bekliyor.              Bin Ali Tunus’u terk etmesinden üç gün sonra 17.01.2011 tarihinde Mısır’da başkent
Müslüman Kardeşler, Mısır Devrimi ve Basık Tavan Sendromu  M.Muhtar Şankiti 08.02.2011           Büyük devrimler, eskiyi siler; kendine mahsus yeni değer sistemi ve yeni güç dengesiyle gelir. Diktatörlük rejimi altında dile gelmesi ve eyleme dökülmesi sakınca doğuran konular, devrim sonrası söylenir-yapılır hale gelir. Baskı rejiminin onayladığı söylem-eylem türleri ise artık bir cezai müeyyide gerektirir. Politik değerler algısında bir parametre değişikliği olmamışsa zaten yapılan iş devrim olmaz, devrim niteliği kazanamaz. Bugün bir Mısır devriminin şafak sökümünden bahis geçiyorsa, bu tür dengeler ve politik değerler sistemi değişiminin görünür hale gelişinden dolayıdır.           Fakat devrimlerin bir de karanlık yüzü vardır; dikta rejimleri, halkı daha azına razı, başı daima önüne eğik, basık tavan sendromuna bağışıklık kazandıran bir zihniyet terbiyesinden geçirdiğinden devrimlerin getirdiği değişimin derinliği çoğu zaman halk taraf
İslamcılar ve Mısır Devrimi 05 Şubat 2011 Cumartesi Hüsam Temmam* / TİMETURK / İskenderiye Zamanlama açısından Mısır Polis Bayramına denk gelen ve şu satırları yazdığım ana kadar aralıksız olarak devam eden gösterilerin fitilini ateşleyen çağrıyı yapan tarafın kim olduğu kesin belli değil. Ancak kesin olan bir şey var; o da bu çağrı belli bir siyasi parti ya da siyasi akımdan gelmedi. Çok daha kesin olan şey ise bu isyan ateşini yakanlar ne İslamcılar ne de onların liderleri değildi, dolayısıyla bu devrim onların devrimi değildir. Gösteriler başlamadan günler önce selefiler gösteri çağrılarını reddetmişlerdi. Selefi Davet Okulu birçok açıklamada gösterileri reddettiğini belirtmişti. Hatta Salafvoice.com (selefin sesi) isimli sitelerinde yayınladıkları beyanlarda en önemli liderleri Yasir Bahrami gösterilerin mübah olmadığına dair uyarılarda bulunuyordu. Bu gösteriler amansız bir halk ayaklanmasına dönüştüğü halde İskenderiye’deki sele
Onur Devrimlerinin Hatırlattıkları!             Arap Dünyasındaki Onur Devrimleri; Batı’nın bölgedeki siyaset ve projelerinin yıkılması anlamına geliyor. Onlarca yıl Batı destekli otoriter,despotik rejimler, bölge halklarını aşağıladılar,sömürdüler ve baskı altında tuttular. Halkı Müslüman olan ülkelerde; Batı’dan 100 yıl sonra bile hala  özgün bir demokrasi örneğinin  görülememesinde;Batı işbirlikçisi elitist sınıfın ve iktidarlarının etkisi olduğu kadar,” demokrasi küfürdür!” sloganını dillerinden düşürmeyen “İslamcıların” bilim ve siyaset dışı  söylemlerininde rolünün olduğu yadsınamaz. Batıyı reddeden İslamcılar ne yazıkki; Batının özellikle  Müslüman Halklar için öngördüğü demokrasi dışı totaliter ve despot rejimleri, demokrasi karşıtlığı  tezleriyle desteklemiş oldular. Bunu bilerekte yapmadılar. Kuru bir Batı karşıtlığı ve tarihi vasattan beslenen şoven duygular bir komplekse dönüşerek demokrasiye karşı b,ir posisyona girildi ve despotik  yönetimler desteklenmiş oldu. Halklar