Üç Ayaktan Mahrum Bir Hareket:İslamcılık!                
"Siyaset,iktisat ve ahlakilik.Türkiye İslamcılığı, maalesef bu üç hayati ehemmiyete haiz konuda, efradını cami,ağyarını mani bir düşünce,pratik ve model ortaya koyamamıştır.Girişimler ve hamleler olmuşsa da, bağnaz bir hoyratlıkla gürültüye boğulup heba olmuştur.Bu sadece Türkiye’de değil tüm İslam ülkelerinde de böyledir. Arap Baharı, Müslüman halkların siyasi bilinç,medeni cesaret ve fedakarlık konusunda “İslamcılardan” daha önde olduğunu göstermiştir."   
01/09/2012 /Konya



Siyaset,iktisat ve ahlakilik.Türkiye İslamcılığı, maalesef bu üç hayati ehemmiyete haiz konuda, efradını cami,ağyarını mani bir düşünce,pratik ve model ortaya koyamamıştır.Girişimler ve hamleler olmuşsa da,  bağnaz bir hoyratlıkla gürültüye boğulup heba olmuştur.Bu sadece Türkiye’de değil tüm İslam ülkelerinde de böyledir. Arap Baharı, Müslüman halkların siyasi bilinç,medeni cesaret ve fedakarlık konusunda “İslamcılardan”  daha önde olduğunu göstermiştir.
Son günlerde İslamcılık Tartışmaları Pkk terörünün anaforunda   kayboldu gitti. Türköne dışarıdan bir hısım olarak, İslamcılık konusunda ilginç ve haklı denecek eleştiriler ve korkular ileri sürmüştür.
Bir İslamcılık düşünün ki, 30 yıllık  sürede  50 bin cana mal olmuş bir terör konusunda topluma söyleyecek bir sözü, gösterecek bir tavrı  ve soruna çözüm olacak bir teklifi olmamıştır.
İslam, tabilerinde tevhidi bir dünya görüşü inşa eder ve buna göre de bir yaşam tarzının ayrıntılarını vazeder. Hicab/tesettür, mahrem- namahrem ayrımı,helal-haramların tasnifi,savaş hukuku  ve benzeri.Dolayısıyla diyebiliriz ki;İslam, insana ve  topluma Allah’ın ilgi ve alakası  gereği  sunduğu;  akidevi,sosyal,kültürel,iktisadi   ilahi projeler sunan bir dindir. Böyle bir dinin müntesipleri de elbette ki, dinleri ile uyum içinde olmak kaydıyla tüm insanlığa ve toplumlarına bu ilahi projeyi tebliğ ve teklif edecektir. İşte bu,bazı itirazlar olsa da “ İslamcılık” olarak nitelendirilmektedir. Aslında her  muvahhid; gücü nispetinde  bu ilahi projeyi Davet  ve irşad temelinde yerine getirmekle yükümlüdür.  “İslamcılık” İslam’ın folklorik bir geleneğe dönüştüğü yani, mezuuların, menkıbelerin, hurafe ve bidatlerin Vahyin önüne geçirildiği, dinin temelleri olarak görüldüğü bir vasattan çıkış yolu arayan Vahiy merkezli bir dini anlayışın mümessili muvahhitleri; folklorik İslam anlayışlından ayırt etmek için üretilmiş bir kavramdır ki  gerçeği ortaya çıkartıcı bir fonksiyon icra ettiği kanaatindeyim.
İslamcılığın 100 yıllık serüveninde yetişen entelektüel sayısı maalesef dünya çapında  bir elin on parmağını geçmez, tüm İslam dünyasında entelektüel kuraklık hala daha etkisini sürdürmektedir. Siyaset, ekonomi, dünya ve ahret telakkisi, mülk ve birey ilişkisi, üretim ve bölüşüm konularında İslam dünyasının Vahyin değil, Emevi ve Abbasi yozlaştırmasının etkisinde olduğu malumdur. Adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükler, sağlık, güvenlik konularında modern dünyanın birkaç asır gerisinde kaldığımız açıktır.
Bir asırlık İslamcılık serüveninde İslamcıların halkın uyanması, vahye dönmesi, halka siyaset, iktisat, sosyal adalet, üretim-bölüşüm, insan hakları, güvenlik, devlet ve yönetim konularında ikna edici, cezp edeci bir alternatif sunamadıkları maalesef bir gerçektir.
İslamcılık tartışmalarında Türköne’nin  şu eleştirisi üzerinde durmak gerekir:” İslâmcılık, İslâm toplumlarının tarihî geleneğine, İslâm anlayışına ve barış içinde bir arada yaşama tecrübesine aykırı; hakikati temellük iddiası olan totaliter bir ideoloji olduğu için rekabet ve düşmanlık üreten bir ideolojidir. İslâm'ın, geniş bir yelpazede Batı'ya veya ülkedeki iktidara karşı muhalefet için araca dönüştürülmesinden ibarettir. Hiç iktidarda olduğu halde İslâmcı olduğunu iddia eden bir tecrübeye tesadüf ettiniz mi? Siyasî mücadele aracı olarak kullanıldığı zaman inanç, birleştiren, bütünleştiren ve barış getiren bir güç olmaktan çıkıp yakan, yıkan, düşmanlık üreten bir bağnazlığa dönüşür. Mezhepçilik bugün Müslüman halkların izzetini ve hayat hakkını yok eden ve onları rezil-rüsva eden bir fitne kaynağı olarak İslâmcılığın bugünkü hali değil mi? Ha başka insanlara düşmanlık, ha iktidara muhalefet aracı olsun, ikisinde de inanç basit bir siyasî araçtan ibaret değil mi?”
Gerçekten de  filli durum böyle değilmi? Şiddeti ve tekfirciliği amentü haline getiren Neo Selefizme karşı İslamcılar hangi ıslah edici tavrı ve pratiği ortaya koyabilmişlerdir? Mezhepçi yaklaşımlar şu son Suriye Olayları ile daha bir gün yüzüne çıkmış değilmi? Despotizm,zulüm,mazlumlar konusunda sahih bir tavır ortaya koyulabildimi? Despotizme ve istibdat rejimlerine karşı gerek teorik ve gerekse pratik hangi alternatif proje geliştirmişlerdir? İslamcılar bu gün Suriye Konusunda bile ortak bir görüş ve tavır sergileyebilmiş değildir.
İslamcılar emevi-abbasi sultanlıklarının asırlar boyu süren iktidarları döneminde oluşturulmuş  siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel alandaki paradigmaları aynen sahiplenerek halkın önüne çıkmışlardır.Vahiyle  ve fıtratla çelişen adalet anlayışıyla bağdaşmayan uygulamaları   bir kenara bırakıp;  islamın sosyo ekonomik yapısıyla ilgili  Vahiy eksenli bir paradigma geliştirerek,özgün bir sosyo ekonomik  model ortaya koyabilmelidir.Halklara iktisadi ve siyasi bir model sunamayan bir siyasi hareketin halk nezdinde bir değeri olamaz. Oysa Vahyin ilkeleri ve Rasulullah’ın örnekliği; yönetim anlayışı konusunda da Müslümanlara büyük bir imkânlar sunmaktadır.
Bu gün Türkiye Halklarının önünde en büyük sorun olarak duran pkk terörüne karşı Türkiye İslamcıları ne ciddi bir çözüm önerisi ortaya koyabilmiştir nede bu sorunu analiz eden ve değerlendiren sahih bir ortak anlayış geliştirebilmiş değildir. Bölük pörçük bir İslamcılığın çoğunlukla bu sorunu görmezden gelip görüş, tavır ve öneri getirmekten uzak olduğu malumdur. Şu günlerde bile bu sorunun bunaltan tırmanışı karşısında bile kulağı üzerine yatan bir İslamcılığın,  ne İslam siyasi düşüncesine sunabileceği bir katkı ne de halklara verebileceği bir şey yoktur.
Fakat Türkiye İslamcılığı kaynaklı kimi mahallî yapılar, toplumsal destek almış kimi sosyal yardımlaşma alanında güzel örnekler sunulduğu da bir gerçektir. Bu alanda sahih pratikler üreten IHH hareketi bu olumsuz değerlendirmelerimizin dışındadır. Gerçekten de İHH, Yardım eli, Yeryüzü Doktorları gibi halklar nezdinde olumlu karşılanan pratikler geliştirmeyi başarmış yapılar yok değildir. Ne mezhep, ne dinin mazlumlara yardım konusunda bir engel olmadığını, zalimlere karşı, mazlumların yanında yer alınması noktasında ortak bir düşünce ve pratik geliştirilmiş olması tüm halkların ve tüm kesimlerin teveccühünü kazanmağa yetmiştir.
 İşte bu noktadaki Vahyi tavrın, siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, insan hakları gibi konularda da ortaya koyulması ve geliştirilmesi hayati ehemmiyete haizdir.
Türkiye İslamcılığının daha da can alıcı sorunu ahlakilik diye nitelendirebileceğimiz sorundur. Kimi İslamcı çevrelerde yaygın olarak gözlenen, İslami hareketlere düşünsel, fikri, ekonomik, mali destek veren aktörlerin, halk üzerinde baronlaştığı, bürokratik bir oligarşiye dönüştüğü, aristokratlaştığı ve her İslamcı dernek ve vakıfta efendi self ilişkisini andırır, etiketçi, sınıfçı ve ayrımcı bir sosyal ilişkilerin kurulduğu, geliştiği malumdur.
İslami içerikli hatta tefsir dersi etkinliklerinde bile protokol sıraları oluşturulması, halkın ve cemaatin figüran gibi kalabalık oluşturulması için kullanıldığı görülmektedir. Derneğin vakfın partini yönetici elitist takımı toplantılara assolist gibi gecikmeli arzı endam etmekte ve yarım saat önceden gelmiş dinleyici kitlenin bakışları altında dosdoğru öndeki protokol koltuklarına yöneldikleri herkesin malumudur.
İstanbul’ da birkaç yıl önce bulunduğum bir etkinlikte koca koca adamların protokolde ayrılmış boş koltuklara oturmak için dakikalarca görevlilerle nasıl tartıştıklarına şahidim. Ve  ayni mekanda Ali Bulaç ile Abdurrahman Arslan beylerin; Görevli gençlerin ısrarına rağmen protokolde kendilerine ayrılan ayrılan koltukları değil de  arka sıralardaki halkın içinde oturmayı tercih ettiklerini de takdirle gözlemlemiştim.
İslamcı parti, dernek, vakıf, dergi gibi oluşumlarda bir avuç seçkinci kendilerini popüler bir konumda konuşlarken, destek veren insanlara da figüran, kalabalık, dernek/vakıf müdavimi rolünü layık görmektedirler.
Toplumsal eylemlerde meydanlara kurulan yüksek platformlara cemaatin, hareketin önderleri, mali destekçileri çıkarak arzı endam etmekte, bir hatibin yanında onlarca kişi halka karşı poz vererek kitlelerle farklı olunduğu ihdas edilmektedir.
 Dernek ve vakıflarda elitistler oluşmakta bunların vakıfta; cemaat ve halktan ayrı özel mekânlarda güya mesai yaptığı, büyük işler peşinde koşuşturduğu izlenimi yaratılarak seçkin ve ayrıcalıklı bir konum peşinde koşulduğu ve sınıfsallaşmaya sebep olunduğu malumdur.
Cemaat, dernek, vakıf gibi oluşumlarda tefsir derslerinde bile salonlarda zenginler ve fakirlerin bloklaştığı, doktorların salonun bir tarafında işçi ve işsizlerin diğer tarafta kümelendikleri ve ararlında resmiyet duvarı oluştuğu gözlenmektedir.
Hatta bu Umre organizasyonlarında lüks otel ve ekonomik otel ayrımı yapılmakta, öncü kadroların zenginlerle birlikte lüks otellerde konakladığı gözlenmektedir.
Dolayısıyla İslamcılık, bir şekilde seçkinciliğe dönüşmüş beyaz Müslümanlık olarak halk nezdinde bir itibar ve alaka göremeyen elitist ve uç bir hareket olarak varlığını sürdürmektedir.
İslamcı aktivistlerin özellikle şöhret ve reklam amaçlı olduğu görülen davranış ve tavırlardan kesinlikle uzaklaşması şarttır. İslamcı aydınlarında halktan kopuk “aydınlar sınıfı” oluşturacak elitist tavırlardan uzaklaşılması bir zarurettir. Böyle davranışın ne sahibine faydası olacaktır nede içinde bulunduğu harekete bir fayda sağlayacaktır.
Diğer taraftan siyaset ve iktisat alanında Vahiy merkezli ve Rasulullah’ın örnekliği çerçevesinde özgün bir sosyo ekonomik model üzerinde hassasiyetle durulmalı ve ortaya koyulmalıdır. İnsan hakları, özgürlükler, halkın yönetime katılımı, din-devlet ilişkisi, devletin denetimi ve yargı denetimi, şura ve meclis, üretim ve bölüşüm, servet anlayışı gibi konular vuzuha kavuşturulup açık bir şekilde ortaya koyulmalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası