Bir Siyasi Cinayetin Hatırlattıkları!
Bir Siyasi
Cinayetin Hatırlattıkları!
Atilla Morçol
Konya;13.12.2013
Bangladeş’te
İslamcı bir şahsiyet düzmece bir yargılama sonucu siyaseten katledildi.Tıpkı
İran’da kısa bir zaman önce Ayetullah Hüseyin Ali Muntazeri’nin, reva görülen
baskılar sonucu ölmesi gibi.
Ülkelerin
yönetimlerini halka dayalı özgür ülkeler ve güce dayalı despot rejimler diye
ikiye ayırmak yeterlidir sanırım. Halka dayalı özgür ülke halkları, kendi yolunu tabii olarak bulur ve ilahi değişmez
yasalar gereği;nasılsalar öyle
yönetilecekleri yönetimlerine müstahak olurlar.
Pakistan
Vilayetinin 1947 de Hindistan’dan kopması siyasi bir hataydı.Çalkantılı bir vasatta
başlayan iç savaşla, Doğu Pakistan’ın, Bangaldeş olarak Hindistan’ında yardımı
ile Pakistan’dan 1971 de kopmasıyla sonuçlanan süreç “yönetme” ideolojilerinin
toplumlara ne musibetleri tahmil ettiğinin örnekleriyle doludur.Bu süreç Bangaldeş,Pakistan
ve her iki bölge arasında Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir halkı için bir facia
niteliğinde olmuştur ve halen de bu sürecin getirdiği siyasi sosyal sorunlar
300 milyonun üzerindeki bir halk kitlesini muzdarip etmektedir.
Ne
Pakistan’da ne de Bangaldeş’te “iyi
yönetimler” kurulamamış,darbeler,iç
çatışmalar,siyasi cinayetler bu iki ülkenin kaderi olmuştur.
Pakistan
ve Bangaldeş geri kalmış iki ülke.Totaliter,baskıcı rejimlere sahipler. Kişi
başına düşen milli gelir;Bangaldeş için 500
$ Pakistan için 700$ seviyelerinde. Her iki ülke Rejimleri;Yurttaşlarının
sayısını bile tam olarak belirlemekten acizdir.Bu nedenle de GSMH ve MG ile
ilgili rakamlar şişirilmiş tahmini rakamlardır.Ki şişirilmiş milli gelir
rakamları bile her iki Ülke halklarının;ne denli bir sömürü,adaletsizlik içinde
yaygın bir sefalete mahkum edildiklerini göstermektedir.
Her
iki ülke de feodal cahili ilişkiler ve yapıların toplumda egemen olduğu,totaliter,despot
rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerdir.Sistematik
insan hakları ihlalleri,siyasi cinayetler,terör,güvensizlik bu ülkelerin temel
karakteristiğidir.
Ordu
vesayeti bu ülkelerde temel belirleyicidir.Dini siyasi bir avuç elit,ordu
bürokrasisi ile Ülkelerin servetleri üzerinde
sefahat sürerken geniş halk kitleleri ise yoksulluğa,eğitimsizliğe mahkum
edilmiştir.
Batı
Demokrasilerindeki standartların hiçbirisinden eser olmadığı bu iki ülkede, eğitim,
sağlık, güvenlik, yargı sistemi, özgürlük yerlerde sürünmektedir.
Geri
kalmış, bırakılmış, istismar edilmiş halkların kendilerine ait olan yani Allah’ın
halklara, insanlığa verdiği yönetim hakkını; (Nasılsanız öyle yönetilirsiniz,
dinde zorlama yoktur) zorbalar; ya askeri vesayetlerle ya da dini vesayetlerle
bu hakkı kendilerinde görmektedirler. Ve tabii olarak ta halkı yönetilecek sürü
olarak gören her vesayetçi rejim gibi keyfi
bir yönetim sergilemektedirler.
Seküler
laik despotizmlerin pratikleri Saddam,Esed,Kaddafi rejimlerinde malumdur.Dini
istibdat rejimleri olan Taliban Afganistanı ve Velayetçi Fakih rejimi altındaki
İran pratiklerinin ise halklarına yoksulluk,gözyaşı
ve yıkımdan başka bir şey vermediğini biliyoruz.
Bu despot rejimlerle mücadele eden İslamcı muhalefetin önerdiği, daha doğrusu halklara dayattığı seçenek; dini istibdattan başkası değildir. Kendi dini anlayışlarını mutlak doğruymuş gibi halklara dayatan, tahmil eden (Afganistandaki Taliban rejimi ve kısmen de İran’daki Velayeti Fakih rejimi) rejimlerin diğerlerinden hiçbir farkı yoktur. İkisi de despot olmaları nedeniyle beşeridir ve bir yönetme tutkusunun tatmin aracıdır.
İslamcılar
Müslüman halklara hali hazırda tarihi bir vakıa olan “Hilafet”ten başkasını
önermemektedir. Dini meşruiyet giydirilmiş bir krallık! Yasama ve yürütmeyi
uhdesine almış bir başkomutan. Ölünceye kadar dokunulmazlığı olan tek adam
yönetimi. Halifeler tarihi, hep Kılıcı/Gücü elinde tutanların tarihi olmuştur.
Ve bu dönemlerde malumdur ki Müslüman halkların birçok fakihi, aydını
zindanlara atılmış bir çokları düzmece yargılamalarla katledilmiştir. Tıpkı Bangaldeş’te
söz de bir yargılama ile katledilen Şeyh Abdurrahman Molla misali!
Batı
toplumlarındaki yönetim/yönetişim standartları halklarına mutluluk, zenginlik, sağlık,
eğitim katarken, İslam dünyasının bu hali ve bu halden kurtuluş için çoğunlukla
gösterilen “Hilafet” ya da “İmamet” modeli; tarihin derinliklerine gömülüp
kalmışlığı ve koyu bir taklitçilikle avunmayı önermektedir.
Kendini
tarihin derinliklerine mahkûm etmiş bu taklitçi anlayıştan; ne sahih bir din anlayışı
beklenir, ne de hakikatin tanıklığı!
Yorumlar
Yorum Gönder