Şükrü Karaca Söyleşisi




Şükrü Karaca Söyleşisi
30 Mart 2008 Pazar Milliyet
Soru Cevap - Devrim Sevimay

Devlet krizini, "Devletin iç tutarlılığını ortadan kaldıran, kurumları senkronize olmaktan çıkaran, devlet cihazını bozan bir arıza var, demek" diye tanımlayan Şükrü Karaca, arızayı çıkaran şeyi şöyle tanımlıyor: "Devletin içindeki kutuplaşma... Belli ki devlet aygıtının içinde farklı kanatlar oluşmuş ve bunlar artık kafa kafaya gelmiş durumdalar"

Habere yorum yazHaber ile ilgili mail gönderSitene ekleSayfayı yazdır

Şükrü Karaca görüşme teklifimizi kabul ederken, "Fotoğrafa bakıp gördüğümün analizini yaparım, o kadar" dedi. Zaten Karaca "nın 28 Şubat"taki görevi de buydu.

Siyasi manzaranın fotoğrafını çekip danışmanı olduğu Tansu Çiller "e seçenekler sunmak. Şükrü Karaca tecrübesine, Ankara duyumlarına ve eğilimlere bakarak şimdi de seçenekler sunuyor.

Belki bazı ifadeleri biraz şifreli gibi gelebilecek kadar örtülü... Belki bazıları da insanı tedirgin edecek kadar açık... Ancak siyasi tarihimize "28 Şubat "ın kara kutusu " olarak geçen Karaca diyor ki, "Elimdeki kutuyu sallıyorum ve içinden gelen sesler ne yazık ki böyle":

Sizce şu anda biz ne yaşıyoruz?

Çok ciddi bir kriz yaşadığımız kesin, ama mahiyeti konusunda kafalar karışık. Krizin kapatma davası ya da salt türban yüzünden çıktığını düşünenler bana göre fena halde yanılıyor. Çünkü bu bir siyasi kriz değil, bu bir devlet krizi.

"Devlet krizi" ne demek?

Devletin iç tutarlılığını ortadan kaldıran, kurumları senkronize olmaktan çıkaran, devlet cihazını bozan bir arıza var, demek.

Arızayı çıkaran ne?

Devletin içindeki kutuplaşma... Belli ki devlet aygıtının içinde farklı kanatlar oluşmuş ve bunlar artık kafa kafaya gelmiş durumdalar.

Devletle kafa kafaya gelen o güç kim?

Belki önünüze çok net bir resim koyamayabilirim, ama prensipte söyleyebileceğim şey şu: Düne kadar devletin uzağında bir yerde sivil olmasına rağmen rahatsızlık uyandıran, devletteki çeşitli duyarlılıkları tetikleyen birtakım unsurlar vardı.

Anlaşılan bu unsurlar zamanla devletin içinde yayılma imkânı bulmuş, kozmik alanına kadar dayanmış. Yani devletle kendi yatak odasında burun buruna gelmiş. O yüzden aslında devlet şu anda sokaktaki bir olguya müdahale etmiyor, kendi içinde bir tasfiye ihtiyacı yaşıyor. Zaten "devlet krizi" dememizin sebebi de bu.

Peki sizce AKP bu devlet krizinin neresinde?

Aslında hiçbir yerinde. Hatta tam tersine Başbakan bu işte siyasi kurban. Çünkü birileri Başbakan"ın arkasında durmuş , omzunun üzerinden ileriye doğru ateş ediyor. Ama ne yazık ki Başbakan o omzundan ateş edenleri teşhis etmekte, bunların hangi komplikasyonlara yol açacaklarını öngörmekte bazı sıkıntılar, eksiklikler yaşıyor. Yoksa bir siyasetçi hiçbir şey yapmasa bile en azından kendini koruma içgüdüsüyle buna mani olurdu.

Bu gücün AKP "yle ilişkisi nedir?

Bu tür unsurlar pazarlıkçı unsurlardır. O yüzden bunların AKP "yle işbirliği tamamen taktikseldir. Bugün Erdoğan"la iş tutarlar, yarın başka biriyle... Onların geleneksel tarzı budur. Çünkü kendileriyle sınırlı bir Türkiye tarifleri vardır ve ona ulaşmak için son derece pragmatiktirler. Sonuçta kimseye karşı bir mesuliyetleri yok, o yüzden iktidarlar zayıflar, onlar zayıflamazlar.

Size göre ne yapmalı Başbakan?

Başbakan şu anda sırtında birilerinin yükünü taşıyor; bu kamburdan kurtulmalı. Kendi kontrol edemediği unsurların devleti huzursuz etmesinin önüne geçmesi lazım.

Siyasetin kontrolünde yapılan atamalarda getiren bellidir, getirilen bellidir, kime hizmet ettiği bellidir. Ama bir siyasi iktidarın kontrolü dışında ve fakat onun gölgesinde başka işler görülüyorsa orada uyanık olmak gerekir. Bu durum en başta o siyasi iktidarın altını oyar .

Bu sözleriniz İlhan Selçuk "un gözaltından sonra Başbakan"a seslenişini anımsattı. Sanki Selçuk "un da Başbakan"ı bir kenara ayıran, ama "Madem sen sorumlusun, sen hallet" diyen bir iması vardı?..

Evet, ben de öyle sezdim. Çünkü gerçekten davul Başbakan"ın omzunda, ama sanki tokmak başkasının elinde. O tokmağı geri alması gerekiyor Başbakan"ın.

Yalnız ortada da bir kapatma davası var; oradan nasıl çıkacak Başbakan?

Eğer isterse Başbakan Türkiye "ye öyle bir yumuşak geçiş yaptırır ki, hem Türkiye "nin hem de kendisinin siyasi geleceğini kurtarabilir.

Nasıl?

Önce yapmaması gerekeni söyleyeyim: Başbakan iplerin sokağın ve meydanların eline geçmesine fırsat vermemelidir. Bu halkla devleti karşı karşıya getirmek olur. O zaman da kontrolü büsbütün elinizden kaçırır ve krizi yönetemezsiniz.

Yapması gereken ise şu: Başbakan bu Meclis "i bir "kurucu meclis" gibi çalıştırabilir. Kendisi yine AKP Genel Başkanı olarak kalır. Seçim falan yapılmaz. Meclis Başkanı Toptan"ın başkanlığında partiler üstü bir hükümet kurulur.

Böyle bir meclis Türkiye "ye bir-iki yıllık restorasyon dönemi yaşatır. En önemlisi de bu süre içinde tüm Meclis "in katılımıyla yeni bir anayasa hazırlanır. O anayasada da parti kapatması zorlaştırılır ve buna da kimse karşı çıkmaz.

Baykal "ın şimdi kapatmaya yönelik anayasa değişikliğine destek vermesi, karşılığında da Erdoğan"ın mesela sorunlu alanlarla ilgili bir-iki değişiklik yapması daha pratik olmaz mı?

Eğer bu sadece siyasi bir kriz olsaydı, evet daha pratik olabilirdi. Ama bu bir devlet krizi ve sadece günü kurtarmakla sorunu çözemezsiniz. Çözümün bu olduğunu söylerseniz krizi Baykal "ın çıkardığını iddia etmiş olursunuz. Oysa kriz bir "Erdoğan-Baykal " krizi değil, bunu iyi görmek lazım.

30 Ağustos "un rutin geçeceği belli oldu

Devletin yatak odasına kadar girdiğini söylediğiniz bu güç sizce ilk ne zaman su yüzüne çıktı?

Bir tarih veremem, ama mesela bariz bir şey Şemdinli olayıydı.

Şemdinli olayında sizce hükümet yok muydu?

Hayır, bizzat hükümetin kendisi yoktu. Zaten olmadığı için de o savcıyı çok aşırı bir şekilde cezalandırdılar. Belki de Başbakan ta o zaman bir devlet krizi olacağını anladı ve önledi, ama iş bununla sınırlı kalmadı.

Israrla birtakım mahfillerde "darbeci avcılığı" yapıldı. Çok mu sebepsizdi bu avcılık? Hiç sebepsiz olmayabilir, ama birbiriyle alakasız bir sürü insanın aynı sepete konmasından anlıyoruz ki hedef başkaydı.

Neydi sizce hedef?

Bana göre hedef, devletin demin söylediğim olgu karşısında reaksiyon vermesini önleyici bir psikolojik harekâttı . Özellikle orduyu yöneten kadroları bir suçluluk psikozu içerisine sokmak, statükoyu pelteleştirmek, köşesiz hale getirmek... Yoksa "gidip kendimiz derin devlet olalım" diye bir heveslerinin en azından şu aşamada olabileceğini zannetmiyorum .

Hükümetin Ergenekon "la direkt bir ilişkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu işler hükümetin bilgisi dahilinde değil, ama hükümetin gölgesi altında yapılan işlerdir.

Yani Ergenekon "u Başbakan yönetmiyor?

Hayır yönetmiyor, ama sonuçlarına katlanıyor. Katlandığı en ağır sonuç da partisine ve kendisine "Şah " denmesi.

Kapatma davasını mı kastediyorsunuz?

Tabii, karşı taraf Başbakan"ın omzundan ateşi edeni vurabilmek için direkt hükümeti hedef alan bir hamle yaptı ve kapatma davası açarak "Şah " dedi.

İlhan Selçuk "un gözaltısı?

O büyük bir olasılıkla taktik hataydı. Çünkü asıl her şey o noktadan sonra değişti. O ana kadar belirsiz olan güç dengeleri Selçuk "un gözaltısının yarattığı tepkiyle artık hükümet karşıtı tarafta oluşmaya başladı.

Dengelerin değiştiğini nereden anlıyorsunuz?

Bence Yaşar Büyükanıt Paşa "nın sessizliğini bozup, emekli olacağını vurgulaması çok önemliydi. Büyükanıt Paşa , bunu yaparak aslında "Ben yokum" demiş oldu.

Bunu niye desin ki?

Burada dikkat çekici şey tabii ki Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa "nın 11 Mart "ta Hürriyet "e yaptığı açıklamalarıydı. Yıllardır süren sessizliğini çok da gerekli olmadığı halde bırakıp, bize Genelkurmay Başkanlığı döneminde görev süresinin uzatılmasıyla ilgili ayrıntıları, bunu niye istemediğini hatırlattı. Bence bu bir mesajdı ve bu mesajı okumak durumunda olan birkaç kişi vardı. Sanıyorum da okundu. Görünen o ki Dolmabahçe mutabakatı sona erdi ve 30 Ağustos rutin geçecek.

Peki şimdi o "hükümetin omzundan ateş eden" diye tanımladığınız kanattan yeni bir hamle bekliyor musunuz?

Şu aşamada hayır. İlhan Selçuk olayı ve Büyükanıt"ın emekli olacağının altını çizmesine baktığımda ben frene basıldığı kanaatindeyim.

Erdoğan, Erbakan olmasın istiyorum

İfadelerinizden sanki AKP "nin kapatılma davasını hak ettiğini düşündüğünüz çıkıyor?

Kesinlikle yanlış anlamışsınız. Böyle bir yaklaşım benim kendime olan saygımı yitirmem anlamına gelir. Bilakis, ben siyaset kurumunun ve özellikle hükümetin yüz yüze olduğu sorunun mahiyetini anlatmaya çalışıyorum. Çünkü bu iyi anlaşılmazsa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Erbakan "ın durumuna düşer.

Nasıl düşer?..

Şayet Sayın Erbakan 28 Şubat"ın hemen arkasından kendisine götürülen istifa teklifini zamanında kabul etseydi, kriz derinleşmeden, ortamı yumuşatmak mümkün olabilirdi. Eğer şimdi de Erdoğan sorunun gerçek mahiyetine sırtını döner, olmadık yerde çözüm aramaya kalkışırsa korkarım ki Erbakan "ın konumuna düşecektir. Ben Erdoğan, bir Erbakan olmasın, AKP bir RP , FP olmasın istiyorum.

Referandum, krizi derinleştirebilir

Referandum seçeneği için ne diyorsunuz?

1- Meclis "te 330"u bulamama olasılığı yüksek. 2- Siyasi sorumluluğu çok ağır, kriz daha derinleşebilir. 3- Türkiye şu anda ilan edilmemiş bir ekonomik kriz yaşıyor. Eğer bu kriz tam da referandum döneminde patlarsa ve referandumdaki "kabul" oyu oranı yüzde 47"nin altına düşerse, bu "AKP "nin halkoyuyla kapatılması" anlamına gelir. Başbakan bunları gerçekten göze alabilecek mi, merak ediyorum.

28 Şubat "ta devlet krizi yoktu...

1- 28 Şubat döneminde Çiller "in taktiği de müdahaleye direnmek şeklindeydi, ama Erdoğan Çiller değil. Çiller , gizli ajandası olmakla suçlanmıyordu. Eğer Başbakan şimdi çatışma taktiği uygularsa büyük hata olur. Çünkü bu çatışmanın retoriği Başbakan için kaçınılmaz olarak Milli Görüş gömleğini yeniden giydiği imajını yaratır.

2- 28 Şubat siyasi bir krizdi. O zaman daha çok iş dünyasıyla hükümet arasında yaşanan bir kriz ve Erbakan "a yönelik derin kuşkular vardı. Ama devletin yatak odasına sirayet etmiş bir kriz hali yoktu. Biz 28 Şubat"ta şimdiki gibi bir devlet krizini hiç algılamadık.

3- Şubat krizi sırasında devletin kurumları arasında bir çatışma hali yoktu. Şimdi ise bazı kurumlarda birtakım unsurların kontrol dışına çıktığı iddia ediliyor.

4- İş dünyası ve kimi STK "lar 28 Şubat"ta adeta darbe çağrısı yapmışlardı. Şu anda böyle bir durum yok, ama şimdikilerin de çağrıları bana göre hiç gerçekçi değil. Kim, nereden geri adım atacak?

5- 28 Şubat her şeye rağmen yasal sınırlar içinde kalınarak, kılıfına uydurularak yapılmış bir hareketti. Ama eğer şimdi bir müdahale olursa ben bunun çok sert yaşanacağını düşünüyorum. Devlet züccaciye dükkânına giren fil gibi davranabilir ve kantarın topuzunu kaçırabilir. Kişisel korkum böyle bir kaos ortamında çatışma sokağa çekilirse bunun Güneydoğu "daki etkisi beklenmeyen boyutlara tırmanabilir. Marksist mahiyetteki bir bölücülük bir anda rahatlıkla dini kisveye bürünebilir.

AKP , devlet yönetmeyi ‘Devleti AKP "lileştirmek sanıyor"

Karaca "ya göre AKP başından beri üç büyük mantık ve taktik hatası yaptı:

1- Demokratikleşme programına ekstrem noktalardan başladı. Oysa önce Türkiye "nin faşist karakterli siyaset hukukunu değiştirmesi gerekiyordu. Siyasi Partiler Yasası , Seçim Yasası , Meclis İç Tüzüğü ... Buralarda bir adım bile atmayan bir parti "Ben statükoyu değiştireceğim" derse bunu demokrasi için yaptığına kimseyi inandıramaz. "Hiçbirimiz despot olmayalım" diyebiliyor musunuz? Statükoya ancak bunu derseniz dokunabilirsiniz, ama AKP diyemedi.

2- AKP "nin aslında irticayı akla getiren direkt bir icraatı olmadı, ama partiye ideolojik kimliğini veren kadrolar "yönetmek"le "ele geçirmek" arasındaki kalın nüansı göremedi. Uzun yıllar devlet karşıtı siyaset yapmaktan kaynaklanan mental bir arıza bu. Bu arıza yüzünden devleti ancak partileştirerek yönetebileceklerini sanıyorlar ve ister istemez "Bunlar devleti yönetmiyor, devlete çöküyor" şüphesini uyandırıyorlar.

3- Türkiye "de sivil bir anayasa yapmanın koşulları var. Ben askerin de buna peşinen "Hayır" dediğini düşünmüyorum. Ancak hem devletin direnç mekanizmalarını pelteleştirip, hem de anayasa değiştirmeye kalkarsanız, bu "Ben devleti yeniden kuruyorum" anlamına gelir. Çünkü anayasa yapmak demek devleti yeniden inşa etmek demektir. Bunu size yaptırırlar mı, yaptırmazlar mı? Başbakan"ın süzmesi gereken gerçek budur.

Toptan"ın konumu çok önemli

Karaca "yla söyleşimiz sırasında bazı siyasilerin de adı geçmiş oldu. İşte o siyasiler ve Karaca "nın görüşleri:

Gül : Ben devlet aparatının Sayın Gül "e kendini kapadığını düşünüyorum. Çünkü eğer Gül gerçek anlamda cumhurbaşkanlığı yapabiliyor olsaydı bu gelen dalgayı görür ve hükümeti uyarırdı. Zaten cumhurun savcısının, cumhurun başkanı aleyhine dava açmış olması da cumhuriyetin bir krizde olduğunu gösterir.

Demirel : 28 Şubat öncesinde aylarca bizi uyarmıştı, ama anlamamıştık. İki aydır yine bir erken uyarı cihazı gibi sinyaller verip duruyor, ama AKP "liler de anlamadılar. Demirel "i kışkırtıyor sanıyorlar.

Sezer: AKP "li dostlarımız Sezer"den pek şikâyetçiydi. Oysa Sezer"in zamanında beş yıl iktidarda kalıp kazasız belasız seçime gittiler. Kendi seçtikleri Cumhurbaşkanı"yla ise altı ayda krize girdiler ve bugün kapatılma riskiyle karşı karşıyalar. Sezer supaptı, anlamadılar.

Toptan: Anayasa değişikliğiyle ilgili "Kurucu meclis işidir" dedi, parti kapatmayı zorlaştıracak mini paketin zamanlamasının yanlış olduğunu söyledi, mealen "Her iki taraf da krizi tırmandırıyor" diye ortada bir tutum sergiledi. Bunlar çok dikkat çekici açıklamalar. Toptan önümüzdeki süreçte ilginç bir rol oynayabilir .

Baykal : Son grup toplantısı, içerdiği sertlik bir yana, muhteşemdi. Asıl sıkıntıyı görmüş ve sezmiş bir siyasetçi olarak arka plana ışık tutmaya çalışıyor. O yüzden "Ne uzlaşması" diyor. Çünkü o bu işin bir devlet krizi olduğunu görüyor.

Yılmaz: Yeni bir 28 Şubat "ın gelmekte olduğunu gördü. Hürriyet "e yaptığı açıklamalarla 28 Şubat"ı aklayarak yenisi karşısında pozisyon almaya çalışıyor. Onun gibi böyle pozisyon alan başkaları da var.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası