Tunusla Başlayan Süreç: ONUR Devrimleri!





            Tarih 29.01.2009 Davos. Gazze Oturumu. Recep Tayyib Erdoğan, Siyonist Rejimin Başı  Perez’e; “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz!” diyerek siyonist rejimin şiddete dayalı politiklalarını şert bir şekilde eleştirerek, mahkum etmiş, dinleyenlerede “sizde katilleri alkışlıyorsunuz” diyerek  oturumu  protesto ederek terk etmesinden hemen sonra özellikle Arap sokaklarında bayram heyecanı yaşanmış, Erdoğan ve Türkiye  hayranlığı tavan yapmıştı. Öyleki  Arap dünyasında o günlerde doğan çocuklara neredeyse tamamına Recep Tayyib Erdoğan ismi verilmişti. Erdoğan’ın İsrail karşıtı siyaseti o günden sonra ivme kazanarak devam etmiş, ipler; 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararsı sularda seyreden Mavi Marmara  gemisine siyonist rejim askerlerinin kanlı baskını ile kopma noktasına gelmişti. Bu olay ve akabinde siyonist rejimle yaşanan restleşmeler, özellikle  Ürdün, Mısır, Cezayir, Tunus,Fas, Körfez Ülkeleri, Arabistanda  despot ve israil muhibbi yöneticilerin saltanatlarına karşı öfkeyi daha da artırmıştır. Arap Halkları; bir kendi yöneticilerinin despotizmine bakıyor, bir Erdoğan Hükümetinin Türkiye halkının refah seviyesini nasıl yükselttiğine! İsraile karşı aşağılayıcı,fırça dili ise, Arapların mest olmasına yetiyordu.  Davos’taki “Kıral çıplak” çıkışının; başta Arap halklarını,  despot yöneticilerine karşı bileyeceğini ve dünya kamuoyununda israil memnuniyetsizliğini ve eleştiri dozunu artıracağını o günlerde dillendiriyor ve bölgede büyük bir devinimin  motoru olacağını görüyordum.
            İslamcı bir çizgiden gelen Erdoğan ve ekibinin, demokrasi, özgürlük ve refah söylemi, Türkiye Halkı  nezdinde muazzam bir teveccühe neden oldu ve 2002 Kasımında %35 oyla iktidara geldi. Erdoğan ilk beş yıl statükonun ağır markajı altında hareket edemedi. Yani Totaliter rejimin kilidini bir türlü açamadı. Herkes “iktidar olunur amma muktedir olmak zor iştir!” derken,2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde; demokrasi/Totaliterizm çatışmasında ibre demokrasiden yana yükselmeye başladı.Bürokrasi içindeki aklıselim güc harekete geçti ve çete ve darbe odakları bir bir tutuklanmaya ve haklarında davalar açılmaya başlandı. Ve Türkiye beş yıl içinde diğer  halkı müslüman ülkelerden  farklı olarak en az 100 yıllık bir sıçrama gerçekleştirdi. Demokrasi söylemi ve demokratikleşme süreci bu dinamizmi verdi Türkiye’ye. Bu tüm Arablar tarafından ilgiyle ve ibretle izleniyor. Tunus’un  eski Nahta Lideri Raşid el Gannuşi Tunus’a dönme hazırlığı yaparken, medyaya “örneğimiz Türkiye’dir!”  mesajı, bunu gösteriyor. Eminim ki  iran’dan Tunus’a Mısır’dan Pakistan’a  Müslüman Halkların muhalifleri,aydınları ilgiyle ve takdirle Türkiye’deki demokratik tecrübeyi izliyorlardır.
            Mısır İhvanı genel mürşidi Tunusla ve Mısırla ilgili değerlendirmesinde, özgür seçim demokrasisinden, partileşme ve sivil toplumun anayasal güvence altına alınmasından, medya ve haber özgürlüğünün sağlanmasından bahsederek  gelinen noktada  kurulacak düzenlerin şekli konusunda bir ipucu vermiştirki bu demokrasiden başkası değildir. İslami hareketlerin artık kompleksleri bir yana bırakarak demokrasiyle yüzleşme zamanı gelmiştir. Totaliter saltanat/Hilafet modeli değil, özgürlükçü,katılımcı demokratik yönetim şekli İslama daha yakışandır. Zaten tüm üçüncü dünya için, halk iradesine dayalı demokratik yönetim şekli hali hazırda despot ve totaliter baskıcı rejimlerin tek alternatifidir. Rengi ne olursa olsun ne  Suudi modeli, ne İran modeli nede afgan/Pakistan modeli;  halklara ne özgürlük, ne erdem, ne refah, ne adalet, ne de eşitlik  verememiştir. Halkları güdülecek sürü olarak gören  anlayışların; erdem,özgürlük,adalet adına halklara vereceği hiçbir şeyde olmadığı artık anlaşılmalıdır.
            Arap Dünyasında onlarca yıl istibdat altında bunalan halkların girmiş oldukları bu devrim yolu,elbetteki halk iradesini yegane meşruiyet kıstası gören bir yönetim şekliyle sonuçlanacaktır ki bu demokrasiden başkası olamaz. Bir despotizmden rengi başka bir istibdata yuvarlanmak müslüman halkların kaderi değildir. Artık  Müslüman Halklar kendilerini pusturan, içine kapatan, liyakatsizleştiren, bedevileştiren baskıcı totaliter statükoları çiğneyib, İslamından aldığı istidat ve yetenekleri ile bir sıçrama gerçekleştirmek zorundadır ve bunun da zamanı gelmiştir.
            Batı standardlarında, İslami dünya görüşü ile inşaa edilmiş  ama batı demokrasisini de  aşan  bir Halk idaresi dileği ile tüm despotik istibdatları veto ederek yolumuza devam edebilme şuur ve iradesini gösterebilmeliyiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası