Türkiye’de Gezi Olayları; Mısır’da Hükümet Darbesi /Atilla MORÇOL



Türkiye’de Gezi Olayları; Mısır’da Hükümet Darbesi

          Atilla MORÇOL

          Konya;20.07.2013

          Türkiye'de olup Bitenler!

Türkiye’de Bahar Devrimi 2002  Kasımında gerçekleşti. Vesayetçi askeri rejime rağmen Erdoğan ve arkadaşları %35 ile iktidar oldu.
 Ne dolaplar çevirdiler,ne darbe planları yaptılar hükümeti devirmek için, başaramadılar.En son 27 Nisan Muhtırası ile gerçek Bahar yani Devrim başladı.Hükümetin  sert cevabı Orduyu geriletti.Hükümetin kararlı tavrı; Yargıdaki  milli unsurlara cesaret verdi ve harekete geçirdi.Bir bir davalar açıldı.Ordu içinden ihbarlar gelmeye,dehşetengiz belgeler ortaya çıdüğmeye basıldı.
Artık Ordu Türkiye’de darbe yapamaz hale getirildi! Ordu içindeki cunta tutkunu muhterisler deşifre edildi ve bir çoğu halen  tutuklu yargılanmaktadır.İktidarı,imtiyazları ,devlet gücünü kullanan beyaz türkler; medyadan,üniversitelerden,bürokrasiden büyük ölçüde tasfiye edildi,itibarsızlaştırıldı,etkisizleştirildi.Ancak hepten süpürülemedi, eski güçlerine sahip olmaları mümkün olmayacak bir duruma getirildi.
Tam da böyle bir vasatta  alkolizmle mücadele kapsamındaki modern düzenlemeler bahane edilerek  iktidara ve Başbakana  yapılan hakaretlere mukabil, strateji ile bağdaşmayan “iki ayyaş”  ve benzeri çıkışlarla ayranı kabarmış elitist sinema sanat çevreleri  bunlara öykünen lümpen takımı  27 Mayıs 2013 tarihinde harekete geçti/geçirildi. Ayni tarihte gece 23 de Taksim Gezi Parkında  yapılan çevre düzenlemelerini engellemek isteyen bir gurup, polisin  aşırı güç kullanımını da istismar ederek emsali görülmemiş bir yalan ve ajitasyonla sosyal medya üzerinden propaganda atağına girişilmiş,bir anda  büyük kalabalıklara ulaşmıştı.
Olaylar,protestolar İstanbuldan Ankara Kızılaya,Eskişehir,İzmir’e  ve diğer Anadolu şehirlerinede sıçratıldı.Chp bu operasyonda başrol oynadı. Chp gençlik kolları,Atatürkün Askerleri ve TGB  örgütler chpnin imkanlarını kullanarak protestolarda ön aldılar.
Pusuda bekleyen yasadışı örgütler;Dhkpc,Tikko,Tkp,Perinçekçi Aydınlıkçılar  şiddet ve terörle sahneye çıktılar  ve Gezi Olaylarının daha ikinci üçüncü gününde eylemler i  kontrolleri altına aldılar.Polisle kıyasıya çatıştılar.
Yasadışı örgütleri de temsil ettiği aşikar olan Taksim Platformu’nun ileri sürdüğü şartlar,bu hareketin hiçte çevreci olmadığını siyasi ve iktidarı yıkmağa yönelik bir sokak hareketi olduğunu göstermiştir.
İlk günden itibaren Amerika’nın operasyon kanalı CNN International  ve BBC nin yayınları Gezi Olaylarının uluslararası bir boyutunun da olduğunu göstermiştir. Amerika ve Avrupa’nın demokrasi ve  insan hakları konusundaki aculiyetine ise başka  bir mana vermek imkansız olmuştur. Hele de Amerika ve AB nin Mısır’daki Darbeye  “darbe” bile diyememeleri üstüne üstlük Amerika’nın Cunta yönetimine mali ve siyasi desteği ,Taksim Gezi Olaylarında ki tavırlarının demokrasi açısından hiçte samimi olmadıklarının göstergesidir.
Amerika ve AB  Gezi Olaylarında demokrasi  ve insanhakları  endişesiyle  değil  çıkar endişesiyle bir pozisyon almıştır. Zira Mısırda aldıkları pozisyon; hiçbir tevile gerek kalmayacak bir açıklıkla demokrasi den yana değil demokrasiyi darbeyle  rafa kaldıran güçlerden yanadır.
Taksim Platformunun eylemlerin durması için öne sürdüğü şartlara baktığınızda Amerika ve AB neden ellerini oğuşturarak destek verdiği görülecektir. İstanbul Kanal Projesi olmasın, Üçüncü Havalimanı yapılmasın, Dünyanın en büyük ve geniş Asma Köprüsünden vaz geçilsin! Tam da Amerika ve AB nin lider ülkeleri tarafından 30 yıldır kurcalanan Kürt meselesi bir çözüm sürecine girmişken! Ve tam da Başbakan Erdoğan’ın ısrarla tüm engellemelere ve caydırma girişimlerine aldırmadan Gazze Gezisinin takvimi belli olmuşken.Gezi Eylemleri  aktörlerinin öteden beri Nükleer enerjiye karşı  aktivitelerde ve Hes karşıtı eylemler çerçevesinde deneyimli olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
Bu arada,milli sosyalist joker  Bdp Milletvekili SS Önder’in Gezi parkı olaylarının  ilk günü başrolde  iş makinelerinin üstüne çıkması konusunda biriki hatırlatma yapmadan geçmiyelim. Hayati bir sorunu olarak gördüğü Kürt sorunun çözüm arifesinde hatta tam dereyi geçerken ülkeyi kaosa sürükleyecek bir oyunun içinde bulunması bana Boris Yeltsin’in çakma kahramanlığını hatırlattı. 18 Ağustos 1991'de Gorbaçov, bir askeri darbeyle devrilmek istendi. Ama kahramanımız Yeltsin  büyük bir kahramanlık göstermiş Duma’yı  kuşatmaya gelen tankların üzerine çıkarak  kahraman olmuştur. Sonradan anlaşıldı ki bu danışıklı bir dövüştü.
Ne SS Önderin Gezi Eylemlerindeki başrolü tesadüftür ne de Gezi Olaylarının  bu aşamada örgütlendiğini ve Bdp nin aktif tesdeği. Bu kadar aktörün kendiliğinden bir araya gelip Devletle sokakta çatışması hem de bir Barış Sürecinde azıcık toplumsal olaylara vakıf herkesi,bu işin gerisinde kim var sorusunu sorduran bir durumdur.
Gezi Olayların Türkiye’ye ekonomik maliyeti  büyük olmuştur. Hele Taksim ve çevresindeki  oteller,lokantalar,işyerleri,sokak satıcıları,işçiler  birinci derecede zarar görmüştür. Rezervasyon iptalleri ile müşteri kaybeden otellerde işini ve aşını kaybeden işçi sayısı binlerle ifade edilebilir.Bir avuç dizi –oyuncu-tiyatrocu lümpen takımının  egosu ve daha geride Türkiye üzerinde emperyalist bir operasyon çerçevesinde Türkiye’nin ekonomik kayıplarının  en çok yoksul ve dar gelirli yurttaşları etkileyeceği malumdur.
Burada hemen akla çakma Ebu Zer İhsan Eliaçık ve teyemmümlü sosyalistlerin  ikiyüzlü,vıcık vıcık riya kokan,sığınmacı,aşağılık tavrı gelmektedir.

Gelelim Mısırda Olup Bitenlere!

2011 Mısır Devrimi'yle yıkılan Hüsnü Mübarek'in yerine geçici olarak geçen, Askeri Konsey Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi sonrası Mısır'ın yeni cumhurbaşkanını belirlemek için ilk turu 23-24 Mayıs 2012 tarihleri arasında yapılan seçimlerde, Müslüman Kardeşler'in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi'nden Muhammed Mursi ve laiklerin,kıpti ve hristiyanların desteklediği  bağımsız aday Ahmet Şefik, en çok 2 oyu aldığı için ikinci tur seçimlerine gidilmiş ve Müslüman Kardeşler'in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi'nden Muhammed Mursi ve bağımsız aday Ahmet Şefik aday oldu.Seçimler 16-17 Haziran 2012 tarihinde yapıldı  ve kazanan %51.73 oy oranı ile Muhammed Mursi  oldu.  Mursi bir milyon kadar fazlalıkla 13,2 milyon oy almıştı.
Muhammed Mursi  tüm mesaisini ekonomik sorunların halline yönelik bir proğramla Mısır halkının  önüne çıkmalıydı. Bundan da önce Mısır Halkına Tahrir Ruhuna saygı göstereceğini ve siyasi projesinin tüm toplumsal kesimleri rahatlatacak özgürlük ve demokrasi temelinde oluşacağına dair teminat vermeliydi. Bu gerekliydi zira Tahrir’deki  2011 “el Kifaye” Devrimi  Müslüman Kardeşlerin öncülüğünde değil Mısır Halkının özgürlük ve demokrasi temelindeki talepleri ile başlamıştı. Lakin Mursi tam tersini yaptı. Sanki bir İslam Devrimi yapılmış gibi ve sanki Laiklerin oyu Müslümanlarınki kadar yokmuşçasına bir icraat ve söylem ortaya koydu. Bu yanlışı gören eski rejim muhipleri fırsatı kaçırmadılar ve memnuniyetsiz %50 yi yanlarına alarak Mısır’ın kaderini tekrar ellerine aldılar.
Mısır’ın bu gerçeği umulur ki İhvan tarafından görülür ve buna göre bir siyasi proje üzerinde çalışma yapılır. Aslında sorun Müslümanların, Müslüman toplumlardaki sosyal ve siyasal farklılaşmaları ve bunun dini anlayışlara yansımasını yeterince görememesi ve hala 1000 yıl öncesinin fıkhı ile bu günün sosyal ve siyasal gerçekliğini okumaya çalışmalarıdır.
Emevi ve Abbasi Devlet fıkhı ve siyasasını, İslam’ın değişmez kuralı olarak halklara dayatmak; hem Ümmete haksızlıktır ve hem de insanlığın İslam’la buluşmasını engellemedir.
Mısırda askeri Darbeden sonra İhvan’ın siyaseti takdire şayandır. Darbeye karşı kıyam ederek karşı duran İhvan artık küresel siyasi bir güç olduğunu kanıtlamıştır. Ve bu İhvan’ın etki alanında olan özellikle Körfez ülkelerini ve tüm Arap dünyasındaki İhvan yanlılarına  siyasi bir özgüven verecektir. Aslında Darbeyle İhvan silinmek istenirken tam ters bir etki ile İhvan Batıyı ve İslam Ülkelerindeki işbirlikçilerine demir leblebi olduğunu göstermiştir.
Eğer İhvan  bu tecrübeden gerekli dersleri çıkartabilirse Arap Dünyasında  büyük bir değişimin temellerini atacak bir dinamik oluşmuş olacaktır.Bu da kazanım olarak fazlasıyla yeterlidir.
Mısır’dan çıkartılması ve üzerinde  hassasiyetle durulması ikinci bir derste Ümmetin içinde zararlı bir virüs gibi gücümüzü tüketen,serseri bir mayın gibi ne zaman patlayacağından emin olunmayan neoselefi hareketlerdir. Bu bedevi hareketlere karşı tüm İslam alimlerinin,aydınların birlikte aydınlatılması,ikna edilmesi en azından etkilerinin ve yayılmasının engellenmesi için  büyük bir irşad çalışması yapılması şarttır. Zira Neoselefizmin İslam Ülkelerine kan,gözyaşı ve kaostan başka verebileceği hiçbir şey yoktur.
Ve yine Mısır’da cuntayla gelen karşı devrim bize Batının kadim çıkar,kurnaz,ikiyüzlü makyavelist ahlakını hala bırakmadığını bir kez daha göstermiştir. Türkiyede Gezi olaylarına gösterdiği demokrasi ve insan hakları hassasiyeti ile,Mısırda askeri cuntayı desteklemesiyle  savunduğu değerler konusunda çirkin bir çifte standart uyguladığını göstererek samimiyetsizliğini ispatlamıştır.
Ancak Batının çıkarcı,makyavelist ilişkilerine bakarak Batıda üretilmiş ancak tüm insanlığa ait bilimsel verilere ve ortak değerlere sırt dönmek,pireye kızıp yorgan yakmaktan farksızdır.Yönetim ve yönetişim alanında batının mukayeseli bir üstünlüğü olduğu tartışmasızdır. Ve İslam Dünyasının bu durumdan istifade etmesi hikmetin bir gereğidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası