50 yıldır gizlenen Yahudi göçü

23 Mayıs 1998 / MUSTAFA AYDIN
Bazı gerçeklere ulaşmak için bazan yıllar beklemek gerekir. En yakınınızda cereyan eden olayların perde arkası ancak yıllar sonra anlaşılırken, benzer çoğu olay ise ebediyyen gizli kalır.
Türkiye toprakları Osmanlı Devleti zamanından beri Yahudiler için bir kaçış noktası, bir özgürlükler havuzu niteliğinde oldu. Dünyanın herhangi bir ülkesinde başı sıkışan, zulme uğrayan Yahudiler için Osmanlı ülkesi bir sığınak, bir melce anlamına geliyordu. Bu özellik genç Cumhuriyetle birlikte değişmedi. Özellikle 2. Dünya Savaşı döneminde çok belirgin bir şekilde olmamakla birlikte devam etti.

500. Yıl Vakfı Yöneticilerinden ve İstanbul/Karaköy'de kurulan Yahudi Müzesi'nin sorumluluğunu üstlenen Harry Ojalvo'nın açıkladığına göre 1940'lı yıllardan bugüne kadar pasaport ve vizeli geçiş yapanlar dışında 125 bin kadar Yahudi pasaportsuz ve vizesiz olarak Türkiye'ye kabul edildi.

Ojalvo, Uluslararası Yahudi Organizasyonu tarafından, Türkiye üzerinden gerçekleşen gizli Yahudi göçüyle ilgili bilgiler üzerinde yakın zamana kadar ambargo olduğunu belirtiyor. Ambargoyu koyan ise Uluslararası Yahudi Organizasyonu. Yaklaşık 50 yıl süreyle Türkiye üzerinden yaşanan geçiş niçin gizli tutulmuştu? Değişik hükümetler gelip geçmesine, 70'li yıllarda İsrail'e karşı "görünüşte" oldukça soğuk bir dış politika izlenmesine rağmen bu vizesiz ve pasaportsuz geçişlere niçin izin verilmiş ve neden gizlenmişti?

Ojalvo, Yahudi cemaatinin Varlık Vergisi uygulamalarına rağmen İsmet İnönü'ye karşı büyük bir medyuniyeti olduğunu belirtiyor. 40'lı yıllardaki "gizli transfer" hadiselerinde Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün "sahte belgeler" düzenlediğine dikkat çekiyor. Aradan geçen yaklaşık elli yıllık zaman dilimi içinde 125 bin civarında Yahudi vizesiz ve pasaportsuz olarak Türkiye topraklarına giriyor. Bunların çok azı Türkiye'de kalırken büyük bir çoğunluk önceki adı Filistin olan daha sonra İsrail tarafından işgal edilen bölgeye geçiyorlar. O dönemlerde göçü organize eden ise İstanbul'da faaliyet gösteren Jewish Agency yani Yahudi Acentası. Ojalvo, 40'lı yıllardaki transfer hadiselerine Türkiye'deki mason teşkilatlarının da yardım ettiğini kaydediyor.

Müze için 10 yılını verdiğini söyleyen Ojalvo, eser ve fotoğraf bağışlayanlar arasında Altemur Kılıç'ın da bulunduğuna dikkat çekiyor. Müzedeki eserler yurtdışında ilk olarak 6 Aralık 1993'te Kudüs'te İbrani Üniversitesinde 500. Yıl Vakfı Sergisi olarak izleyicilere sunulmuş. Daha sonra 5—11 Haziran 1994 tarihleri arasında düzenlenen Yahudilikle ilgili uluslararası bir sempozyumda sergilenmiş.

Ojalvo, bugün müzeye dönüşen serginin önde gelen hamileri arasında işadamı Jak Kamhi'yi sayıyor. Kamhi geçen zaman içinde müzenin teşekkülü için maddi ve manevi olarak çok büyük destekte bulunmuş. Müzenin kurulduğu mekan Karaköy'de Tünel'in hemen yanındaki çıkmaz sokakta bulunan eski bir sinagog. Yahudi Müzesi, Yahudi tarihinin Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti dönemine ait çok önemli noktalarını gün yüzüne çıkarıyor.

7 lisan bilen, 4 lisanda şiir denemeleri bulunan Ojalvo ünlü hikayeci Sait Faik Abasıyanık'ın da yakın arkadaşı. Yetmişli yılların son dönemlerini yaşayan ancak enerjisiyle insanı şaşırtan Harry Ojalvo için Burgaz Ada'nın 52 yıldır vazgeçemediği bir tutku olduğunu öğreniyoruz.

* * *

— Varlık Vergisi sizce anti—semitik bir uygulama mıydı?

Yahudilere karşı bir düşmanlık olmamıştır. İsmet Paşa'ya haksızlık edilmektedir. Sırf Irak ve Suriye'den pasaportsuz olarak 1948 senesinden şu son iki sene evveline kadar, hatta hatta 73'teki Erbakan—Ecevit iktidarı bile dahil, 125 bin kişi vizesiz ve pasaportsuz olarak Türkiye'ye gelmiş ve oradan da İsrail'e sevkedilmiştir. Hatta bir çoğu pasaportsuz olarak kabul edilmiş ve gönderilmişlerdir. Yani siz bakmayın politik yönden insanlar çok şeyler söyler. Fakat iş tatbikata gelince, iktidarda olunca herşey değişir. Kazın ayağı öyle değildir iktidarda olduğun zaman.

— Ne değişiyor iktidara gelince?

Hem milli bir mesuliyet, hem dini bir mesuliyet taşıyorsun. Artık palavra sıkmaya gelmez.

— Bu neden kamuoyuna duyurulmuyordu?

Biz bunu iki seneden beri söylüyoruz ancak bunu o kadar gizli tuttuk ki, Avrupa'da toplantılara gittiğimiz zaman bile açıklamadık. Niçin? Çünkü Arap devletleri öğrenirlerse sefirler gelecek, itirazlar gelecek, "bırakmayın geçmesinler" diyecekler. Bize hep şu söyleniyordu, "500 senedir oradasınız kimseyi kurtaramadınız mı Suriye ve Irak'tan?" Onlar İsrail'e çoktan gitmişlerdi ancak biz sesimizi çıkaramıyorduk.

— 70'li ve 80'li yıllarda Türkiye İsrail'e görünüşte oldukça soğuk davranıyordu ama.

Bunu size vesikalarla göstereceğim, Türkiye 1948'de İsrail devletini tanıyan üçüncü devlettir. Ve ilk Müslüman devlettir. 1949'da ilk konsoloshane açılmıştır Türkiye'de. Düşünebiliyor musunuz ve ogün bugün hiç kapanmamıştır orası. Artık İsrail mefhumu diye bir şey yoktur. Sığıntı insanların can havliyle gittikleri yerleştikleri bir yerdir. Yani eğer böyle bir mezalim yapılmamış olsaydı, bugün öyle bir problem de olmazdı. Bu müzede, yaşanan mezalime karşı Türkiye'nin büyüklüğünü göreceksiniz.

— Ne kadar yıldır üzerinde çalışıyordunuz?

Bu müze için on yılımı verdim. Bu çalışma aslında Türkiye Cumhuriyetine ve onun kurucusuna bir şükran ifadesidir aslında.

— Osmanlı döneminde kaç iltica hadisesi gerçekleşiyor?

Museviler 6 kez muhtelif yerlerden Osmanlı Devletine iltica etmişler ve kabul edilmişlerdir. Ve bu bir an'ane doğurmuştur. Şunu görüyoruz ki, hiçbir zaman ne Türkiye Cumhuriyeti ne de Osmanlı Devleti ezilen bir millete kapılarını kapatmamıştır.

— Bir de 17. yüzyılda bazı Yahudilerin İslam'a girme olayı var.

Sabetay Sevi hadisesi. Bu devirde bir kısım Museviler —benim tahminimce 50 bin Musevi— Müslümanlığı kabul etmiştir. Toplam nüfusu 13 buçuk milyonluk bir ülkede. Türkiye eğer bugün 65 milyon oldu ise ve o devirde 50 bin kişi Müslümanlığı kabul etti ise, nisbet itibariyle bugün Yahudi kökenli bir buçuk milyon Türk'ün bulunması gerekli. Yahudi kökenli olarak Sebatî devrinden gelme nitekim hepimizin tanıdığı bugün dışişleri bakanımız olan İsmail Cem İpekçi var. O Sebâtî'dir. Coşkun Kırca var. Epeyi insan var. Canım yani bir çoğuna sen oradan gelmesin dediğin zaman kendisi bilmiyor bile. Ama bu öyle bir şey ki gizlenemez. Bu ortada.

— Sabetaycılık olarak devam ediyor mu diyorsunuz?

Yok, bitti artık canım. Bu akımın neticelerini konuşuyoruz. Anlatabiliyor muyum? Ne İspanyolca bilir, ne bir şey bilir, hatta su katılmamış bir Türk'tür bu insanlar. Zaten herşeyi açıkça konuşmak icap ederse Türkiye kaç etnik kökenden müteşekkildir biliyor musunuz? 50 muhtelif etni var. Bu 50 muhtelif etni evlerinde 40 muhtelif lisan konuşur. Bunu Hürriyet gazetesi yazdı. Bu bir sır değildir. Amerika'ya en çok benzeyen ülke de Türkiye'dir. Amerika'da 75 muhtelif etni var. Amerika'nın eritme politikası nedir, İngilizce lisanı. Adam kalkıyor Polonya'dan geliyor, cepheye gidiyor, Amerika için ölüyor. Halbuki Polonya'dan geleli daha kaç yıl olmuş değil mi? Ama işte bir yaşama tarzının düzeninin müdafaası var orada. İşte bu muhtelif etni Türkiye'de Atatürk'ün vermiş olduğu bir eritme potasına girmiş. Nedir bu eritme politikası? Sadece Türkçe lisan mı, değil. Bir tek şey söylemiş "Ne mutlu Türk'üm diyene" demiş. Ben Türk'üm diyen herhangi bir insan Türklüğün muhteşem tapusunun altına girmiştir artık. Bu iş biter. Ama denilebilir ki sen Çerkezsin, Kürtsün, işte o olmaz. O bazı odakların manasız, aptalca tezahüratından başka bir şey değildir. Bugün Türk'üm diyen herkes Türk'tür.

— CHP tek parti iktidarları döneminde Yahudiler hiç de rahat sayılmazdı.

Türklerle Yahudilerin en aşağı 850 senelik bir beraberliği var. Anadolu'da Urfa'da, Gazianptep'te, Hatay'da bir çok yerleşik Yahudi topluluğu vardı. İspanya'dan gelenler sonradan gelmiştir ve o da 506 sene olmuştur. Halk Partisi zamanında muhalefette olanlar yapılmadık rezalet bırakmadılar.

Varlık Vergisi aptalca tatbik edildi

— Tabi çok tartışmalı konular bunlar. Varlık Vergisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türklerle Yahudiler arasında düz bir tarih çizgisi çizecek olursak, bu çizginin üzerinde Varlık Vergisi bir nokta kadardır. O zaman askerdim, sebebini biliyorum. Almanlar kapıda, askerin ayağında postal yok. Ekmeği kırıyor asker, saman parçaları çıkıyor içinden. Ve bir vergi koyma lüzumu hasıl olmuştur. Fakat Varlık Vergisini tatbik edenler aptalca tatbik etmişlerdir. Halbuki Yahudilere deselerdi ki, Almanlar kapıdadır, orduyu ayakta tutamıyoruz, bir şeyler yapın. 300 milyon lira toplandı bütün Türkiye'den düşünebiliyor musunuz? Eğer kendilerine bunu yapın kendinizi kurtarın denseydi, kimsenin burnu kanamadan 300 milyondan fazla sadece o topluluk toplardı. Halbuki öyle aptalca bir tatbikat yapıldı ki, hem bir leke olarak kalmıştır, hem de toplanan para da devede kulak kalmıştır. Türkiye'nin bütçesi ise o zaman 220 milyondu.

İran'da Yahudilere baskı yok!

— İran İsrail'in en önemli karşıtı. Devrim sırasında Musevilerin Türkiye yoluyla kaçma girişimi oldu mu?

Onların durumu çok başkadır. İrandakiler başlangıçta Humeyni'den korktular kaçtılar. Ondan sonra baktılar ki, Humeyni politik bir mevzudur. Dini bir mevzu değil. Ve İsrail'e gidenlerin çoğu da "Yahu biz İran'da ne güzeldik" diyerek İran'a geri dönmüşlerdir. Bir dini baskı yoktur. Politiktir. Bir yandan patırtı ediyor, kırıp döküyor, bir yandan da "Yahu sen rahat dur da burada yaşa" diyor.

— Türkiye'deki Musevi Cemaatinin sayısı şu an ne kadar?

Cemaat şu an 27 bin kişiden müteşekkildir.

— 500. Yıl Vakfı bu konuda bir ilk mi?

Hayır, hayır. Bakın 1892 tarihine. O zaman da 400. yıl kutlamalarının yapıldığını görürsünüz. El Tiempo adlı gazetede bununla ilgili çok güzel yazılar yayınlanmıştır.

— Lozan'da Yahudiler'in Ermeni ve Rumlara rağmen aldıkları tavır da oldukça ilginç.

Evet. Ermeniler ve Rumlar Yahudilere diyor ki, Lozan'a hep birlikte girelim, ekalliyet statülerimizi alalım. Cemaat büyükleri Türkiye Cumhuriyeti devletine bir istida veriyorlar. İstidada Yahudilerin dış tazyiklere itibar etmeyecekleri ve Cumhuriyet kanunlarına itimadlarının tam olduğu, kat'iyyen ekalliyet statülerini reddettikleri belirtilerek, "Musevi dininden Türkler olduklarını beyan ve ikrar ederler" deniyor. Ermeni ve Rumları kendi başlarına bırakıyorlar. Daha sonra Cumhuriyet kanunlarına göre herkes vatandaşlığa giriyor başka... Enteresan olan o zaman böyle bir istidanın verilmiş olmasıdır.
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası