İran’daki Yeşil Hareket:
Gerçeği ve akıbeti

Abdulkadir Tafiş /Al Jazeera Araştırmalar Merkezi


Son genel seçimlere hile karıştığı iddiasıyla başlayan toplumsal gösteriler, hareketin çatısı altında oyların tekrar sayılmasını talep etmişti.[RECOVERİNG SİCK SOUL, FLİCKR]
İran’da resmi ve halk bazında hiç kimse bugün Yeşil Hareket’in siyasi, medya ve halk desteğinin/nüfuzunun 2009’dan 2012 yılının sonuna kadar uzanan dönemde tedrici bir şekilde azaldığını tartışmıyor. Hatta çoğunluk, dört yıl önce başkent Tahran sokaklarında yaklaşık beş milyon gösterici toplandığı vakit gerçek anlamda somutlaşan anlamıyla hareketin solduğunu ve dağılmaya başladığını düşünüyor. Ancak bazı tüccarların İran Riyali’nin döviz kurundaki düşüşünü protesto etmek üzere büyük Tahran pazarında yaptığı son protesto yürüyüşleri, konunun çok önemli olduğunu kanıtladı. Tahran pazarında atılan bir slogan neredeyse yıllar önce Yeşil Hareket sloganının değişikliğe uğramış kopyasıydı. Tüccarlar ‘Suriye’ye desteği durdurun ve halimize bakın’ diye haykırırken, herkes İran’daki protestocuların boğazlarını ‘ne Gazze ne Lübnan’a, canım feda olsun İran’a’ diye nasıl patlattığını hatırlıyor. Hareketin siyasi olarak yokluğuna ve liderlerinin ev hapsinde tutulmasına rağmen, hareketin sloganlarının sıradan İranlı vatandaşın zihninde yer etmiş olması bu yaklaşımı daha fazla teyit ediyor.
Hareketin liderleri ve eğilimleri
Başından beri Mir Hüseyin Musavi tartışmasız bir halk lideri olduğunu anladı. Kendisi devrimci soldan geliyor ve İran’da devrimin zaferi öncesinde Şah karşıtı öğrenci hareketini örgütleme işlerine aşina. Ayrıca Musavi, başından beri özgeçmişine ekleyecek bazı kazanımlar elde etmek isteyen amatör bir siyasetçiden ibaret olmadığını gösterdi. Zira bu adam (1988 yılında başbakanlık makamı kaldırılmadan önce) başbakanlık yapmış birine yakışır siyasi bir bakış açısı sundu.
Musavi, siyasi fikirlerinde dikkat çekici şekilde dış boyuta odaklandı ve İslam Cumhuriyeti’nin kendi sınırları dışındaki faaliyetlerinin yeniden değerlendirilmesini istedi. Deneyimini 1981’de İran Başbakanı Muhammed Ali Recai hükümetinde Dışişleri Bakanı olarak sergiledi. Keza Musavi içten ve dıştan değişim düşüncesini sunarak İslam Devrimi zamanından ve kuruluş döneminden geldiğini ve o döneme ait olduğunu açıkladı. İran rejimi Musavi’nin yeni düşüncesinin taşıdığı mesajı hemen anladı. Bu da Musavi ve destekçilerinin, İçişleri Bakanlığı’nı, 2009’da görevdeki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad lehine sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine şaibe karıştırmakla suçlaması sonrası ‘oyum nerede?’ sloganı attıkları vakit, İranlı yetkililerin uyguladığı şiddete açıklık getiriyor. Musavi geri adım atmadı ve hatta yetkilerinin azaltılmasını ve İran’da tek yönetim teorisi olan velayeti fakih düşüncesinin gözden geçirilmesini isteyerek cüzi de olsa dini lider Ali Hamaneye karşı durmasıyla büyük adımlar attı.

Mehdi Kerdubi (solda) ve Mir Hüseyin Musavi halen ev hapsinde
tutuluyor. [sabzphoto, flickr]
Bugün Yeşil Hareket lideri, resmi bir tutukluluk, mahkeme ve hatta net bir suçlama olmaksızın tam bir izolasyon içinde vaktinin tamamını Şubat 2012’de kendisine dayatılan ev hapsinde geçiriyor. Rejim, Yeşil Hareket liderini uzaklaştırdı ve hareket şimdi komaya benzer bir hal yaşıyor. Lideriyle bağlantı kuramıyor; Musavi’yi aşacak ve yeni bir dönemi tesis edecek yeni bir yönetim çıkarabilmiş değil. Bu tereddüt, Yeşil Hareket için, hareketin İran’da ölümü denmese de, hâlâ en zayıf noktasıdır.
Musavi hakkında söylediklerimiz bir ölçüde İslami sol saflardan gelen ikinci sıradaki lider Mehdi Kerubi için de geçerli. Kerubi, Yeşil protesto hareketi içinde (eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’ye atfen) ‘Hatemici’ reform çizgisini temsil etti ve reform yanlılarının çoğunluğunu arkasından sürükledi. Bunun yanı sıra sarıklı bir din adamı, İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ruhullah Humeyni’ye yakın olması itibarıyla harekete önemli bir dini boyut kazandırdı. Humeyni, kendisini 1989 yılında anayasanın gözden geçirilmesi komisyonu kapsamında seçmişti.
İranlı yetkililer her iki kişiye aynı gözle bakmadılar. Kerubi fikri, siyasi ve dini olarak büyük ölçüde velayeti fakih teorisiyle bağlantılıdır. Şöyle ki, bu teori gölgesinde Meclis Başkanı olarak çalıştı. Ayrıca kendisi, reform hareketinin ülkeyi peş peşe sekiz yıl yönettiği dönemde velayeti fakih teorisini dünyaya daha fazla kabul edilebilir yeni bir elbiseyle sunan reformun önemli ayaklarından biri olarak görülmektedir. Bununla birlikte bu adam, evde göz hapsinde tutulması ve neredeyse ortadan tamamen kaybettirilmesi noktasında Musavi ile aynı akıbeti paylaştı.
Yeşil Hareket liderlerinin kendilerine herhangi bir yasal statü verilmeksizin ortadan kaybolması, hareketin halkçı ve siyasi pozisyonu üzerinde derin olumsuz etkiler bıraktı. Bu etkilerin en belirginleri şunlar:
-              Mücadelesinin hassas döneminde hareketin yönetimsiz kalması, hareketi ve kitlelerini kargaşaya soktu. Bu kargaşayla birlikte hareket, yenilenmekte veya ne istediğini bilen deneyimli bir lidere acil ihtiyaç duyduğu bu dönemle uyumlu yeni yönetim çıkarmakta aciz kaldı.
-              Birinci ve ikinci sıradaki liderleriyle yönetiminin yokluğu veya göz önünden yok olması, uzun süre 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tekrarlanmasını isteyen hareketin fikri ve siyasi söylemini dondurdu. Böylelikle mantığı ve ideolojisi gerçekdışı bir hale büründü.
-              Rejimin çocukları olan Musavi ve Kerubi’ye karşı sıkı güvenlik muamelesi, etkili aktivistlerin ülke dışına kaçmasına yol açtı. Bu da hareketi neredeyse tamamen açık saha liderlerinden yoksun bıraktı.
-              Liderlerin yokluğu, hareketin bazı adamlarını dışarıdan mali, medya ve hatta siyasi destek istemeye götürdü. Böylelikle rejime, kendilerini uşaklıkla, devrime ve cumhuriyete ihanetle suçlamak için altın bir fırsat sundular.
Yeşil Hareket’in fikri gerçeği
Yeşil Hareket’in net fikirleri olmadığı sözü abartı değildir. Sürpriz bir şekilde ortaya çıkan devrimci düşünceden uzak siyasi protesto hareketlerinin çoğunluğunun aksine Yeşil Hareket, fikirlerini henüz organize şekilde berraklaşmadan taleplerini ortaya koydu. Başlangıçta hareketin sadece iki temel talebi oldu. Bunlar:
-              2009 cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının gözden geçirilmesi,
-              Birinci talep gerçekleşene kadar sokakta kalınması şeklinde özetlenebilir.

2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından oyların tekrar sayılma-
sını talep eden hareket Azadi Meydanı'nda günlerce gösteri yapmıştı.
Zaman geçtikçe Musavi, Kerubi ve Yeşil Hareket’in taraftarları bu tür taleplere tutunmanın faydası olmadığını anladı. Zira Ahmedinejad, Dini Lider’in ve rejimin bütün (asker ve anayasa) kurumlarının kutlamasıyla ikinci dönem için cumhurbaşkanı olarak taçlanmıştı zaten. Bu ayırt edici anda hareketin daha etkili ve gerçekçi düşünceleri doğdu. Bu düşünceler çok kez yorumlandı. Hatta eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi gibi reformcu liderlerin yanı sıra, Uzmanlar Meclisi (Rejimin Maslahatını Teşhis Konseyi) Başkanı Haşimi Rafsancani gibi rejim içinde bir ağırlığı olan İran’ın tarihi şahsiyetleri hareketi bıraktılar. Her iki isim de (Hatemi ve Rafsancani), Ahmedinejad tarafından bizzat atanan bakanın yönettiği İçişleri Bakanlığı gölgesinde yapılan son meclis seçimlerine döndüler ve katıldılar. Bu tutum o vakitler büyük bir geri çekilme, Yeşil Hareket’le ilişkiyi sonlandırma ve 2009 seçim sonuçlarının zımnen kabulü olarak yorumlandı. Ancak hareket bugüne kadar çoğunlukla şu üç ilke kanalıyla özetlenen düşüncelerin çağrısını yaptı:
1.        ‘Önce İran’ ilkesi
Yeşil Hareket’in ilkeleri içindeki bu en önemli ilke, İran rejiminin tabu olarak gördüğü alanlara dokunuyordu. Bu ilkeden hareketle ‘ne Gazze’ye ne Lübnan’a, ruhum feda olsun İran’a şeklindeki meşhur Yeşil slogan ortaya çıktı. Bu ilke kanalıyla Musavi (ve arkasında daha az oranda Kerubi), Hizbullah ve Hamasla ilişkiler dosyası gibi İran’ın bölgesel gizlerinden birisi olarak görülen hassas konular üzerindeki sır perdesinin kaldırılmasını, bu örgüt, parti ve özgürlük hareketlerinin desteklenmesi ile ülkenin ekonomik ihtiyaçları arasında bir denge kurulmasını istedi.
Bu ilke üniversite öğrencileri, bazı bilim, düşünce ve ekonomi çevreleri gibi önemli kesimleri çekmekte başarılı oldu. Ayrıca İranlıların gönlüne süratle nüfuz edebildi. Hatta hareketin kitlesi ve destekçileriyle ilgili sloganların temelini oluşturdu. Kitle, harekete ve İran’daki İslam Devrimi’nin bazı prensipleriyle çelişen (devrimi bölge ülkelerine ihraç etme düşüncesi gibi) bu ilkeyi destekleyen sınıflara bağlı kaldı. Her halükarda bu ilke bugün halk desteğini koruyor. Hatta belirli noktalarda daha güçlü, belirgin ve yaygın. Tahran’ın büyük pazarında protestocuların Suriye rejimine desteğin durdurulması ve İran halkının yaptırımlar sebebiyle içinde bulunduğu zor ekonomik şartlara dikkat çekilmesi gerektiği yönünde başlattıkları girişimde bu ilke gayet açıktı.
2.        Velayeti fakihin yetkilerinin gözden geçirilmesi ilkesi
Bu ilke, Yeşil Hareket’in en önemli düşüncesini oluşturdu. Ayrıca rejimi doğrudan provoke etti. Doğal olarak bunun, hareketin liderleri ve kitleler üzerinde çok büyük sonuçları oldu. Zira rejimin ‘fitne’ ilkesi dediği bu ilke, Yeşil Hareketi İranlı yetkililerle açık mücadele içine soktu. Yetkililer, harekete karşı, toplumdan ve rejimin kurumlarından sökülüp atılması gereken bir fitne akımı olarak muamele etme kararı aldı. Musavi aleni olarak velayeti fakihin sınırsız yetkilerinin gözden geçirilmesi, cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırılması talebi yanı sıra, velayeti fakih teorisinin yönetime uygun siyasi bir teori olarak yeniden ele alınması gerektiği çağrısında bulundu. Böylece Musavi ve arkasında duran Yeşil Hareket kitlesi önemli bir kırmızıçizgiyi aştı. Bu da bazı taraftarlarını, Musavi’ye desteklerini durdurmaya veya gözden geçirmeye sevk etti. Zira rejim yetkililerinden Musavi’yi farklı derecelerde destekleyenlerden hiçbirinin böyle bir ilkenin yanında yer alma genişliği yoktu. Uzmanlar Meclisi Başkanı Haşimi Rafsancani, Meclis Başkanı Ali Larcani, Devrim Muhafızları eski Komutanı Muhsin Rızai ve eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi bu isimlerden. Bu ilke, İranlı taraftarlarını doğrudan Musavi ile onun taleplerini destekleyenler ve muhalifleri diye yeniden ikiye böldü. Ortada gri alanlar kalmadı ve hareketin çok ağır darbe alması için siyasi bir gerekçeye gerek kalmadı.
·         Politik düzeyde hareket, kendisini bir zamanlar destekleyen bazıları tarafından ihmal edildi. Ayrıca rejim bunu kullandı ve herkesten gerçek tutumunu, Musavi’den ve fikirlerden uzak olduğunu açıklamasını istedi. Böylece Yeşil Hareket zayıflatıldı ve önemli güç noktaları kaybettirildi. Bunun etkisi bazı siyasilerin Yeşil Hareket’in taleplerinin bir yönünü benimsediklerini ilan etmeleri suretiyle bugün dahi hâlâ sürüyor.
·         Halk desteği düzeyinde hareketin Rafsancani, Hatemi, Larcani, Rızai ve diğerleri gibi isimleri kaybetmesi, bu isimlerin birçok taraftarının Musavi’yi ve taleplerini destek alanından çekilmesine yol açtı. Böylece Yeşil Hareket kademeli olarak muhafazakarlar dindar ve ılımlı muhafazakar çizgideki kesimlerde halk desteğini kaybetti ve kendisini Kum kentindeki dini mercilerle yeni bir çatışmaya girerken buldu. Bütün bunlar oldukça önemli olan halk kredisini çekip aldı. Sonrasında ise bugün dahi devam eden tek tip bir kitle dönemi başladı.
3.        Dışarıyla ilişkiler ilkesi
Bu ilke Yeşil Hareket’in tekelinde görülemez. Zira reformcular, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi liderliğinde ülkeyi yönettikleri zaman İran’ın Arap ve İslam bölgesiyle ilişkilerini gözden geçirerek, ideolojik açıdan uzak diğer dünya ülkeleriyle ilişkilerin sınırlarını çizerek ve İslam Devrimi’nin ilkelerini ihraç etme düşüncesini kelimesi kelimesine tercüme ederek pratikte bu ilkeyi uyguladılar. Ne var ki ABD ile ilişkiler konusu, Tahran ile Washington arasındaki yakınlaşma çıtasının belirlenmesinde nihai karar sahibi olması açısından sadece Dini Lider’in elindeydi. Yeşil Hareket liderlerinin ve özellikle de Mir Hüseyin Musavi’nin şu iki konuyu gündeme getirerek Dini Lider’in elinden almaya çalıştığı da tam olarak bu:
·         İsrail hariç, (ABD ile ilişkiler dahil) dünyanın geri kalan ülkeleri ile ilişkilerde tabular bulunmamaktadır. Ancak bütün bu ilişkilerin başta halkı temsil eden meclis olmak üzere ülkenin kurumları kanalıyla yapılması şarttır. O vakit bu konu Dini Lider’in yetkililerine doğrudan müdahale olarak görüldü.
·         Yeşil Hareket ve liderleri, insan haklarını ve şeffaflık kontrolünü öven uluslararası kuruluşlarla ilişkiler inşa etmeyi engellemedi. Bu nokta rejim tarafından, hareketin, ülkenin yüce ulusal çıkarlarına karşı dışarıdan güç alması olarak yorumlandı.
Bu üç ilke Yeşil Hareket’in fikri ve teorik altyapısını oluşturdu ve hareketin gelecek siyasi ve fikri söyleminin oluşmasında temel taşı oldu. Ancak aynı zamanda günümüze kadar devam eden paradoksları peşine taktı.
Hareketin halihazırdaki söyleminin paradoksları
Yeşil Hareket’in İran içindeki mevcut gerçeğinden yola çıkarak, hareketin siyasi söyleminin paradokslarını aşağıdaki gibi listeleyebiliriz:
1.        Sokağın söylemini yönetmek
Hareket, derin entelektüel yorumlar yaparak siyasi söylem oluşturmakta başarılı olamadı. Aksine sokakta irticai bir üslupla, birinci derecede halk bazında oluşturulan sloganlara dayanan bir söylem geliştirdi. Bu söylemi de, insanların diliyle ve endişeleriyle konuştuklarını düşünerek, elit aydınlar tarafından yeniden formüle ve disipline etme amacı taşıdı. Fikri ve kültürel elitlerin sokakları yönetmesi yerine, hareket kendisini, sonuçları hesap edilmemiş bir yolda yürüyen protestocu kitlesinin arkasında buldu. Ayrıca Mir Hüseyin Musavi gibi bir lider kendisini, İran toplumunun sınıfları arasında ezici çoğunluğu oluşturmaksızın, çıtayı bir defada yükselten halk talepleri karşısında buldu. Bu da hareket için henüz aşamadığı gerçek bir paradoks oluşturdu. Zira pazarın tüccarları ve üniversite öğrencileri hâlâ gelecek hareketlenmenin başlangıcını formüle ederken, liderler, sokakları bıraktıkları suçlamasına maruz kalmamak için onların arkasından yürütmek zorunda kalıyor.
2.        Hareketlenmenin ve tutumların dönemselliği
Halkçı ve elit şıklarıyla Yeşil Hareket’in siyasi söylemi, olayların dönemselliğine boyun eğdi ve sanki hareket kendisini yeniden takdim etmek ve sokaktaki gücünü değerlendirmek için bir olay bekler hale geldi. Böylece hareket kalıcı varlığının canlılığını kaybetti. Ayrıca neredeyse bütün eylemlerinde bekleme ilkesine dayanması, girişimciliğini ve yine bu süreçte yaşadığı tepkisellik tuzağından çıkış gücünü kendisinden çekip aldı.
3.        Ekonominin yok sayılması
Yeşil Hareket’in muhalif söylemi, siyasi sorunlara daha büyük bir alan açarak haksız şekilde ekonomi sorunlarını geri planda bıraktı. Hareket ekonomiyi siyasete önceleyen yeni bir söylem oluşturmadaki başarısızlığına hiçbir haklı gerekçe bulamaz. Ayrıca hareket oldukça önemli şu ekonomik sorunları kullanmakta da başarısız oldu:
·         Nükleer programına tutunması sebebiyle İran’a yönelik uluslararası yaptırımların artması ve bu yaptırımların İran ekonomisinin belkemiği olan petrol sektörünü kapsayacak şekilde genişletilmesi.
·         Yeşil Hareket, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın petrol ve gıda ürünlerinde hükümetin desteğini kaldırma planında halkın sert tepkisiyle karşılaşan kısmi başarısızlığını kullanamadı. Oysa Ahmedinejad’ın politikalarına karşı çıkan muhafazakar akım bu başarısızlığı örnek olacak şekilde kendi lehinde kullandı.
·         Hareketin söylemi sokakların ekonomik öncelikleriyle uyumsuz kaldı. Hatta bazıları siyaset yerine ekonomi düşüncesini benimseyen parti temelli oluşumlar kurmayı ciddi şekilde düşünmeye başladı.
Halkçı gerçeklik
Yeşil Hareket’in ve yönetiminin halk gücünün son gerçek testi 24 Ağustos 2012 gününe dayanıyor. Mir Hüseyin Musavi’nin ileri gelen danışmanlarından birisi, Musavi’nin kalp krizi sebebiyle acilen hastaneye kaldırıldığını açıklamıştı. Ayrıca danışman, hareketin taraftarlarına harekete geçme, Musavi ve arkadaşı Mehdi Kerubi’nin ev hapsinin gevşetilmesini istemeleri için sokağa inme çağrısı yapmıştı. Aynı gün Yeşil Hareket (Musavi’ye bağlı ve resmi olarak yasaklanan ‘Kelime’ adlı internet sitesinde yayınlanan bildiri kanalıyla) Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi, Tahran’ın ev sahipliğini yaptığı Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi'ne katılımı sırasında İranlı liderlerden Musevi ve Kerubi’ye dayatılan ablukanın gevşetilmesini istemesi yönünde teşvik etmişti.
http://www.aljazeera.com.tr/sites/default/files/2012/11/14/Dosya%20%C4%B0ran%20Bat%C4%B1%27n%C4%B1n%20korktu%C4%9Fu%20g%C3%BC%C3%A7_6.jpg
Hareketin içerideki ve dışarıdaki liderleri hiçbir İranlının sokağa inmemesine şaşırdı ve Cumhurbaşkanı Mursi’nin kendisinden talep edilen konuda hiçbir açıklamada bulunmaması (en azından aleni olarak) daha da büyük şaşkınlık yarattı. Bu iki olay Yeşil Hareket’in İran sokaklarının seferber etmenin yanı sıra, nezih, temiz ve şaibesiz seçimler kanalıyla halk devriminin ve seçim sandıklarının başa getirdiği bir Arap devlet başkanı nezdinde lobi oluşturmakta başarısız olduğunun açık göstergesi oldu. Ayrıca hareket, Bağlantısızlar zirvesinin açılışı sırasında Tahran’da aynı gün içinde bir araya gelen 7000 yabancı isme yönelik gerçekçi bir çalışma programı belirleyemedi.
Bu giriş şu soruyu uygun kılabilir: Ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntılar sebebiyle halkın genel rahatsızlık oranı 2009’dakinden çok daha yukarıda olmasına rağmen, hareketin halk desteği ve gücü niçin bu ölçüde geriledi? Bu soruya yanıtın sınırlarını şu dört etken oluşturabilir:
1.       Yeşil Hareket’in mücadele yıllarında kitleleri, sözünü dinlemeye sevk edecek gerçekçi ve somut hiçbir başarısının bulunmaması.
2.       Rejimin göz açtırmama siyasetine dayanması ve en sert güvenlik önlemlerine başvurması suretiyle rejim kurumlarında hareketin düşüncelerini ve adamlarını yok etmedeki başarısı. Bu durum harekete, rejimin yapısını etkileme gücünü kaybettirdi.
3.       Hareketin ikincil plandaki liderlerinin çoğunluğunun tehcir edilmesi ve ön plandaki liderlerinin yokluğu, kitlelerine ülke sınırları dışından seslenilmesi zorunluluğunu beraberinde getirdi. Bu da halktan olumlu karşılık bulmadı. Hatta bazıları, kendilerinden sokağa çıkmaları, güvenlik organlarına karşı koymaları ve rejimin karşısında durmalarını isteyen dışarıdaki İranlıların ülke sınırları içerisindeki günah keçileri olduklarını düşündü.
4.       Hareketin faaliyetlerini ve etkinliklerini başkent Tahran ve bazı büyük kentlere yoğunlaştırması, kırsal bölgelerin ve uzak köylerin desteğinden mahrum bıraktı. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın ılımlı muhafazakarlara meydan okuma kararı aldığı zaman dayandığı bölgelerdi buralar. Uzak ve fakir kırsal nüfusun taleplerini benimseyerek çokça kazanım elde etmişti.
Bu vakıa döndü ve Yeşil Hareket’in halk desteği ilk kareyle sınırlı kaldı. Zira bugün rejime karşı durmanın faturasını ödemiş ve hâlâ ödeyen iki lider olmaları itibariyle Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerubi’yi savunanlar ile aynı zamanda Yeşil Hareket’in sokakları yönetmedeki başarısızlığı eleştirenleri görüyorsunuz. Buradan hareketle şu söylenebilir: Yeşil Hareket’in halk desteğinin gerilemesi, sosyal sınıfların tümünün Musavi ve Kerubi’nin etrafından dağıldığı anlamına gelmemektedir. Aksine Musavi ve Kerubi’nin, ülkenin aleni siyasi sahasına dönmeleri büyük halk desteği görecektir.
Bölgesel ve uluslararası bağlamda Yeşil Hareket
İran’daki Yeşil Hareket’in, çoğunluğu hareketin çıkarına ve gelecek planları doğrultusunda olmayan bölgesel şartlarla çevrili olduğu görülüyor. Bölgesel olarak Arap Baharı devrimleri Yeşil Hareketi kuşatıyor ve hatta kendilerini yenilmez olarak sunan Arap rejimlerini devirerek bu hareketi aşıyor. Ortada henüz bir sonuca ulaşmamış başka devrimler var, ancak halkların istediklerini gerçekleştirme yolunda dönüşü olmayan bir noktaya varmaları halinde tahammül gücüne örnek sunuyorlar.
Bazıları Arap Baharı’nın er ya da geç İran halkının kendi baharını çıkarmasının motorunu oluşturacağında ısrar ediyor. Arap Baharı bunu yapabilir, ancak görünen o ki İranlılar Yeşil Hareketlerini Arap Baharı’yla karşılaştırdıklarında, Yeşil Hareketi istenen kurbanları sunmaya hazır olmamakla yargıladıklarında; amacını, hepsi rejim yanlısı liderler arasında hesapların görülmesi olan siyasi teorik hareket olarak gördüklerinde, bu bahar beraberinde sıkıntılı sonuçlar taşıdı.

Bugün İran sokaklarının, değişimin devrimci bir teoriye veya ilham kaynağı bir lidere çok da ihtiyaç duymadığına (ancak bir değişimin doğrudan devrimi çıkaran en önemli etkenlerden biri olan halkın sıkıntısı ve kitlesel hoşnutsuzluktan yeterli oranda sağlanmasına dayanması şartıyla) neredeyse ikna olduğu görülüyor. Bu nokta bir bütün olarak İran muhalefetinin lehine olabilir, ancak hiçbir şekilde muhalif halk hareketi olarak Yeşil Hareket lehinde olmayacaktır.
Bölgesel ya da uluslararası düzlemde İran’a dayatılan ablukanın sıklaştırılmasına veya ekonomik yaptırımların arttırılması suretiyle hedef alınmasına götürecek her şey, şartları, verilerin Yeşil Hareket lehinde olacağı bir noktaya getirebilir. İran vatandaşı ekonomik olarak daha fazla ablukaya alındığında ve hükümet bu sorunların çözümünde hata ettiğinde sorunların çözümünde ekonomiye daha fazla yönelecektir. Bu da yeniden sokağa inme kararı alabilecek İran halk kitleleri üzerindeki baskıları attıracaktır. Bu durum da hareketin ülkeyi böylesine kötü ekonomik şartlara götüren rejimi ve politikalarını eleştirmedeki doğruluğunu güçlendirecektir.
ABD yönetiminin askeri çözümü uzak görme yönündeki açık eğilimiyle birlikte Batılı ülkelerin daha fazla yaptırım dayatma ısrarı bu çerçevede anlaşılabilir. Zira askeri operasyon tehdidi birinci derecede rejime hizmet eder. Vatanseverlik, milli güvenlik ve yüce çıkara dayanan kavramlar doğrultusunda iç kenetlenmeyi güçlendirir. Bu yaşanırsa sorunu, rejimi daha fazla abluka altına alan ve muhalif partilerinin önünü açan İran halkının ekonomik sıkıntısından uzağa götürecektir.
Özellikle de İran muhalefetinin tarihi destekçisi ABD, istenen değişimi Yeşil Hareket’in tek başına gerçekleştirmekte aciz olduğunu iyi biliyor. Belki de bu mantık doğrultusunda Washington son olarak, Yeşil Hareket’in yapamayacağını gerçekleştirme gücüne inandığı için Halkın Mücahitleri Örgütü’nü terörist gruplar listesinden çıkarma kararı aldı. ABD, Halkın Mücahitleri Örgütü’nün 2003 yılında İran nükleer programını su yüzüne çıkardığını henüz unutmadı.
Gelecek dönem sadece Yeşil Hareket’in dönemi değil, kuşkusuz İran muhalefetinin ve değişimin ağırlığını üstlenme gücünün dönemi olacak. İran’da rejimin bazı yetkilileri cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Mir Musavi ve Mehdi Kerubi’ye dayatılan ev hapsinin sonlandırılmasını ve hatta seçimlere (illa iki aday olarak değil) katılmalarına izin verilmesini dahi düşünmeye başladılar. Böyle bir adım çoğunlukla diasporada yaşayan Yeşil Hareket’i, tıpkı 30 yıldır rejimi devirme talebine dair hiçbir şey gerçekleştirmeyen klasik muhalefet gibi ülke dışında izole edilmiş bir muhalefete dönüştürebilir.


Abdulkadir Tafiş, İran iç siyaseti konusunda uzmanlaşmış araştırmacıdır.

Kaynak: Al Jazeera Araştırmalar Merkezi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası