Modernizmin Sembol Aksesuarı:Kravat


Modernizmin Sembol Aksesuarı:Kravat
“Bir kavme benzemek”  nedir?  Ya “İslam’ın boyası” nasıl birşeydir? Ya “teberri ve tevalla” konusu?!  İslam İnancına sahip  bir bireyin kendine özgü bir giyim tarzı olmamalımı?  Bir kalabalık içinde Müslüman kılık ve kıyafetinden ayırd edilmemelimi? İnsanların tüketimleri,kılık ve kıyafetleri,eşyayla, insanlarla ve çevreyle ilişkileri dünya görüşleri çerçevesinde şekillenir ve buna hayat tarzı denir.Bu sorular inançlarını ciddiye alanlar için önemlidir elbet! O nedenle de   mü’minler İslami dünya görüşlerine göre ve hayat tarzlarına uygun giyim tarzlarını kuşanmışlardır her zaman. İslam medeniyetiyle gayri müslimlerin medeniyetleri arasındaki mutfak,folklör,zevkler ve tercihler arasındaki farklılıklarda, dünya görüşleri ve buna bağlı tarzı hayatlarından kaynaklanmaktadır. Müslüman bir ailenin yemek kültürü ile batılı bir ailenin yemek kültürü;şekil,muhteva ve adab olarak büyük farklılıklar sergilediği herkesin malumudur. Erkek ve kadın kıyafetleride durum böyledir.  Müslümanların kıyafetleri en azından gayrimüslimlerden tesettür ve hicab konusunda farklılık gösterecektir. Müslümanların  libası  libası  Taqwalarıyla uyum içinde olacaktır. İbadet ve yaşam tarzına uygun kıyafetlerde gayrimüslimlerden farklılık oluşturacaktır. Örneğin namaza elverişli giysiler gibi. Mükezzibin giyimini zevk ve şehvetiyle  belirlerken,  muvahhidler Vahyi ilkelere göre  hareket edeceği tabiidir. Müslüman,Vahiy vasıtasıyla  akidesini,düşüncelerini cahiliyeden,şirkten,çirkinlikten,fenalıktan temizleyeceği gibi çevresini,yaşam alanlarını ve kılık ve kıyafetlerini (Libasını) da temizlemek ‘islamlaştırmak’ vahiyle inşaa etmek zorundadır. Mü’min bir kadının hicapsızlığı ile mü’min bir erkeğin modern kıyafetin en belirgin aksesuarlarını kuşanması arasında bir  fark olup olmadığı konusunda, ne yazık ki bir kısım Müslüman kafa  karışıklığı yaşarken bir kısmıda bir beyis görmemekte olduğu anlaşılmaktadır.   Modernizmin tasallutuna açık bir toplumda yaşayan mü’minler pantolon,gömlek,ceket ve benzeri giyim tarzlarını kullansada bunları inançlarıyla uyumlu hale getirmesini bilmelidir. Geniş ve rahat pantolon,gömleğin pantolon dışına serbest bırakılması,yakasız gömlekler,vucut hatlarını örten elbiseler,mütevazi,pahalı olmayan,lükse kaçmayan,israfa dikkat etmek v.b  kendi çizgisini ortaya koyabilmelidir. 

Kravatın Kısa Tarihçesi

1635’de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye arasında bulunan Hırvat lejyonerleri boyunlarındaki tek düğümlü attkılarındandan hemen farkediliyorlardı. Onları farklı kılan, boyunlarına bağladıkları atkılardı. Hırvat askerlerini uğurlayan eşleri, sevgilileri, anneleri başlarından çıkarttıkları atkıları,örtüleri sevdikleri adamların boyunlarına bağlamış ve birerde düğüm atmışlardı. Bir yandan evlerinden uzakta oldukları sürece bu atkıları her gördüklerinde kendilerini ve evlerini anımsayacaklarını bir yandan da attıkları özel düğümlerin erkeklerini kötülüklerden koruyacağına inanıyorlardı.
Kravat, Kibirli ve şatafatlı Fransız aristokrasisi arasında 1650’lerde moda oldu. Fransızlar, kendi renklerinide kattıkları bu aksesuara; ‘A la Croate - Hırvat Usulü’ adını takmışlardı.Bir zaman sonar, A la Croate’ın, Cravate’ye, arkasından  bugünkü kullanıldığı şekliyle ‘kravat’ haline dönüşürken şekli, kullanımı, yüklendiği sembolik anlamlar da tarihin akışıyla birlikte değişikliklere uğradı.
Uzun ve tartışmalı bir tarihe sahip olan kravat, bugün dünyada yaklaşık 650 milyon kişi tarafından kullanılıyor ve yılda satılan kravat sayısı ise 800 milyonu buluyor. İşportadaki satışlarıyla birlikte her halde bir kaç milyona baliğ olsa gerek. 1960’lardaki çiçek çocuklar ve özgürlük şarkılarıyla birlikte,statükoyu, düzeni temsil ettiği gerekçesiyle ciddi bir darbe yedi b kravat aksesuarı. Gerçektende resmi ideolojilerin,devlet otoritarizminin,ve uluslararası sermayenin adeta resmi üniformasına dönüştürülmüştür. 1980’lerin ‘yuppi’leriyle birlikte yeniden gündeme oturmayı başardı. Bir tür kartvizit gibi boyunlarında taşıdıkları kravat ile gurur duyan erkekler, cahilliklerini kravatla örtmeye çalışan züppeler, alttan gelerek toplumda yeni sınıflar oluşturan köylüler, kendilerini  kabullendirme adına yeni  statülerinin bayrağı haline dönüştürdüler kravatı.
Erkeklerin giyim konusundaki bilgisini ve hatta genel olarak zevkini kravatı üzerinden yapılan değerlendirmeler belirliyor.
Osmanlı İmparatorluğu içinde kravat takan ilk padişah Sultan Abdülmecid olarak biliniyor. Batılılaşma hareketleri etkisinde öncelikle aydınlar arasında kendine yer bulan kravat, padişahın da tercih doğrultusunda devlet dairelerine girmiş oldu.
Cumhuriyetin ilanı ve kılık kıyafet devriminin etkisiyle ve otoriter,baskıcı  yaklaşımla  önce kentlerde ardından kasabalarda yaygınlaşan kravat kullanımı bu gün “kamusal alan” da ve özel sektörün büro  hayatında  olmazsa olmaz bir aksesuar olma durumunu hala muhafaza etmektedir. Kamusal alanda kanun gereğidir,özel sektörde iş akti gereğidir. 


Başörtüsü ve Kravat

                Başörtüsü, dini bir vecibe olması hasebiyle müslüman kadınların giyimlerinin olmazsa olmaz  bir parçası olmasına karşılık, kravat eski bir tarihe sahip olsa bile  artık  Modernizmin önemli bir sembolü durumuna getirilmiş bizden olmayan bir aksesuardır. Hiçbir dini  referansı olmayan,laik,resmi,beynelmilel bir aksesuar konumundadır.  Laik,dünyevi bir yaşam tarzının sembolik bir öğesi  olan ‘kravat’; kibir,gösteriş,farklılık, resmiyyet alameti olarak  İslamdışılığı bizatiği kendinden menkuldür. Hicabı karşılamayan modern libas türlerinin İslamdışılığı gibi. İslama ve müslümanlara savaş açmış dünya istikbarının temsilcilerinin kıyafetinden teberri etmeyi hafife alanlar ,aldanışların ayrıntı zannedilen konularda başladığını görmelidirler. Müslüman erkeklerin başta kravatlı ve takım elbiseli modern kıyafete bu kadar  arzulu olmalarının gerisinde dünyevileşme tutkusunu aramak haksızlık olmasa gerek. Zira yoksul ve fakir kesimden ziyade zenginleşmiş kesimlerde daha çok görülen bu sapma,esaslı bir bozulmanın görünür yönünden başka bir şeye tekabül etmediği ortadadır. Bu açıdan Lüks tüketimin gayrimeşruluğu kadar üzerinde durulması gereken konudur kravat ve modern giyim tarzı.

Yorumlar

  1. Ya PROTOKOLLER!
    İslamın değer yargıları;hakkaniyet,adalet, özveri,yükümlülük,diğergamlık içerir. Cahiliyenin yargıları ise;şehvet,zevk,farklılık,ihtişam,gösteriş,övünme gibi süfli tatminler üzerine kuruludur.Müslümanların kılık kıyafet konusunda, adabı muaşerette,töresel adetlerde ve protokol kural ve muaşeretinde İslamın özgün çizgisini ortaya koyamamalarının gerisinde sanıldığının aksine ciddi proplemler yatmaktadır.Birileri çıkıp "Kral çıplak" deme cesareti gösteremediğinden bu rezalet sürüp gitmektedir. Örneğin;Müslümanların sosyal ve dini etkinliklerinde/proğramlarında "Protokole Aittir Oturmayınız!" levhaları islamın eşitlikçi,sivil,sade,sosyal ilişkilerinede,hak ve hukuk anlayışında yeri olmayan ritüellerdir. Ritüeldir çünkü bu Cehaliye Aristokrasisinin her alanda ve etkinliklerde uygulayageldiği oligarşik,ayrımcı,sınıfçı yaşam tarzlarının bir gereğidir.Batı demokrasilerinde genellikle Devlet bürokrasisi içindeki resmi toplantılarda görebildiğimiz bu protokol uygulamaları ne yazıkki az gelişmiş ülke toplumlarında hakim oligarşik siyasal yapınında etkisiyle çok yaygın olarak düğünlerden,konferanslara,sohbet toplantılarından dini etkinliklere geniş sosyal,siyasi,kültürel faaliyetlerde kendini göstermektedir. Bizdeki "Protokole Aittir" ler genellikle ve öncelikle makam,zenginlik,etiket merkezlidir,ve Müslüman aydın da mahcupta olsa burada yerini almaktadır. "Halk" herzaman olduğu gibi "arkada" oturacaktır. Hiç unutmam 28 Şubat dönemi idi. Konyada Belediyenin sosyal bir etkinliğine milletvekilleri ve belediye başkanlarıda dahil partili ileri gelenler yani "protokol" üstü gölgelikli,koltuklu ve sehpalarda soğuk su ikramlı platformda yerlerini almış,halksa ayakta ve güneşin altında (Temmuz yada Ağustos ayı)bekleşirlerken müteseddir bir münevver hanımefendi protokolün bulunduğu platformun dibine gelerek;"Ya bu yaptığınız doğrumu Allah aşkına!.Biz burada çoluk çocuk güneşin altında bekliyoruz sizse orada gölgede koltuklarınızda bekleşip duruyorsunuz!" mealinde bağırarak bir serzenişte bulunmuştu da protokolün yüzlerindeki utançı hala hatırlarım. Bir seferinde istanbulda bir Kur'an okumalarıyla ilgili bir etkinlikte biz İstanbul dışından gece yolculuğu yaparak geldiğimiz halde en öne oturamadık!Neden "protokole Aittir" diye. Görevliler sıkı tembih almışlardı ve kimseyi öndeki özel koltuklu ve sehpalı protokol sırasına otutrmuyordu. Hoca'nın gelmesiyle protokolde bir koltuk kapmak(!) için neredeyse bir saat ne mücadeleler yapıldığına tanık olduğumu anlatamam. Hoca konuşmasına başladığı halde boş kalan bir kaç koltuğa oturabilmek için koca koca adamlar ki biride prof ünvanlıydı yarım saat görevlilerle pazarlık etti durdu. Bir kavim nefislerindekini değiştirmedikçe Allah hallerini değiştirmez. Durum maalesef bu.Gösteriş, şöhret,vitrin,ayrıcalık,farklılık "ehli Kur'an" diyebileceğimiz çevreler içinde bile hala revaçta.Alime,yaşlıya,hizmet ehline Halk gerekli saygı ve sevgiyi herzaman göstermiş göstermektedir. Alim,müslüman münevver Halkın içine girer oturur,halkta onu baş köşeye geçirir oturtur.Grekli sevgi ve saygıyı gösteriri. Böylesi cahili Protokoller; sınıfçı toplumların oligarşik düzenlemeleridir. islamın ilkeleriyle bağdaşmayan bu uygulamaların,İslam’a ve Müslümanlara yakışmadığını ve Müslümanların etkinliklerinden acilen kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası