Toplumun Vicdanı; Bu Zülmü Kaldırmaz!



         Münevver Müslüman Kadınları;dini,siyasi,felsefi kimliklerinden arındırmadan üniversitelere,(Tabii ki orta öğretimde buna dahil) sınırlarını kimsenin bilmediği kamusal alanlara girmelerini engelleyen, meşum  “Başörtüsü Yasağı/Aparthait” politikası; tamda işgalci İsrail Rejiminin  Filistinde, Filistin halkına uyguladığı ırkçı,yok edici politikarına denk düşmektedir. Dedelerinin dedelerinden beri bin yıldır kendilerine ait olan vatanlarında, 1948 in “Nakbasında” bir anda muhacir durumuna getirilip öz vatanlarında ötekileştirilip yokedilmeye çalışılan bir halk gibi,bin yıldır İslam Yurdu olan Anadolu’da müslüman münevver Kadın,Allah’a olan itaati nedeniyle, bir avuç "Yasakçı Jakoben" tarafından ambargoya,ötekileştirilmeye,aparthait uygulamalarına tabi tutulmaya başlandı. Bu ahlaksız saldırı özellikle kadın üzerinden yapıldı.Zira kadının ,haklarını savunmada erkekler kadar güçlü olmadığı hesap edilmişti.
         28.01.2010 Akşamı TRT de ‘Enine Boyuna’ Proğramına konuk olan Erdoğan; 2007 Kasım’nda GATA da yaşanan bir skandalı gündeme getirdi:''Nejat Uygur GATA’da hasta yatıyor. Eşim ziyarete gitmek istiyor. Nejat Uygur’un hanımı (Nejla Uygur) arıyor ve diyor ki, ‘Ne olur biz sizinle dışarıda buluşsak. Siz buraya gelmeseniz. Burada yetkililer sıkıntı doğabilir, gelmemesi isabeti olur diyor.’ Ben bunu o dönem en üst düzeyde gündeme getirdim. ‘Nedir bu hal ya, ne yaptıklarının farkında mısınız?’ dedim'' Ertesi gün Nejla Uygur; o gün yaşananları Kanal D Anahaber'de anlattı. Nejla Uygur, Emine Erdoğan'dan hastaneye ziyaret için telefon geldiğini, kendisinin bundan çok büyük mutluluk duyduğunu dile getirerek; "Hastanedeki doktorlara gerekli protokol uygulansın diye Emine Erdoğan'ın geleceğini haber verdim.
Ancak doktorlardan hastaneye girmesinin doğru olamayacağını belirtmeleri üzerine ben nedenini sordum. Emine Erdoğan'ın türbanlı olduğunu söylediler. Ben hastanede eşarplı hanım gördüğümü söyledim. Onlar da hastanedekilerin türbanlı değil eşarplı olduğunu söylediler." dedi.
Bu”menfur olaya” sebebiyet veren kurumun başı olan Başbuğ’un 5 Şubat 2010 da Özel Çalışma Odasında Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmenini ağırlarken, konuyla ilgili söylediklerine bir bakalım:Konuk gazeteciler ;”Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın 2007 Kasım’da GATA’da yatan Nejat Uygur ve eşini ziyaret etmesine türbanı nedeni ile izin verilmemesi ile ilgili çok kırgın. Hatta, bu konudaki hassasiyetini zamanında askeri makamlara da iletmiş. Bu konu gündemde çok yoğun tartışılıyor. Herkes TSK’nın başındaki isim olarak bu konuda ne söyleyeceğinizi merak ediyor.”
         Başbuğ;”Evet. Bu konu çok gündemde. Sayın Başbakan’ın eşinin GATA’yı ziyareti konusunda bir şeyler söylenmesi kanaatindeyim. Tabii bu olayda aslında ben baktığım zaman Sayın Başbakan’ın eşi var olayda. Çok sevdiğimiz saydığımız bir sanatkar Nejat Uygur var. Ki o da bir asker çocuğuymuş. Bir de tabii ki Sayın Nejat Uygur’un eşi var. Şimdi üçü olayın odağında. Açıkça söyleyeyim, bu özel bir durum. Altını çizmemiz lazım. Bu nedenle de, bu özel durumlarda olaylara insani boyuttan bakmak doğru olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu olay, tabii bu kapsamda özel de olduğu için gerçekten insani boyut içeriyor.”
         Gazeteciler; “Peki, insani boyuttan bakınca bunu savunmak kolay mı? “
         Başbuğ;”
Değil? Bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. Keşke o şekilde bu olay yaşanmasaydı. Keşke o olay yaşanmasaydı. Bu çok özel bir olay genellenecek bir olay değil. Kimseyi de suçlamak istemiyorum. Bazen olaylara karar verirken o andaki şekli de bilmek lazım. Olayda Sayın Başbakan’ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur’un eşidir.”
          Gazeteciler;”Peki, tamamen konuyu netleştirmek için soruyoruz. Yani, keşke girebilse miydi, diyorsunuz? “
         Başbuğ;”
Keşke olmasaydı. Keşke bu olay yaşanmasaydı. İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.”
O günkü C.Başkanı Kenen Evren Başkanlığında toplanan 1986 Adana Rektörler Toplantısında;” tüm Türkiye Üniversitelerinde dini kisveolarak takılan başörtüsünün yasaklanmas” kararının gerekçeleri açıklanmalı. Danıştayın ” Üniversitelerde dini gerekçe ile başını örten genç kızlar laik rejim için tehdit oluşturmaktadır” meşhur kararının altında yatan neden ortaya çıkartılmalıdır.
Daha önemlisi, Cezayir,Fas,Tunus,Mısır (Ezher Ünüversitesi) , Ürdün gibi geri,insan hakları ihlalleri ile tanınan ve cuntalarla yönetilen Ülkelerle eşzamanlı başlatılan Başörtüsü Yasağı emri hangi GİZLİ MAHFİLLERDE alındı açığa çıkartılmalıdır.
         Hiçbir toplumun vicdanı bu haksız ,hukuksuz hatta kanunsuz yasağı daha uzun zaman kaldırmaz.Kaldırmıyorda. Yarın bir general eşi başörtülü diye başarılı bir albayı,üsteğmeni ihraç ettik derse,Başbuğ ne cevap verebilecek böyle bir ifşaata!?
         Fravunun bir rüyası üzerine saltanatının bekası için doğan her erkek çocuğunun öldürülmesi faciasını herkes bilir. Bu rüyanın yorumunu yapan Hamanlar teklifi ile Fravun emri verir: ”Doğan her erkek çocuğunu öldürün!”  Bu vahşi emr üzerine Mısırda İsrailoğullarına yönelik bir 28 Şubat Süreci başlatılır. İrticai faaliyetleri işgüzarca cahillikle araştıran emir kulu  laikçi görevlilerin yaptığı gibi gece yarıları Yahudi mahallelerinde bebek ağlamaları dinleniyor,askerler  kapıları kırarak evlere giriyor,yasak (!) suç unsuru (!) erkek bebekler analarının kucağından zorla alınarak toplanıyordu. Fravunun görevli emir  kullarının yeni doğmuş bebek avına çıkması gibi, o günlerde “başörtülü avına “ çıkmıştı anlı şanlı generallerimiz. Ve binlerce bebek analarından zorla kopartılarak hunharca öldürüldü. Kaderin cilvesine bakın ki, o bebeklerden biri  Fravunun Sarayına girecek ve Ali Fravn’nın despotik saltanatının sonu bu çocuğun eliyle son bulacaktır.
         Ayni süreç yaşanıyor. Neredeyse 30 yıl oldu. “Başörtüsü laiklik için bir tehdittir.” Diyerek, başörtülü müslüman münevver kadınları kamusal alandan hukuk hileleri ile arındırdılar. Hızını alamayıb Daha da ileri gidenler Gata’da olduğu gibi  yada şehid ailelerinin madalya töreninde sakallı ve başörtülü şehit yakınlarının Ordu evlerine ve kışladaki törenlere alınmaması gibi akılalmaz ayrımcı,dışlayıcı insanhakları ihlalleri vakai adiyeden olmuştu ve halen bu uygulamalar kısmende olsa devam etmektedir.
         General Başbuğ hala daha “olmamalıydı,olmamalıydı” diyerek hukuk dışı bir olayı sahiplenmeye ve üstünü öretmeye çalışıyor. “Evet, Başörtüsü yada türban yasağı bir hataydı!” diyemiyor. Diyemiyor çünkü,bu YASAK sistemi vesayet altında tutmanın üç ayağından birini oluşturmaktadır.  “Genellenecek bir olay değil” derken yüzbinlerce “Emine Erdoğan/Gata Olayı”nı örtbas etmeye çalışıyor. Olay hukukdışılığı yanında ayrımcı,dışlayıcı,ötekileştirici olması özelliğinede sahip olması ile insan hakları ihlali olduğu yıllardır mağdurları tarafından,demokratlar ve insan hakları savunucuları tarafından her vesileyle dile getirildi. İslam dinine mesafeli olanlarla, kendilerini sadece kültürel olarak müslüman kabul eden kesimler tarafından; “Başörtüsü Yasağı faciası” hep görmezden gelindi. Yasakçı ve yasağa karşı umursamaz bir tavırda olan  bürokrat,hukukçu,siyasetçi,işadamına;” Hiç kimsenin inançlarından dolayı kınanamıyacağını,inançlarına,siyasi görüşlerine ve felsefi anlayışını izhar edecek kılık ve kıyafetinden dolayı insanlara bırakın ‘yasak ‘ getirmeyi kınamanın bile bir insan hakları ihlali olduğu izah edilemedi. Bu, onların kabiliyetsizliğinden değil,maalesef onların otoriter, baskıcı,faşist anlayışlarından kaynaklanmakta olduğu da artık bilinen birşeydir. Ayni “yasakçı” kesimlerin demokrasi karşıtlığı ve ilkel ve geri  hukuk anlayışları ayan beyan ortadadır.
         Kamuoyu araştırmalarında “Başörtüsü yasağı” sorusuna, deneklerin %80-87 “anlamsız / Hayır” diyerek, yasağın karşısında olduğunu göstermesi;geniş Halk kitleleri ile, % 10-15lik bir kesim ki yasakçı elitist egemenlere tekabül etmektedir, “Başörtüsü Yasağının” arkasında kamu oyu desteği olmadığını, aksine kamuoyunun bu aşağılayıcı yasağa karşı olduğunu göstermektedir. Başbuğun “olmamalıydı” hayıflanması,kötü bir iş üzerinde yakalanan suçlunun utangaçlığını hatırlatıyor. Zira Başbakanın söz konusu skandalı açıklamasına Ertuğrul Özkök bile tam destek anlamına gelen sayın İskender Pala’nın eşinin başörtüsü nedeniyle nasıl TSK dan hukuksuz bir şekilde ihraç edildiğini gündeme getirerek destek vermesi,Başörtüsü Yasağı operasyonunun Karargahını endişelendirmiştir. Başbuğun bu sözleri,Başörtüsü Yasağı zulmünden nedameti göstermiyor. Hele hele; ” Olayda Sayın Başbakan’ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur’un eşidir.” Demesi  ahlaksız yasaktan daha vahim geliyor bana.
            Neymiş? ”Uygurun eşi daha çok üzülmüşmüş!” Yazıklar olsun! Halkın %87 sinin karşı olduğu,olumsuzladığ bir yasağın mağdurlarına da, Halka karşı  da en azından saygısızlıktır bu! Ne denirki! Sözün bittiği yerdir bu nokta!
         Allah Büyüktür ve O her şeye kadirdir! İslamın nuruna düşman olanlar; istemeselerde,Allah Nurunu tamamlayacaktır! Başbuğ ve benzerleri sorunu göremiyor:Hayatla savaşabileceklerini zannediyorlar.  Hayat kudretli Romayı bile öğüttü,kendine benzetti,teslim aldı. Çünkü Hayat Allah’ındır.İşlerin başıda sonu da Allah'a aittir.
Kayseri;07.02.2010

Yorumlar

  1. İstibdat ehli değişecektir, değişmek zorundadır. Zira zulum,baskı ve zorbalık;arizidir,bozulmadır,kanserdir. Hayat ise egemendir. Allah'ın elindedir. Kimse Alemlerin Rabbi ile çatışamaz,buna gücü yetmez.Zorbalar; Değirmenin dev taşları arasındaki daneler gibi u8n ufak olmaya mahkumdur. Yeterki mazlumlar istizafı kabul etmemiş,direnme cesareti ve iradesi göstermiş olsunlar.İşte Halkın paralarıyla kurdukları saltanatlarının çatırdadığını hep birlikte yaşıyoruz. Bu Allah'ın egemenliğinin bir nişanıdır.İnanlık tarihi, nice Kraliyet Ailesinin kös kös, Ülkeyi Halkına bırakarak çekip gittiği örnekleriyle doludur.Türkiyedeki elitist krallıkta yıkılıyor. Bu Devrimin; Okuma hakları ellerinden alınan,işi,aşı gasbedilen,ayrımcılığa uğrayan,Hicablı/Başörtülü münevver Müslüman Kadınların gözyaşı ve dualarının üzerinde gerçekleştiğini kimse inkar edemez.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası