İsrail’in savaş davulları 2010

Sami Mubayed
İsrail’in savaş davulları 2010
Netanyahu bu savaşın gerçekleşmesini istemektedir. Bu öncelikle onun İran korkusuyla doğrudan ilgilidir. Diğer bir neden, Arap devletlerine savaş açan ve kazanan İsrailli liderler arasında sayılmak istemektedir; David Ben Gurion, Menachem Begin ya da Ariel Şaron gibi…
2006 yılında Lübnan-İsrail sınırında ateşkes ilan edildiğinde hiç kimse –bir an için bile olsa– bunun Hizbullah’la İsrail arasındaki çatışmanın sonu olduğuna inanmamıştı. Tüm bunların ardından, 2006’da İsrail’in hedeflediği hiçbir şey gerçekleşmemişti: İsrail Savunma Kuvvetleri askerleri halen Lübnan’da esir durumundaydı; Hizbullah ise yok olmak ya da zayıflamak bir yana, İsrail ordusunun da teslim ettiği gibi, aksine öncekine nazaran savaştan çok daha kuvvetli çıkmıştı. Siyonist devletin ardında yatan ideolojiyi bilmeyen bir kişi 2006 yılının Tel Aviv için neden bu kadar büyük bir sorun teşkil ettiğini anlamayacaktır. İsrailliler Arapları “yenememiş” olmayı kaldıramamıştır.
1973 yılında, İsrail Başbakanı Golda Meir istifaya zorlanmıştı; savaşı kaybettiği için değil sadece savaşı kazanamadığı için… Benzer bir durum 2009 yılı başlarında görevinden ayrılan önceki İsrail başbakanı Ehud Olmert için de geçerliydi. Olmert, ne 2006 yılında Lübnan’ı ne de 2008 yılında Gazze’de savaşı kazanamamıştı.
Bunun ardından iki ülke arasında 2006-2009 yazı için kullanılan İkinci Aşama senaryosunu duymaya başladık. Neden yaz mevsimi? Birinci neden, İsrail’in yürüttüğü savaşların hepsinin yazın gerçekleşmesiydi; gökyüzü açık, toprak da İsrail tanklarını kaldıracak kadar sert olduğu zamanlar. 1967, 1982 ve 2006 bunlara örnektir. İsrailliler Araplarla sadece 1968 yılı Mart ayında -Ürdün Karameh’te Filistinlilerle- bir kış savaşına girişmişti ve ardından kötü hava koşulları hava kuvvetlerinin müdahalesine izin vermemiş ve 10 saatlik bir kara savaşından sonra kara kuvvetlerini geri çekmek zorunda kalmışlardı. Şimdi bir kez daha Hizbullah’la İsrail arasındaki gerilim tırmanıyor ve 2010 yılı yaz aylarında yeni bir savaşın sinyallerini alıyoruz.
İsrail ordusunun tatbikatları, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın güçlü söylemi, Netanyahu hükümetinin üst düzey görevlilerinin saldırganlığı ve Obama yönetiminin kayıtsızlığı Ortadoğu’da çığ gibi büyüyen gerginliğe eklemleniyor.
Ne ABD ne de İsrail, denetimleri dışındaki güçlü bir aktör konumunda olan, İsrail’in askeri üstünlüğü mitini yıkmış ve bunu açıkça ifade eden Lübnan’da Hizbullah’ın varlığını devam ettirmesini kaldıramayacaktır. Lübnan hükümetinde bu partinin güçlü bir biçimde temsil ediliyor olması ve 2006 yılından beri Lübnan iç işleriyle ilgili en önemli konularda söz sahibi olması, İsrail Savunma Kuvvetleri için hiç de yenilir yutulur şeyler değil.
Bir kez daha, bu savaş bir vekil savaşı olacak: İsrail yine ABD’nin vekili olaraak, Hizbullah da İran’ın askeri gücünün bir bölümü adına savaşacak. İran’a bir ABD saldırısı, ABD Irak’ta kalmaya daha fazla devam ettiği sürece yine de hala gündemdedir. Hizbullah yetkilileri 2006 yılından farklı olarak bunun bir savunma savaşı olmayacağını, partinin tüm gücünü kullanacağını, İsrail topraklarına girebileceklerini ve Kuzey İsrail’deki yerleşimleri işgal edebileceklerini, Netanyahu hükümetini düşürecek bir emsal teşkil ederek “Hayfa’da ve Hayfa’nın ötesinde” ayaklanacaklarını ima ediyorlar.
Geçtiğimiz hafta (bu yazının 9 Eylül’de yayınlandığı göz önünde tutulmalıdır) kriz yeni bir dönemece girdi: Şam ile Tel Aviv arasında karşılıklı tehditler savruldu ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad İsrail’in barışa hazır olmadığını, Dışişleri Bakanı Velid Muallim ise “bölgesel bir savaşın” İsrail kentlerini azade bırakmayacağını ve Suriye Başbakanı Muhammed Naci Otari ise İsrail’in Suriye’yle savaşa girmekten pişman olacağını açıkladı.
Bölgesel bir savaşa kimler karşı çıkabilir? Elbette ne Hizbullah ne de Lübnan savaş isteyecektir. Savaşın Lübnan başbakanı Saad Hariri için siyasi çalkantıların yanı sıra büyük bir ekonomik felaket yaratacağını gören Suudlar da istemeyecektir. Hizbullah’ın kabinelerinde güçlü biçimde temsil edildiğini de unutmamak gerekir; Hizbullah’ın kollarını “korumak ve kapsamak” zorunda olan bir kabine...
Netanyahu’nun gündemi
Şam yönetimi, İsrail’in 4 Haziran 1967 sınırlarına dayanan ve 1991 yılında gerçekleştirilen Madrid Konferansı’na bağlı olarak barış konusunda kararlı bir tutum içindedir ve Golan Tepeleri’nin Suriye’ye geri verilmesini hedefleyerek Ortadoğu’da barışçıl çözüm için sürekli olarak çağrıda bulunmaktadır. Ancak Başbakan Benyamin Netanyahu pek çok nedenden ötürü bu savaşın gerçekleşmesini istemektedir. Bu öncelikle onun İran korkusuyla doğrudan ilgilidir; İran’la gelecekte gerçekleşebilecek bir savaşın ön hazırlığı olabileceği nedeniyle...
Diğer bir neden, Arap devletlerine savaş açan ve kazanan İsrailli liderler arasında sayılmak istemektedir; David Ben Gurion, Menachem Begin ya da Ariel Şaron gibi… Başka bir Ehud Barak ya da Olmert olmak istememektedir, Filistin direnişini evinde savuşturmakta başarısız ya da İsrail kuzey sınırındaki Hizbullah tehdidini savuşturamamış olmak istememektedir. Savaş açmak ve kazanmak, Araplarla herhangi bir barış görüşmesinde Netanyahu’nun elini güçlendirecek ve onu Filistinlilerle herhangi bir ciddi görüşmeye girme azabından kurtaracaktır.
İsrailliler bu savaş konusunda oldukça iyimser bir havada. 2006’daki hatalarından ders aldıklarını ve bunları 2010’da asla tekrarlamayacaklarını iddia ediyorlar. Bu konuda Nasrallah da aynı durumdadır. İsrailliler Lübnan’la aralarındaki çatışmada üçüncü bir aşamanın olmayacağına, bu savaşın son çatışma olacağına ve sonunda ya Nasrallah’ı ya da Netanyahu’yu devireceğini düşünmekteler.
İsrail’in bu söylemine karşın Hizbullah’ın gerilla taktiklerinin İsrail ordusu karşısında hala avantajlı konumda olduğunu herkes biliyor. Güney Lübnan’ın çetin coğrafyasını ya da Hizbullah’ın halk arasındaki popülerliğini ve Hizbullah’a İsrailliler’in sızamadığını da –ki bu 2006’da Nasrallah’a ya da başka bir önemli lidere karşı ayaklanmalarını sağlayamamasıyla aşikardır. Hizbullah savaşçılarının dini yönelimi, gelişkin silah stoku ve İran ya da Suriye gibi bölgesel güçlerin desteğinin de herkes farkında.
Savaşın sonuçları yine de öngörülemez, özelikle de 2006’dan sonra…
* Sami Mubayed, Suriye Forward Magazine baş editörü.
[Mrzine’deki İngilizce orijinalinden Melike Işık tarafından 5deniz (Sendika.Org) için çevrilmiştir]

Yorumlar

  1. Savaş temenni edilmez.Ama başa geldiğindede sabırla ve cesaretle gereği yapılır.Tahran/Telaviv fay hattında yıkıcı bir enerji biriktiği malum.Kırılması durumunda yıkımın boyutunu tahmin etmekte zor.Siyonist rejim güvenliğinin ciddi tehlikeye girdiğini anladığı an, nükleer silah kullanmaktan kaçınmayacağı bilinmektedir. Bu nedenle savaşın kontrolden çıkmaması yine İİC nın sorumluluğunda.Savaşı herzamanki gibi yine İsrail başlatacaktır.Ama önce Hızbullah'ı tasfiye etmesi gerekiyor. Yakın tehditten kurtulmadan İranla savaşa girmesi askeri stratejiyle bağdaşmaz. İsrail bunu yapabilirmi.Zor!Ama denenmeden de netice alınmadığı ortada. Hızbullah israil için çok tehlikeli bir tehdit durumunda olması da savaşı zorunlu kılıyor. Öte yandan bu savaş, Dünya İstikbarının hayati çıkarları ile de yakından ilgilidir. Bu nedenle de başta abd ve İngiltere çıkarlarını İsrail için riske atmayacaktır. Kontrollü bir savaşın dışına,bölgede büyük siyasi değişimlere yol açacak bir hercü merce izin vermeyeceklerdir.Bu sıcak çatışma daha uzun on yıllar devam edeceğe benzemektedir.Bilinen bi gerçek vardırki istikbar ve zulum asla ilanihaye devam etmez. Yeterki Rabbil Alemiynin, toplumsal değişim yasalarına uygun siyasetler geliştirilebilsin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası