Müslümanlık ve milliyetçilik

KUM SAATİ / Taraf ;19.03.2010
Ahmet Altan
Müslümanlık ve milliyetçilik
Bu ülkenin “kimliğinin” belirlenmesinde önemli bir yeri olan “muhafazakârların” tercihlerini iyi anlayabilmemiz için bizim Müslümanlıkla “milliyetçilik” arasındaki ilişkileri tartışmamız, bu konudaki soruları aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor.
Özellikle “din vurgulu” siyasi partilerin bilinçli bir şekilde birbirine karıştırdığı, birlikte sahip çıkmaya çalıştığı bu iki kavram gerçekten de “birlikte” var olabilirler mi?
Daha açık ve net sorarsak...
Müslüman biri milliyetçi olabilir mi?
Eninde sonunda biz bunu tartışmak zorunda kalacağız.
Çünkü Türkiye’nin çizdiği zikzakların en önemli nedenlerinden biri, bizim bu kavramları açıklığa kavuşturmamamız.
Siyasilerin bu “iki kavramı” hep bulanık tutması. Bir kere, bu ülkenin kimliğini bulmasını, ne siyasilerin, ne askerlerin, ne yargıçların, ne aydınların sağlayabileceğini düşünüyorum, bu ülke, “kimliğini” burada yaşayan insanların “ortak değerleri ve ortak vicdanıyla” bulacak.
O “ortak vicdan” bizim nasıl bir toplum olduğumuzu belirleyecek.
Görünürde biz “Müslüman” bir toplumuz.
Ama gerçekte “milliyetçiliğimiz” ağır basıyor.
Ben milliyetçiliğin “vicdanla” biraraya kolayca gelemeyeceğini ama Müslümanlığın bir vicdanı olduğuna inanıyorum.
Din, dünyevi bir çıkara dayanmaz çünkü.
Milliyetçilik ise “bir grup” insanın diğer insanlardan üstün olduğuna, o “grubun” çıkarının dünyadaki bütün diğer insanların çıkarından daha önemli olduğuna inanır.
Milliyetçiliğe göre “bir grubun” çıkarını savunmak en “kutsal” değer ve haktır.
Din, bilebildiğim kadarıyla herhangi bir “grubun” diğerinden daha üstün olduğunu kabul etmez.
Eğer bir tanrıya inanıyorsanız, yeryüzündeki bütün insanları yaratan o “kudretin” bazı insanları diğerlerinden daha üstün yarattığına inanmak, o “yaratıcının” hakkaniyetini, adaletini, şefkatini, “rahmetini” daha baştan yaralamak anlamına gelmez mi?
Bir Türk milliyetçisi için en yüce değer “Türk olmaktır”, Türklerin çıkarları ve hakları diğerlerinden üstündür ona göre, Türkleri diğer insanlardan ayırır.
Türkleri diğer insanlardan ayırmıyorsa, Türkleri diğerlerinden daha farklı ve üstün görmüyorsa, zaten “Türk milliyetçisi” olmasına, “Türklerin çıkarlarını” diğerlerinden üstün tutmasına gerek yoktur.
Bütün insanlar eşitse, bütün insanlar aynı haklara sahiplerse neden kendi “ırkımızı” önde tutacağız, kendi ırkımızın çıkarlarını diğer insanların çıkarlarından daha önemli göreceğiz, neden insanları “ırklarına” göre tanımlayacağız?
Milliyetçilik, insanları “böler”, gruplara ayırır, kendi grubunu, ırkını, soyunu yüceltir.
İnsanları birbirinden ayırdığınız, böldüğünüz, bir grubu diğerinden üstün bulduğunuzda da zaten vicdanınız yaralanır, kararlarınızdaki hakkaniyet kuşkulu hale gelir.
Din ise insanları bölmez.
Irklarına göre gruplamaz.
Hatta dinlerine göre bile ayırmaz, böyle bir ayırımı yapmak hakkı yalnızca Yaradan’ındır.
“Irk” zaten bir tercih değildir ve bizzat “Yaradan” tarafından insanlarına doğuştan bağışlanmıştır, kimse “tanrının” verdiği bir özelliği küçümseyemez, aşağılayamaz.
Böyle bir hakkı yoktur.
Bir Müslüman, bir ırkı nasıl olur da diğer bir ırktan üstün görür?
Bir grubu nasıl bir başka gruptan daha ayrıcalıklı kabul eder?
Bir ırkı ya da bir grubu diğerlerinden daha “önemli” görmeden de milliyetçi olunmaz.
Bu nedenlerle ben Müslümanlıkla milliyetçiliğin bağdaşamayacağını düşünüyorum.
Bu ülkenin “muhafazakâr” insanları hangi değeri benimseyecekler, Müslümanlığı mı milliyetçiliği mi?
Biraz daha keskin soralım.
Bir Müslüman, Türklerin, Kürtlerden ya da Ermenilerden daha önemli olduğuna inanır mı?
Ben, gerçek Müslümanlığın “vicdana, adalete, hakkaniyete” sahip olduğunu, eşitliği savunduğunu, ırkları birbirinden asla ayırmadığını, “inançların” ya da “inançsızlıkların” cezasının Allah tarafından verileceğini kabul ederek bu dünyada kendini “cezalandırıcı” konumunda göremeyeceğini, bütün bu özelliklerinden dolayı da “eşitliğe” ve özgürlüğe önem veren demokrasiyle bir sorunu olmayacağını düşünüyorum.
Buna karşılık milliyetçiliğin “eşitliği” kabul edemeyeceğine ve asla demokrat olamayacağına inanıyorum.
Kabul edeyim ki bunlar benim çok da iyi bildiğim konular değil.
Din hakkında yanlış şeyler söylemiş olabilirim.
O zaman, bu işi daha iyi bilenler “Müslümanlıkla milliyetçilik” arasındaki ilişkiyi anlatsınlar.
Anlatsınlar ki Müslümanlıkla milliyetçilik birarada olur mu yoksa birileri bizi kandırıyor mu net bir şekilde öğrenip anlayalım.

Yorumlar

  1. Tebrikler Ahmet Altan’a! Allah gönlünü İslam’a açmasını nasip etsin! Milliyetçilik/Kavmiyetçilikle,Müslümanlığın bağdaşamayacağını bir çok ilahiyetçı,hocaefendi,şeyh başta olmak üzere bir çok müslümandan daha iyi kavrayabilmiş.Demek ki statükonun yani resmi ideolojinin şartlandırma,beyin yıkama işlevlerinden ve dayatmalarından kendini koruyabilmiş.Zaten öyle olmasa bu kadar muhalif olabilirmiydi?
    “Milliyetçilik ise “bir grup” insanın diğer insanlardan üstün olduğuna, o “grubun” çıkarının dünyadaki bütün diğer insanların çıkarından daha önemli olduğuna inanır.Milliyetçiliğe göre “bir grubun” çıkarını savunmak en “kutsal” değer ve haktır.” Evet milliyetçilik/Kavmiyetçilik böyledir. Ve İslam’la bu noktada kan uyuşmazlığı vardır. İslam “üstünlüğü”; arabın,aceme,beyazın siyaha hiçbir üstünlüğü yoktur diyerek,Allah’tan sakınma,saygı ve itaate bağlamıştır. Kim Allah’ın dediği gibi bir yaşam tarzını benimsemişse üstün odur,demektedir.
    “Ben, gerçek Müslümanlığın “vicdana, adalete, hakkaniyete” sahip olduğunu, eşitliği savunduğunu, ırkları birbirinden asla ayırmadığını, “inançların” ya da “inançsızlıkların” cezasının Allah tarafından verileceğini kabul ederek bu dünyada kendini “cezalandırıcı” konumunda göremeyeceğini, bütün bu özelliklerinden dolayı da “eşitliğe” ve özgürlüğe önem veren demokrasiyle bir sorunu olmayacağını düşünüyorum.” Evet genel olarak bu böyledir. Lakin burada bir küçük ilave yapalım ki bu da İslam ile demokrasi arasındaki farklardan biridir ve kesin olarak ta İslamın üstünlüğünü gösterir:a)İslam; beşerin yaratıcısının Allah olduğunu kabul eder. Allah alaqa ve ilgi duyarak beşere değer verir ve onun İnsan olmasını diler.Bu da ‘iman’ la mümkündür. Yani İman İslamda üstünlük nedenidir: ‘İnanıyorsanız üstün olan sizsiniz!’ b)İslam’ın demokrasi ile ayrıştığı sorunlarından biri de; ‘emri bilma’ruf,Nehyi anil Münker’ ilkesidir. Ki bu ilke; hayvanlar alemi ile insan türünün en önemli farklarından birini oluşturur. Eğer bu ‘ilke’ ve ‘yükümlülük’ olmasa,beşerin ne tür bir sapıklığa ve vahşete yuvarlanacağı ortadadır. Maalesef demokrasi sapıklık ve vahşete yuvarlanmış durumdadır.
    Evet dinde zorlama yoktur. Lakin İslam;Allah’ın yasalarını ihlal eden günahkarlarına karşı bir takım cezai müeyyideler uygulamaktadır. İslam ile demokrasi arasında farklılıklar yanında benzerliklerde vardır. Yada şöyle diyelim;demokrasinin bazı kural ve ilkeleri İslam’ın meşru gördüğü hatta önemsediği ilkeler arasında olabilmektedir. Örneğin “Halk iradesinin” esas alınması,insan hakları konusundaki hassasiyet, düşünce özgürlüğü,kanun önünde herkesin eşit olması,kendi hukukuyla yargılanma hakkı bunlardan birkaçıdır.
    Milliyetçi/Kavmiyetçi bir ideoloji mensubu; gerçek manada ne demokrat olabilir nede müslüman! Maalesef durum budur. Ahmet Altan bu hassas noktayı iyi yakalayabilmiş nadir seküler aydınlardan biridir. müslüman aydınların,hocaefendilerin,şeyhlerin anlayamadığı bu ayrıntıyı yakalamış olması çok manidardır. Bu kafa karışıklığı; özgün bir İslam Medeniyeti perspektifinin önündeki önemli handikapı oluşturmaktadır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası