Kavmiyetçilik ve Kabilecilik!
                  Ademin çocukları Beşer olarak kendilerini mütemadiyen mensubiyet duygusuyla ait oldukları kavimleri,aşiretleri,sınıfları ve inançları üzerinden tanımlamaya, tanıtmaya meyyal olmuştur. Ayni kabile/Etnisiteden olanlar birbirleriyle diğer kabileden olanlardan daha yakın hissedilmiştir. Aşiret,Kabile ve ulusun kişilere güven,güç ve kuvvet verdiği düşünülür. Bu duygu insanları kavmiyle övünmeye,böbürlenmeye sevk eder. Ve kişiler kabilelerininin yaptıklarıyla övünmeye ve kendi kabnilelerinin ne kahraman olduğu iddiasına ve inancına götürür. Bunların hepsi şeytani duygulardır. İslam ferdin  öğünmesini de aile ve aşiret,kavim üzerinden övünmeyi de yasaklamıştır. Aşiret ve kavim bağı  kişiye güç ve kuvvet verdiği düşünülerek, kabileler arası çatışmalarda haklı haksız ayırt edilmeden kendi kabilesi için ölümüne savaşlara girildiği,tarihte de günümüzde de bilinen olaylardır. Çocuk kavgaları ile başlamış ve kan davalarına dönüştürülmüş yüzlerce yıllık kabile, kavim savaşlarına bu gün bile rastlamak zor değildir. Güney doğudaki aşiretler arası kan davaları, Pakistan, Hindistan gibi uzak doğu ve Afrika,Latin Amerika gibi ülke halkları arasında yüzyıllardır devam eden ve zaman zaman yeniden alevlenen ve onlarca kişinin hayatına mal olan çatışmalar bu nevidendir. Unutulmamalı ki birinci dünya savaşı ve ikincisi kavmi,ulusçu,şovenist ve emperyal  Saiklerden çıkmış büyük yıkımlı kitlesel savaşlardır.
                  Batılı Ülkelerde son yirmi yıldır "Yabancı düşmanlığı" ile gözlenen saldırgan ve şiddet yanlısı neo faşist hareketler ki öldürme,yaralama,kundaklama gibi çok sayıda eylemle ülkelerindeki yabancı işçilerin kovulmasını isteyen ırkçı gruplar ve partilerle,Ülkemizdeki ulusalcı,kavmiyetçi,ırkçı kesimlerin Türk etnisitesi dışındaki bir etnisitenin varlığından rahatsızlık duymaları ayni asabiyet damarından kaynaklanmaktadır."Türkiyede yaşayan herkes Türktür"  dayatmasına karşı çıkan ve kendi etnisitesiyle kendini tanımlayanlara karşı gösterilen tahammülsüzlük, kavmi asabiyetin toplum için ne denli tehlike arzettiğini ortaya koymaktadır.
                 Kur’an da çeşitli sürelerde  47 ayette “Kavim” ismi geçer ve hiç birinde; ne iftihar edilecek bir değer,ne üstünlük nedeni, nede insana bir avantaj ,kazanım konusu olarak anılmaz. İnsanların kavim kavim yaratılmış olmaları ancak tanınmaları, birlikte yaşamaları, hayatı idame ettirmeleri gibi faydalar için ve bir imtihan vesilesi olması nedeniyledir. Allahtan yüz çeviren kavimler helak edilerek lanetlenmişlerdir. Tıpkı küfreden bir beşerin lanetlenmesi gibi. Bir kavm/Etnisitenin içinde; müminlerde olur, mükezzib istikbarda bulunur. Çoğunlukla da böyle olagelmiştir. Hak ve Batıl çatışması her zaman kavimlerin bünyesinde başlamıştır. Hak ehlinin o kavimde üstün olması durumunda o kavmin küfredenleri ya kavmini ve yurdunu terk etmişlerdir ya da teslim olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. İslam; cahili düşünceyi de kavmi mensubiyet şuurunu da reddeder. Zira tevhit akidesi bunu zorunlu kılar. Eğer bir kavme mensup olmaya değer atfedilmesi, İman edenlerle mükezzibinin değerli (!)  olan ortak bir paydaya sahip olarak yakınlaşmasına neden olurdu ki, İslam itikadı buna izin vermemektedir. İslam kavim yerine Ümmet mensubiyetini meşru görmekte ve emretmektedir. Bu açıdan ayni Ülkede yaşamak bile, yalanlayanlarla İman edenler arasında ortak bir payda olabilecek bir değer değildir. Rasulullah’ın Mekke’deki müşriklerle olan mücadelesinde; “ayni ülkede yaşıyoruz, atalarımız bir, dedelerimiz bir, tarihimiz bir, biz hepimiz Kureyşteniz” gibi bir söyleme asla tevessül etmediğini görmekteyiz. Aksi durumda Tevhid Akidesinden eser kalmazdı. Zira Müslümanların inanmayanlarla arasına bir mesafe koyup onlardan teberri etmesi dinin esaslarındandır. Yalanlayanlarla ayni ülkede yaşıyor olmak günümüzde daha bir belirgindir. Anayasal hukuk düzleminde sizin dininiz size bizim dinimiz bize, biz sizin dini yaşamınıza karışmayız sizde bizim dini yaşamımıza karışmayın” bağlamında bir antlaşma yapılabilinir. Kavmiyetçi ve milliyetçi (!)  söylemler, ayni kavimden olmayı temel bir birleşme, kimlik değeri olarak görmektedir ki İslam’ı ve ilkelerini inkâr anlamına gelmektedir. Eğer Türk olmak din kardeşi olmamıza, ayni hedef ve amaçlarda birleşmemize yetiyorsa İslam, Tevhit neyi, kimi, bir araya getirecektir. İslam inananlarını,İslam Ümmetinde birleşmeye çağırmaktadır.Müslümanlara mensubiyet ve aidiyet için İslam Ümmetini,İslam Milletini göstermektedir. Hac Süresinde; ” Allah Adına gerektiği gibi Cihad edin. O, Sizleri seçmiş ve Din konusunda Size bir Güçlük yüklememiştir, Atanız İbrâhîm'in Milleti. O bundan daha önce de, bunda da Sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi,  Elçi Sizin üzerinize şahid olsun, Siz de İnsanlar üzerine Şahidler olasınız diye. Artık Salat’ı kılın, Zekat’ı verin ve Allah'a sarılın, Sizin Mewlanız O'dur. İşte, ne Güzel Mewla ve ne Güzel Yardımcı.” Buyurulmaktadır.
            Bu gün İslam toplumlarında Müslümanların bir araya gelememelerinin altındaki en önemli unsurlardan biri; kavimci, cemaatçi, ulusal asabiyetlerin olmasıdır. Tevhit akidesi ortak paydası bu asabiyetler nedeniyle Müslümanlar nezdinde etkisini kaybetmiştir. Dün ehli kıble olmak kardeş olmaya yetipte artıyorken, bu gün ise pek bir anlamı ve ehemmiyeti bulunmuyor oluşunun sebebi etnisiteye dayalı aidiyet duygusu,kavmiyetçi anlayışlardır.
            Allah tüm beşeriyeti Âdemle Havva’dan yarattığını haber vermektedir. Bu ilahi habere tüm Müslümanlar, hrıstiyanlar ve Yahudiler inanmaktadır. Rabbimiz  Kur’an da;” Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir Erkek ve bir Dişi’den yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi Halklar/Qawimler  ve Qabileler olarak kıldık. Elbette Allah katında En Kerim olanınız Taqwa’da en ileri olanınızdır. Elbette Allah Bilen'dir, Haberdar'dır.” Buyurmaktadır. Hepiniz Ademin çocuklarısınız,Adem’se topraktandır. Adem’den sonra yaratılış; erkek ve eşinin birleşmesinden şehvetle salınan bir damla meniden döllenen yumurta ile Ana rahminde devam etmektedir. O halde neyin üstünlüğü,neyin sevgisi ve aidiyet refleksi güdülüyor? Rabbimiz insanların biribirlerini küçük görmelerini, alay etmelerini, gıybet, iftira, istismar, şiddet kullanma gibi kötü davranışları men ettiği gibi; aşiretler, kabileler, soylar ve ırklar arasında da ayni kötü davranışları yasaklamıştır:” Ey inananlar! Bir Qawim  bir Qawim’le alay etmesin belki kendilerinden daha Hayırlıdırlar. Açıkça görülmektedir ki, beşeriyet Âdemin evlatlarıdır. Âdemle Havadan türemiştir. Sonra yaratılış bir dişi ve bir erkeğin birleşmesi ile devam ede gelmiştir. Her kabilenin, her soyun, her ırkın yaradılışı bir dişi ve erkekten olmak üzere bir atımlık su ile yaradılış olması nedeniyle birbirlerinden üstün olmaları söz konusu değildir. Farklı kavim ve soydan olmalarının da kendilerine bir değer kattığı falan yoktur. Değer arayacak olursak o da ancak taqwa (Allah’a karşı olan sorumluluklar ve yükümlülüklerde sakınma bilinci ve hassasiyeti.) iledir. Böyle olunca kişinin kavmi üzerinden üstünlük taslaması,”Araplar necip millettir, İslama asıl hizmeti Türkler yapmıştır, Biz çok seciyeli bir kavimiz” cinsinden telakkiler İslam inancıyla bağdaşmayan cahili düşüncelerdir. Hele de “Arap Birliği” ya da “Turan” gibi ülkü ve ideolojiler ırkçı, cahili temelli düşünce ürünleridir ki İslam’ın Ümmet Bilinci ile taban tabana zıt kuruntulardır. Araplar ve Türkler tarihin hiçbir döneminde kendi içlerinde bile etnisiteye dayalı salt bir birlik oluşturamamışlardır ne İslam öncesinde nede İslam oldukları dönemde. Bu ırki/Kavmi birlik fikrinin Batıdaki National Sosyalizm (Ulusçu toplumcu) Faşist siyasi akımlarla doğduğu ve İslam Uluslarına sirayet ettiği bilinmektedir. Ümmetleşme yükümlülüğü ise Kur’an ve Sünnetle sabit olan bir vecibedir.Bu Davanın bir Müslüman tarafında diri ve güncel tutulması bile başlı başına bir salihattır
Allah Mensubiyet ve  Aidiyeti İman Temelli Kıldı
            Allah insanları çeşitli renklerde kavim kavim yaratması ancak tanınma,anlaşma içindir.Mensubiyet/Aidiyet duygusuyla kavmini yüceltip övünme vesilesi yapılsın diye değil.Övünmenin,kibrin,farklılaşmanın her türlüsünü İslam zaten kerih görmüş,yasaklamıştır. Tüm insan kabilelerine,ırklarına mensup insanların meniden yaratılmış olmasına rağmen nasıl olurda birbirlerine karşı üstünlük iddiasında bulunurlar,Müslüman tahayyülü açısından anlaşılır gibi değildir. Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insanın aidiyet bilincini etnisite üzerine bina etmesi alçalmadır. Ona yakışan yüksek değerler etrafında bir mensubiyet şuuru geliştirmesiki,’İman’dan daha yüce,kıymetli bir nimet olmadığı bilinmektedir. Yüce Yaratan İman edenlere,hangi kavimden olursa olsun,dili ve derisi farklı soy ve sopa mensup tüm inananlara “Müslüman” adını seçmiştir. Kur’an da bunu; “Allah Adına gerektiği gibi Cihad edin. O, Sizleri seçmiş ve Din konusunda Size bir Güçlük yüklememiştir, Atanız İbrâhîm'in Milleti. O bundan daha önce de, bunda da Sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi,  Elçi Sizin üzerinize şahid olsun, Siz de İnsanlar üzerine Şahidler olasınız diye. Artık Salat’ı kılın, Zekat’ı verin ve Allah'a sarılın, Sizin Mewlanız O'dur. İşte, ne Güzel Mewla ve ne Güzel Yardımcı.Buyurarak bu konuda Müslümanların Tevhidi dünya görüşülerine uygun bir mensubiyet rotasını göstermektedir. Bu ayeti kerimede görüldüğü üzere Rabbimiz; Ata olarak İbrahim’i, Millet olarak;’İbrahim Milleti’ ni, İbrahim Milleti mensuplarına isim olarak  ‘Müslüman’ ismini, seçti. Neden? Allah’ın Elçisi bizim üzerimize,Biz  Müslümanlarında tüm Beşere Hakkın şahidleri olalım diye. Her ne şekilde olursa olsun Allah’ın hudutları dışına çıkmamayı ve “Müslümanlar’ olarak  yaşayıb, ‘Müslümanlar’ olarak can vermeyi yegane amaç edinmemiz,İnsan olmanın gereğidir. Ali İmran Süresinde buyurulmaktadır ki;  “Ey İman edenler, Allah'tan nasıl ittiqa etmek gerekiyorsa öylece ittiqa edin ve Siz ancak Müslüman olmaktan başka-şekilde ölmeyin.”
            Kavimler ve kabileler halinde yaratılmış olmanın hikmeti kavmiyetçilik,asabiyet yapmak ve ortalığı fesada vermek için değildir. Yüce Yaratan bu hikmeti Kuran’da; ” Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir Erkek ve bir Dişi’den yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi Halklar/Qawimler  ve Qabileler olarak kıldık. Elbette Allah katında En Kerim olanınız Taqwa’da en ileri olanınızdır. Elbette Allah Bilen'dir, Haberdar'dır.” Buyurarak açıklamaktadır.
             
Tevhid Akidesi Beşerden  Ümmet Çıkarır:
Ibadurrahmanlar Ümmeti.
Allah Âdemi özel alaqası ile “tin” den yarattı. Halife olarak üstün niteliklere sahipti. İsimleri ona öğretti. Âdem Tevhid bilincine sahip, şuurlu, donanımlı bir insandı. Âdem’in çocukları böyle değildi: Bir atımlık sudan yaratılmıştı. Ve beşer olarak yaratılmıştı. Beşeriyet; aşiretler, kavimler ve uluslar ve ırklardan oluşmaktadır. Ana ırklar siyah, beyaz, sarı gibi çeşitlidir. Allah’ın seçtiği elçiler ve gönderdiği Kitaplar sayesinde beşer; kimliğini, kişiliğini ve Rabbini tanıyarak Yaradanını bularak O’na yönelecek ve beşerden insana evirilecektir. Böylece Âdemin varisi el İnsan olacaktır. Yüz çevirip inkâr ederse, beşer olmayı da muhafaza edemeyerek aşağıların aşağısına (Esfele safiliyn derekesine) inecektir. Hidayet bulan ve O’nun elçilerine ve gönderdiği Vahye boyun eğerek düşüncesini, aklını muhayyilesini Allah’ın inşa etmesine izin verme iradesini gösterenler,  şuurlu bireylerden müteşekkil Ümmeti meydana getireceklerdir. Bu nedenle Allah;” Gerçek şu ki Sizin bu Ümmet’iniz Tek bir Ümmet’tir. Ben de Sizin Rabbinizim; öyleyse Bana İbadet ediniz.” Buyurmaktadır.(21/92) Allah’a ibadet eden bireylerden oluşan ümmet! Tevhid akidesinin toplumsal tezahürü.Taqwa temelinde İmamet/Halife önderliğinde,İman temelinde  kardeş olmuş siyahi,beyaz,sarı ırktan yetmiş iki soy ve kavimden gelen mü’minler topluluğu. İşte Müslüman birey; muvahhit bir Ümmetin onurlu  üyesi olmaktan kıvanç duyar. Böyle bir Ümmete mensubiyet insana güç ve yön verir. Makbuliyet ve üstünlük; Rabbe yönelen ıbadurrahmanların oluşturduğu Ümmete mensup olmakla elde edilir. Üstünlük ve makbuliyet imanladır.
   İslam Tarihinde soy ve aşirete dayalı siyasi yapılanmaların, toplumları kucaklayamamasının altında bu vardır.Soy,sop ve ulusa dayalı siyasi düşünce ve hareketler  Beşer Tarihinin hiçbir döneminde  saadet ve huzur getirmemiş,tam tersine savaş,çatışma,kan ve gözyaşına,büyük yıkımlara neden olmuştur. En son birinci ve ikinci Dünya Savaşları ırkçı,kavmiyetçi düşüncelerin sebebiyet verdiği büyük yıkımlardır. Tarihte Emeviler ve Abbasiler soycu, kavmiyetçi siyasi yapılanmalar olarak;istismar,savaşlar, zulüm ve cinayetlerle ayni şekilde insanlığa yıkımdan başka bir şey vermemişlerdir. Her ikisinin 800 küsur yıllık iktidarlarında, Ömer Bin Abdülaziz’in iki-üç yıllık iktidarını saymazsak kahir ekseriyeti egemen cahili anlayış ve düşünce sistematiği temelinde istismar, istibdat, cinayet, sömürgecilik ekseninde; istikbar ve mustazaflaştırılan halkların diyalektiğine sahne olmuştur.
            Kuran ve sünnette  sosyolojik anlamda bir kavim ve soy tanımlaması yoktur. Ayni şekilde kavme,soya mensubiyeti tavsiye,emir babından bir işaret dahi bulmak mümkün değildir. Allah insanların kalıplarına değil kalbindeki taqwaya bakar. Sosyolojik açıdan kavim ulus bir tarih silsilesi boyunca ayni dili,ayni kültürü paylaşan,geçmişten geleceğe akıp giden bir soy tarifini, İslam tartışma konusu bile yapmaz, reddeder. ‘Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız; siz onların yaptıklarından sorulacak değilsiniz’ der..
            Allah’ın övdüğü ve mensubiyetinden iftihar edilecek olan birliktelik hayırda yarışan bir ümmet olmaktır. Yüce Kur’an da ; ‘Siz insanlar için çıkarılmış ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere yaratıldınız. İyiliğin yapılmasını emreder, kötülüğün yapılmasını yasaklarsınız ve Allah'a inanır iman getirirsiniz. Kitap verilenler de inansalardı, haklarında hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar varsa da pek çoğu dinden çıkmış fasıklardır.’ Buyrulmaktadır.  Görüldüğü gibi ümmetlerin en hayırlısı olmanın şartı emri bil ma’ruf,nehyi anil münker yapmak,Allah’a inanıp,iman etmektir.        Mü’minler iman edenlerle beraberdir. İslam insanlar ve ümmetler,kavimler  arasındaki  temel çelişkinin İman/Küfür çelişkisi olduğunu haber vermektedir.  Allah’ın davetine toptan icabet eden bir kavmin olmaması da dikkat çekicidir. İnsanların çoğu iman etmez ilahi uyarısı bu noktayı nazara vermiştir. İnanmayanlardan tebberri edilmesini Rabbimiz istemektedir. Şöyle buyrulmaktadır; ’ Sana da önünde bulunan kitapları doğrulayıcı ve onlara bir şahit olmak üzere bu hak kitabı indirdik; onun için sen de aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, sana gelen gerçekten ayrılıp da onların arzuları arkasından gitme! Her biriniz için bir kanun ve bir yol tayin ettik. Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat sizi, her birinize verdiği şeylerde imtihan edecek. O halde durmayın, hayırlı işlerde yarışın. Nihayet dönüşünüz hep Allah'adır. O zaman O, hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
           
Kavmiyetçilik;
Asabiyet,Kibir, Böbürlenme, Üstünlük Taslamadır!
            Kavmiyetçilik, ulusalcılık, şovenistlik; kavim ve tarihi geçmiş üzerinden övünme, asabiyet,kibirlenme, üstünlük taslama temelli dünya görüşüdür. Oysa  Allah; kibri, böbürlenmeyi ve üstünlük taslamayı şeytanın işleri olarak yasaklamıştır. 1940 larda Dünyayı kana bulayan Hitler National Sosyalizmi (Ulusalcı sosyalizm) ve Mussolini Faşizminin ırkçı, kavmiyetçi dünya görüşleri; tüm kavimleri küçük görerek, kendi kavimlerinin üstünlüğüne inanmaları ve dolayısıyla; yeryüzünü ele geçirerek dünya halklarını boyundurukları altına alma gibi kafalarında delice bir fikrin doğmasına neden oldu. Milyonlarca insanın katledilmesine, işkenceye, milyonlarcasının ağır yaralanmasına, sakat kalmasına, işsiz, aşsız kalıp uzun yıllar sefalete mahkûm kalması, ekini ve nesli yok etmelerinin nedeni; İşte bu Sizin Yeryüzü’nde Haksız yere şımarıp azmanız ve Azgınca ölçü’yü taşırmanız dolayısıyladır.”
            Fransız Devrimi ile (1876)  ırk temelli  ulusçuluk fikri  başta Avrupalı halklar tanışmış,Devrimin etkileyici cazibesi ile Batıperest Osmanlı Aydını bu fikre ölümüne  teslim olmuştur.Jön Türkler ve İttihat ve Terakki içinde örgütlenen Türkçüler,özellikle Ordu içinde nüfuz sahibi olmuşlar,bürokrasiyi büyük ölçüde etkiliyerek Osmanlının yıkılışında en belirgin faktör olmuşlardır. Halkın tüm katmanlarının iştirakiyle kazanılmış Kurtuluş Savaşı sonrasında, örgütsel deneyimlerinden istifade ile İslamcıları ve Osmanlıcıları tasfiye ederek Yeni Cumhuriyet’e kendi ideolojileri ve dünya görüşlerine göre biçim vermişlerdir.
            Ne ilginçtir ki Osmanlıda Türkçü Hareketin fikir babası Yahudi Mohiz Kohen (Daha sonra İsmini Tekin Alp olarak değiştirmek zorunda kalmışlardır.)  iken, Arap dünyasında ilk Arapçı hareketin fikir babası ise Michel Eflak’ta garib bir şekilde Hıristiyan asıllıdır. Daha da garip olanı, Türkçü hareket Anadolu’da din karşıtı koyu bir ırkçı ve tepeden inmeci bir laiklik uygulamasına giderken Müslümanların alfabesinden tutunda kılık ve kıyafetine kadar, takvimini, kanunlarını, eğitimini, neye inanıp neye inanmayacağına kadar A dan Z ye Batı’ya öykünerek ve taklit ederek yepyeni ama ‘taklit’ bir ulus yaratma adına istikbar etmiştir. Ayni şekilde Michel Eflak’ın arapçılığı ile Arap Halklarında Arapçılık fikri ivme kazanmış,Suriyede,Irak’ta iktidara gelen Baasçılar  Kemalistler kadar olmasa da,İslami olan her şeyi toplumdan  kazıyıp atmışlardır. Tabiiki İslam Dininin her türlü asabiyeti ve kavmiyetçiliği gayrimeşru addettiği bir ortamda; “Türkçülük” yada “Türk Kavimciliği” müslüman halklara itici geleceğinden,Kuran’daki ‘Millet’ kavramı devşirilerek milliyet,milliyetçiliğe evriştirilmiş ve daha o döneme kadar olamayan bir kavram;”Türk Milliyetçliği” türetilmiştir. Nitekim Kemalistler 1990 lara kadar ‘Türk Milliyetçiliği’ avramını,kendilerini muhafazakar/sağcılardan tefrik etmek için pek kullanma taraftarı olmamışlar Türk Ulus  ve Türk ulusçusu kavramlarını yeğlemişlerdir.
            Tarihçiler  asabiyet sahibi bir adamdan bahseder. Müseylimetül Kezzab’a gelerek sorar Nemr’li Talha.Bu adam müslümandır. Ama kavmi asabiyeti çok kuvvetlidir. “Durumun nedir?” der Müseylime’ye.  Müseylime;karanlıklarda birisinin kendisine geldiğini söyler. Tal­ha: «Ben şahitlik ederim ki sen yalancı, Muhammed ise doğrudur; fakat; Rabia’nın (Hanîfeoğulları)  yalancısı, Haşimoğullarının  doğru sözlüsünden bize daha sevimlidir.” Der ve asabiyeti onu helake sürükler. Müseylime ile birlikte Talha da kâfir olarak ‘Akraba Günü'nde (Savaşında)  öldürülür. Asabiyet nice yalanları süslü göstererek gerçekmiş gibi yutturur sahibine.Tıpkı bin yıllık apaçık gerçeğin;bu coğrafyanın Kürdüne,Türküne,Çerkezine,Arabına,Rumuna,Ermenisine ‘Vatan’ olmasının; yüz yıllık bir yalana;’Türkün Türkten başka dostu yoktur!’ yada ‘Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür!’  doğmalarına kurban edilmesi gibi.
19.yy faşist ırkçı liderlerinin söylemlerine  ve parti programlarına baktığımızda hepsinde ortak olan tema;kendi ırklarının en güçlü ve katıksız,ari ırk olduğu,dünya halklarına efendi olmaya hakları olduğu,şanlı bir tarihe sahip olduğu,diğer ırkların ari ırk olan kendi ırklarından neşet ettiği ve ari olmadıkları için piçleştikleri,savaşın kutsal bir yöntem olduğu,savaşsızlığın insan ırkını bozduğudur. O nedenle kavimlerinin kökenlerini araştırma,eski dinlerini ve kültürlerini ihya ederek hayata geçirme ve böylece arileşerek güçlenecekleri gibi ortak düşüncelere sahiptirler. Elbette ki bu ortak düşüncede onların velisi Şeytanın büyük rolü vardır. Şeytan onları tuzağına düşürerek nasıl davranacaklarını dikte ettiğinden ayni refleksleri göstermektedirler.  
Müslümanlar Ümmetleşerek güç ve izzet bulurlar. Bunun için Allah Müslüman Halkların fiziki farklılıklarını;Kur’an ile,Kıble,Kurban, Beytullah ile,Milleti İbrahim,Müslüman,İslam,tanımlamaları ile terbiye ederek Ümmet bağlamında birliğe,tevhide yönlendirmektedir. Şeytansa Müslümanların sewadlarını açığa çıkartarak,onları kavmiyetçiliğe,ayrışmaya,hizipleşmeye davet etmektedir. Müslüman her konuda denendiği gibi aidiyet yani mensubiyet konusunda da denenmektedir. Allahtan hakkıyla sakınanlar şeytanın tuzağından korunacaktır. Gerekli ihtimamı göstermeyenler ayağını yada kolunu şeytanın kapanına kaptıracaktır. Mesele budur.
31 Lokman .18-      "İnsanlar’a Yanağını çevirerek ve böbürlenmiş olarak Arz’da yürüme. Çünkü Allah, her Büyüklük taslayan Böbürlenen’i sevmez."
49 Hucurat 13 “Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir Erkek ve bir Dişi’den yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi Halklar/Qawimler  ve Qabileler olarak kıldık. Elbette Allah katında En Kerim olanınız Taqwa’da en ileri olanınızdır. Elbette Allah Bilen'dir, Haberdar'dır.”
21 Enbiya” .92-      Gerçek şu ki Sizin bu Ümmet’iniz Tek bir Ümmet’tir. Ben de Sizin Rabb’inizim; öyleyse Bana İbadet ediniz.”
109 Kafirun 1-      De ki: Ey Kafirler!2-      Ben Sizin kulluk ettiğinize kulluk etmem.
3-      Benim kulluk ettiğime de Siz kulluk etmezsiniz.4-      Ben de Sizin kulluk ettiğinize kulluk edecek değilim.5-      Siz de Benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.6-      Sizin Dininiz Size Benim Dinim Bana.
22 Hac 78
49 Hucurat 13
49 Hucurat 11
22 Hac 78
 Millet kavramı Kuran’da  geçen bir kavramdır ve tüm alimlerin ittifakı ile ‘din’ anlamında kullanılmıştır.
3 Ali İmran 102
3 Al i İmran/139-Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer iman etmişseniz En Üstün olan Sizlersiniz.
2 Bakara 134
3 Ali İmran 110
5 Maide 48
31Lokman 18-      "İnsanlar’a Yanağını çevirerek ve böbürlenmiş olarak Arz’da yürüme. Çünkü  Allah, her Büyüklük taslayan Böbürlenen’i sevmez."
40  Mümin 75

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası