İslam Dünyası ve Değişim Arayışları

Atilla Morçol; Kayseri/17.02.2011

Gerek Tunus  Devrim sürecinde (Bu Devrim süreçi hali hazırda devam etmektedir ve 5-10  sene gibi uzun bir zamanı alacağı  da, kültürel,siyasal ve sosyal dinamikler açısından zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.)  gerekse Mısır  Devrim sürecinde  ne yazıkki  “İslamcılık” Devrim Sürecini başlatan muharrik güc olamamıştır. Olması da  mümkün değildi zaten! Neden? Nedeni şu: İslamcıların   projeleri hep muğlak,tarifsiz ve  tarihi olmuştur. Kitlelerin dertlerine şifa olacak  hiçbir proje,reçete ve proğram ortaya koyulamamıştır. Toptancı bir   Batı karşıtlığı ve  hamaset eksenli Batıyla çatışmadan başka  elde hiçbir sermaye (Bu bir sermaye sayılırsa!?) yoktur. Mesela; Siyasal düzen, ülke yönetimi konusunda  İslamcıların  önerdikleri “kötü yönetim”  den başka bir  şey değildir. Ya “halife/sultanlık” tır önerilen yada  bir başka versiyonu “velayet-i fakih” anlayışıdır. İslamcılar Halkı; günahlara  yönelen ve baskı ve şiddetle terbiye edilerek korunması gereken  bir  sürü olarak  görme  eğilimini hala devam ettirmektedirler. Onur kırıcı bu yaklaşım asırlar boyu Kilise ve Havra seçkinciliği ve imtiyazı gibi, geleneksel din adamına ve meşruiyet kazandırdığı yönetici sınıfına toplum/Halk karşısında bir üstünlük vermiştir. Ve bu üstünlük/ayrıcalıklı konum; İslamcılar tarafından da iştahla paylaşılmak istenmektedir. İslamcıların Demokrasi karşıtlığının temelinde  birazda bu yatmaktadır. Batı demokrasilerinde başbakan ve cumhurbaşkanlarının halkın girdiği kuyruklara girmesi,oturduğun lokantalarda sade vatandaşlar gibi oturması imtiyaza,farklılığa ve üstünlüğe alışmış yada özenmiş kesimleri elbette cezbetmiyor. Gerek Tunus’taki Devrim gerekse Mısır’daki  vesayetçi islamcı seçkinlerin başlattığı ve kontrol ettiği  hareketler değildir. Halkın özgürlük ve onur  taleplerinden gelen bir dalgadır. Ve  bu coğrafyadaki katı vesayet altında onurlarını ve özgürlüklerin  kaybeden  halkların uyandığını,onur ve özgürlüklerinin farkına vardıklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Batıya, liberal kapitalizme eklemlenmek; Batılı  toplumların yönetildiği gibi yönetilmek arzusu olmasa gerek. Zira bu gün  halkı müslüman olan ülkelerin tamamı zaten Batı'ya eklemlenmiş durumdadır. Bu gün halkı müslüman olan ülkelerin hemen hepsinin pazarlarında  kapitalizmin  en vahşi versiyonunun  uygulandığı  bilinmeyen bir gerçeklik değildir. İslami İranda İslamcıların savaş politikası ve silahlanma yarışının  “neo liberal”  sistemin değirmenine su taşıdığı görülmelidir. Batı’da  liberal kapitalizm 20. yy dan itibaren sosyalleşirken,  Müslüman toplumlarda bu gün 18 yy kapitalizminin vahşi versiyonun egemen olduğu görülmelidir. Mekke’de Haram Bölgede bile  ne denli insanlık dışı (Ve tabiiki İslam dışı) cahili sosyo ekonomik yapı egemendir;sosyal,iktisadi,siyasi uygulama ve örneklerden müşahade edebiliyoruz.
Müslüman Halkların hali hazırdaki Sorunu; Batıya eklemlenmek yada batıyla çatışmak değil, Halkların  onurunu ve  haklarını  koruyan,saygı duyan, istismara ve istikbara meydan vermeyen, halk tarafından seçilen ve denetlenen  yönetim anlayışının yani başarılı bir yönetim şekline, Demokratik bir toplum modeline ve Yönetim anlayışına sahip olup olmama sorunudur. Arık Müslüman halklar gerek İran’da gerekse arap Ülkelerinde olsun ortak talepleri ve eleştirileri; neden vesayet altında yaşamak oldukları, kendilerine baskı uygulayanların bu hakkı nasıl olurda kendilerinde bir hak olarak görürler !? Allah’a kulluktan zor ve cebir  kullanarak men edenlerde, zor ve baskı uygulayarak kulluğu dayatanlarda Allah ile kulları  arasından çekilmelidirler ki gönül hoşnutluğu  ve özgür iradeleri ile halklar  Rableri karşısında  seçimlerini yapabilsinler. Kilise ve havra anlayışına dönüşen Allah ile kulları arasında elitist bir zümre  olma yetkisini İslam  kimseye vermemiştir.
İslamın ahlak ve değer yargıları müslüman toplumları neo liberal sistemin dümen suyuna girmekten, istismarından  alıkoyacak dinamizme sahiptir. Yeterki baskıcı vesayetten kurtularak’Biz’ olabilme özgülüğüne kavuşabilsinler. Unutulmaması gereken, İslam; özgürlüklerinin ve onurlarının farkında olan halklar için rehber olan bir  dindir.

Yorumlar

  1. Ali Uzun 21-02-2011, 11:58:22
    Rasulullah'ın saadet asrı dediğimiz Medine i Fazıladaki Kısa bir dönem hüküm sürmüş adaletin ve kıstın ayakta tutulduğu dönem haricinde ve özelliklede Halife Osman ra döneminden itibaren örnek gösterebileceğimiz bir YÖNETİM şekli olmuşmudur? Halkın kendi yönetimini seçmesini ve denetlemesini ve azlini öngören Demokrasiye karşı olmak, totaliterizmi alternatif göstermektir otomotik olarak. Başka bir sistem varsa söyleyin bende öğrenmiş olayım. Demokrasi için yönetim tekniği demedim, yönetim şeklidir demokrasi. Tartışılması gereken SORUN; Rasulullahın ve geçmiş peygamberler içinde Yönetici/Peygamberlik verilen elçiler; Halkı yönetmede Allah'ın direk vesayetinde ve murakabesinde olmasına karşın, hiçbir kul/Beşer/Halife yöneticinin Allah'ın direk murakabesinde olmaması ve dolayısıyla yönetimin meşruiyetinin sağlanması ve korunmasının sultanının/Halifenin/liderin/Kadronun vicdanına bırakılmasının yanlışlığıdır.Bir yönetim ya Allah'ın murakabesinde(Denetim,düzeltme, görevlendirme,azletme)olur, yada Halkın. Halk kendini yönetecek ki yöneticiler halkın üstünde değil hizmetçileridir idarecileri kendi seçecek,kendi denetleyecekki zulüm,istismar, tağutça yöntemlere başvurulmasın.Yani Halk kendine hizmet etmeye aday olanları seçmeli ve denetlemelidir. Gerektiğindede verdiği yetkiyi geri almalıdır. Bunun adına sosyal bilimler dilinde demokrasi denir. Buna Başka bir isimde koyabiliriz.Batıdaki demokrasi uygulaması her toplumun dünya görüşü ve felsefesi ile uyum içinde olmasından daha doğal da bir şey yoktur. Halifeler döneminde dünyada genel geçer uygulanan yönetim şekli demokrasi değil sultanlıklar/krallıklardı.Ebu Bekr döneminde Müslümanlar bu yönetim şekline İslamla ruh verdiler(İlkeler) ve ismine de "emirel mü'minin" (Yada Halife) dediler. Tüm yazılar ve yorumlardan maalesef Kardeşlerimizin bu konuda kafalarının karışık olduğu ve demokrasiye olan kinleri farkında olmadan despotizme,totaliterizme yaklaşmalarına neden olmaktadır.Demokrasinin put olduğuna dair hiçbir delil ve emare yoktur. Ancak totaliter despot fravuni sistemlerin tağut,put,şirk olduğuna dair çokça delil olduğu malumunuzdur.İslami bir demokraside Allah'ın yasakladığı konularda kanun çıkartılmaması demokrasinin bir gereğidir. Türkiyede bu gün bile uygulanan sistem tam anlamıyla demokrasi değildir. İslam-demokrasi- siyaset tartışılması ve vuzuha kavuşturulması gereken çok önemli konudur. Mağribten Ortadoğuya İstibdata karşı "artık yeter" diyen müslüman halkların devriminde oradaki İslami Hareketlerin lokomotif değil vagon olması analiz edilmelidir. Ayni durum Türkiye İslami Hareketleri içinde halihazırda söz konusudur bile.Selamlar Saygılar!

    EDİTÖRÜN NOTU: Ali Bey, şu "otomatik" zihin kurgusundan kurtulmanız gerek. Ya despotizm ya demokrasi mantığı mantık değil. Kırk katıra da kırk satıra da hayır diyemeyecek miyiz? Demokrasi konusunda Abdulkadir Udeh'in "İslam ve Siyasi Durumumuz" adlı kitabını okumanızı öneririz.

    YanıtlaSil
  2. Ali Uzun 20-02-2011, 19:28:39 Demokrasi karşıtı arkadaşlar fravuni despotik istibdat rejimlerini savunduklarının farkındalarmı!? İslam; halife(!)/Sultan ünvanlı bir kişinin tüm toplumun vesayetine layık olduğunumu emrediyor!? Yada Halk güdülmeye muhtaç,elde sopa; sevap nedir,günah nedir dikte edilen sürümüdür? Böylemi anlaşılıyor ve görülüyor. Bu gün halihazırda Demokratik yönetim şeklini aşan hatta denk bir yönetim şekli varmıdır uygulanan? Şura tek başına bir yönetim şekli değil,yönticilerin icraatları için baş vurulan bir yöntemdir. Demokrasiyi "şirk" olarak görenler Fravuni rejimler olan totaliterizme,despotizme,istibdat yönetimlerine ve oligarşik vesayetlere ne diyorlar? Demokrasi karşıtı olanların demokrasiyide aşan bir yönetim şeklini ortaya koymaları gerekmiyormu? İslam yönetimle ilgili olarak şekilden ziyade ilkeler, değerler ve normlar ortaya koyduğu ne zaman anlaşılacak? Tunus'ta başlayıb Kuzey Kurdistan'a Ermenistana ve tüm Arab alemine yayılan halk hareketlerinin insanlık dışı baskı ve istibdatla insanlık onurunu rencide eden uygulamalarına karşı halkların "artık yeter" demeleri rahatsızmı ediyor. Elbetteki Halklar kendi yönetimlerini kendileri kuracak ve denetleyecekler! Dinde zorlama yoktur. Her toplum layık olduğu ile yönetilir. Allah yasayı böyle koymuştur. Halklar kendi akidelerine uygun yönetimi kendileri sececek ve denetleyecektir. İmtihan vasatını Allah belirler. Hesap görücü Allahtır. Mü'minler Davet eder ancak!

    İslam ve Hayat EDİTÖRÜN NOTU: Ali bey, demokrasi bir yönetim tekniği değil, insanı temel belirleyici bilen bir felsefi dünya görüşüdür. Bizim despotizm veya sultanlık taraftarı olduğumuzu nereden ve nasıl çıkardınız, hayret doğrusu. Biz despotizme de, insan iradesinin üzerinde irade tanımayan demokrasi putna da karşıyız ve savunduğumuz, insanların Allah'ın hükümleri çerçevesinde adil bir dünya kurmalarıdır. Tabii ki insanlar nasıl yönetilecekelrini belirleme hakkına sahiptir, lakin demokrasi bu değildir.

    YanıtlaSil
  3. Ali Uzun 22-02-2011, 10:43:13
    "Önerimiz Medine İslam devleti modelidir. " Bu öneriniz umarım bir dil sürçmesidir!Ne Rasulullah modeldir müslümanlara ne Risaleti model(!?) olabilir nede Medinedeki Asrı Saadet yönetimi. Biz Rasulullah'ı "örnek" alırız ancak. Zira "Model" sıradanlaştırır ve imkansızlaştırır. Örnek almak O'nu olması gereken konumunda tutar ve Bizi "güzele ve doğruya" yönlendirir. İkincisi Allah Rasulü Vahiyle direk olarak Allah'ın cc murakabesinde idi. Yani O'nu sav Allah denetliyor,düzeltiyor ve yönlendiriyordu.Rasullahın yönetimi mutlak adalet ölçüsündeydi. İhtilaf halinde derhal Vahiy geliyor ve insanların kalbı yatışıyor yada itaat etmek zorunda kalınıyordu. Eğer SİZ, "Medine İslam Devletini" model alırsanız varılacak sonuç "ısırıcı meliklik"ten başkası olmayacaktır.Size muhalefet eden, Allah'a ve Rasulüne muhalefet etmiş (Haşa) olacak ve "baği" durumuna düşecektir. Taliban Afganistanında ve İran da olan budur.Ve bu örneklerin ne kadar "İslami" olduklarıda malumunuz üzere tartışmaya açıktır. Sela ve sevgiler!

    Editörün notu: Ali Bey, anlaşıldı ki, ne siz bizi, ne de biz sizi ikna edebileceğiz. En iyisi bu tartışmayı burada bırakmak. Evet, Allah Rasulü bizim modelimizdir, Medine İslam devleti bizim için hiç tükenmeyecek bir toplumsal ve siyasal okul niteliğindedir. Biz böyle düşünüyoruz. Biz de size selam ediyoruz. Allah'a emanet olun.

    Ali UZUN 21-02-2011, 14:36:04
    "Otomotik zihin kurgusu" bana ait bir vasıf değil. Ben analiz ediyorum,eleştiriyorum,tahkik ediyor,sorguluyorum! Yöntem olarak analitik akla daha yakınım. A.Udeh'i önericeğinize "biz demokrasiyede despotizmede totaliterizmede karşıyız. Önerimiz Şudur:.....!" diyebilseydiniz! KONU tartışılmalıdır diyorum! Selam ve sevgiler!

    EDİTÖRÜN NOTU: Udeh'i, demokrasi ile İslam'ın farkını hem felsefi, hem teknik açıdan ayrıntılı olarak incelediği için tavsiye ettik. Önerimiz Medine İslam devleti modelidir. İnsanların tercihlerine müdahale etmeyen, onlara kendileri hakkında karar verme alanı tanıyan ve fakat hükümranlığın yegane kaynağı olarak alemlerin Rabbi'ni kabul eden (Medine Vesikası 40. madde) modeli her dönemde güncellememiz mümkündür.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası