Müslüman Kardeşler, Mısır Devrimi ve Basık Tavan Sendromu 

M.Muhtar Şankiti

08.02.2011

          Büyük devrimler, eskiyi siler; kendine mahsus yeni değer sistemi ve yeni güç dengesiyle gelir. Diktatörlük rejimi altında dile gelmesi ve eyleme dökülmesi sakınca doğuran konular, devrim sonrası söylenir-yapılır hale gelir. Baskı rejiminin onayladığı söylem-eylem türleri ise artık bir cezai müeyyide gerektirir. Politik değerler algısında bir parametre değişikliği olmamışsa zaten yapılan iş devrim olmaz, devrim niteliği kazanamaz. Bugün bir Mısır devriminin şafak sökümünden bahis geçiyorsa, bu tür dengeler ve politik değerler sistemi değişiminin görünür hale gelişinden dolayıdır.
          Fakat devrimlerin bir de karanlık yüzü vardır; dikta rejimleri, halkı daha azına razı, başı daima önüne eğik, basık tavan sendromuna bağışıklık kazandıran bir zihniyet terbiyesinden geçirdiğinden devrimlerin getirdiği değişimin derinliği çoğu zaman halk tarafından idrak edilemez. Devrimi sürüklemesi beklenenler, kimi zaman devrimin çok gerisinde kalır; dikta rejimine muhalif pek çok figür, yıkılsın diye uğruna savaş verdiği rejimin artık eline düştüğünü, uzun zamandır düşlediği fırsatın devrimle birlikte bir anda önüne geldiğini görmekten bile aciz kalır.
           Müslüman Kardeşler’in, Mübarek rejiminin Ömer Süleyman liderliğindeki Amerika destekli Askeri Güvenlik Kanadı ile masaya oturması, devrimler tarihinde klasik bir olgu olarak görülen işte böyle bir tipik basık tavan sendromu göstergesidir. Müslüman Kardeşler’in takındığı bu tutumu anlamak gerçekten çok güçtür. Sebeplerine gelince:
1- Dikta rejimiyle mücadele alanında Müslüman Kardeşler uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Yirminci yüzyıl boyunca Mısır’da hiçbir ulusal çapta hareket, can, mal, özgürlük ve kişisel saygınlık ölçüleri göz önüne alındığında, bu uğurda Müslüman Kardeşler kadar bedel ödememiştir.
2- Müslüman Kardeşler’in müzakere masasına oturduğu grup, Mübarek rejiminin üstelik en berbat kanadıdır. Rejimin istihbaratıdır, Amerika ve İsrail ile en rezil, en karanlık ittifakları yapan kanattır. Dini ve milli açıdan Müslüman Kardeşlerin temsil ettiği tüm değerlerin doğal hasımlarından bahsediyoruz.

3- Ömer Süleyman denen şahsın, Müslüman Kardeşler’e, politik ve entelektüel mesajına derin bir kin beslediği cümlenin malumudur. Bu konuda ayrıntı isteyen, Wikileaks’in sızdırdığı Amerikan diplomatik belgelerine bakabilir. Ömer Süleyman’ın meşruiyeti noktasında diğerleri kabul gösterse bile Müslüman Kardeşlerin bu konuda akla en son gelen grup olacağı şeklinde bir beklenti vardı açıkcası.
             Belki de Müslüman Kardeşlerin bu tutumunu şu argümanlarla açıklamak mümkündür:
A- Müslüman Kardeşler’in maalesef alışageldiği boyun eğme stratejisi (basık tavan sendromu) bu tutumu gerektirmiştir. Mısır’da bugünkü muhteşem devrime paralel bir büyük zihniyet değişimi yaşamadan Müslüman Kardeşler’in başka türlü tutum alması beklenemez.
B- Bu tutum, politika ve örgütlenme biçimi olarak seksen yıllık toplumsal dinamiklerden ayrı bir kimlik geliştirme alışkanlığının tezahürüdür. Müslüman Kardeşler hareketinin özellikle kapalı devre eylem tarihine bakıldığında böyle bir olgunun varlığı açık seçik görülür.
C- Dr. Hasan Hathut’un “Kült” terminolojisiyle açıklamaya çalıştığı durumun ta kendisidir bu. Müslüman Kardeşler, Mübarek rejiminin kalıntılarına ve Batı’ya kendilerini pragmatist politik figürler olarak tanıtma hevesi içerisindedir.
              Bu tutumuyla Müslüman Kardeşler’in gerek devrim yapan Mısır halkı, gerekse nefeslerini tutmuş, devrim lehine bir zafer beklentisi içindeki Arap halkları karşısında imaj kaybına uğradığı görülüyor. Dahası, kendilerine karşı hala derin bir kin tutan Mübarek rejimi kalıntılarına ve batıya “uzlaşabiliriz” mantığında pazarlanmaya çalışılan kareler bunlar. Daha da vahimi, takındıkları bu uzlaşmacı tutum, devrimin fitilini ateşleyen ve itici gücü olan gençlik ile arasına gittikçe kalınlaşan bir duvar çekmektedir. Yanlışta ısrarcı olmamak gerekir. Müslüman Kardeşler, bu yanlıştan bir an önce dönmelidir.
             Devrimleri asıl çökerten, kendi bileşenleri içerisinden politik bencillik ve ihtirasların boy vermesi ve bir grubun kendi kazancını önceleme düşüncesiyle, uğruna şehitler veren halkın menfaatlerini göz ardı etmesidir. Devrimin itici gücü gençliğin onayını almadan Müslüman Kardeşler’in Ömer Süleyman ile masaya oturması; müzakere sonuçlarını Tahrir Meydanı yerine Parlamento kürsülerinden ilan etmesi; kendi politik mahkûmlarının hapisten çıkarılması için kanun hazırlığına girişmesi; tüm bunlar, her türlü özel çıkarın çok üzerindeki devrimin büyüklüğünü anlama noktasında ne denli aciz kaldıklarının birer kanıtıdır.
            Bugün Müslüman Kardeşlerin anlaması gereken husus; onların rejime değil, rejimin onlara ihtiyaç duyduğu gerçeğidir. Kardeşlere politik hareket noktasında hak ve özgürlük sunacak olan halktır. Dahası zaten bu büyük devrime katılmakla ne rejim kalıntılarına, ne de batıya minnet duymadan hak ve özgürlüklerini kazanmış durumdadırlar. Gerekçesi ve önemi her ne olursa olsun, Mısır için genel bir kazanım sözkonusu olana dek tüm kişi-grup-cemaat kazanımlarının ertelenmesi gerekmektedir. Mısır için kazanım demek, dikta ve yolsuzluk rejiminin bir an önce yıkılması demektir.
            Müslüman Kardeşler, başbakanın devlet başkanlığını üstlenmesi şeklinde Mısır’da otoritenin tesisine ilişkin çözüm önerisini sunmuş bulunuyor. Bu, Mısır’ı dünya kamuoyu nezdinde küçük düşüren ve sıkıntılara sokan askeri yönetimden kurtuluş anlamına gelen büyük bir adımdır. Aynı zamanda Ömer Süleyman’ın geçici başkanlığına meyleden diğer politik güçlerin talebinden daha güçlü bir formül olarak basık tavan sendromunu yıkacak bir girişimdir. Kardeşlere düşen bu görüşte ısrarcı olmak ve Mısır devriminin her şeyi olan gençlik ile arayı düzeltmektir.
            Müslüman Kardeşler içerisinden aldığım bazı duyumlara göre, Kardeşler hareketinden bir devlet başkanı adayı çıkmayacağı söylenip durmaktaymış. Devrime ortak güçlerin hassasiyetleri noktasında bence de hiç fena bir görüş değil. Mısır devriminin başkanı kesinlikle her kesimin uzlaşacağı, her görüşe eşit mesafede durabilen birisi olmalıdır. Kardeşlerin parlamentoya üçte bir oranını aşmayacak bir adaylık çalışması olduğu duyumuna gelince, bu oldukça gereksiz bir tevazu olur.
             Artık muhalefet söylemi bitti, şimdi yönetme zamanı. Kardeşlere sesleniyorum: Artık şu basık tavan sendromunu bırakın… Dikta rejimine karşı mücadeleyle dolu ulumirasınızı aceleci tavırlarla, çizgiden sapmalarla ve yemeden acılığı anlaşılmayan ihtiras meyveleriyle çarçur etmeyin. Mısır, bugünden sonra artık eskisi gibi olmayacak. Siz de artık eskisi gibi olmayın. Dik durun…


Bu Makale Süleyman Şahin tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası