Tunus ve Mısır Devrimlerinin
Öğrettikleri


            Tunus Devriminin fitilini 26 yaşındaki Muhammed Bouzazizi hayatıyla ateşledi. Geçimini  kazanmak için sokakta seyyar meyve ve sebze satıcılığı yapan Bouzazizi, Sid Buzid şehrinin yerel yetkililerinin tezgehına el koyması ve maruz kaldığı aşağılamanın bir sonucu olarak, 17 Aralık günü şehrin hükümet binası önünde kendini yaktı. Kaldırıldığı hastanede 4 Ocak günü hayatını kaybetti. Bu trajedi “Kelebek Etkisi” yarattı ve  23 Yıllık istibdatın horlaması, aşağılaması ve istismarı ile dolan Tunus Halkı bir öfke patlaması ile başkent meydanlarını kilitledi. Nihayet 14.01.2011 günü diktatör Zeynel bin Ali ailesi ve yakınlarıyla Tunus’u terk etmek zorunda kaldı. Muhalifler ve bu arada 23 yıllık sürgün hayatı süren Raşid el Gannuşi ülkeye dönmüş, İlk merhale geçilmiş ve Tunus Devrimi halen bıçak sırtında istikrar bulmayı bekliyor.
             Bin Ali Tunus’u terk etmesinden üç gün sonra 17.01.2011 tarihinde Mısır’da başkent Kahire’nin Meclis Binası önünde Tunus Halkına destek ve istibdat karşıtı gösteriler başladı. Kimse Mısırda milyonların meydanları canları pahasına dolduracağını tahmin edemedi. Tunus Halkını harekete geçiren “Kelebek Etkisi” trajik olay; Mısır Halkı üzerinde de ayni etkiyi uyandırdı.  Mısır’ın 30 yıllık “sıkıyönetiminde” izinsiz meydanlara çıkıp Hüsnü Mübarek aleyhtarı bir gösteri yapmak, zindanda kaybolmak anlamına geldiğini her Mısırlının adı gibi bilmesine rağmen, başta Kahire, İskenderiye, İsmailliye, Süveyş v.d. şehir meydanları bir anda halklarla buluştu. Genç ve yaşlı, kadın, erkek tüm Mısır’lılar hep birlikte “mübarek terk et! Mübarek terket!” protestosu ile çınladı. Eylemler üç haftadır devam ediyor ve halk bir dakika bile meydanları boş bırakmıyordu. Önce polisin gaddarca şiddet uygulaması arkasından paramiliter grupların taşlı, sopalı, bıçaklı saldırıları geldi ve Bilânço 297 Şehit ve 5.000 yaralı ve binlerce kişi gözaltında. 10 Ocak Gecesi saat 2300 de Tüm Dünya Mübarek’in Ülkeyi terk edeceğini açıklayan bir konuşma beklerken, diktatör halkı aptal yerine koyan ve aşağılayan bir açıklama yaparak gitmeyeceğinin sinyalini verdi. Halkın öfkesi despotun konuşması bitmeden birden kabardı. Tahrir Meydanında öfke dünyanın dört yanından duyulmaya başladı. Üç milyon insanın bu gün Cuma Namazında yedi milyona ulaşması beklendi. Halkın buradan Başkanlık Sarayını muhasara etmek için harekete geçeceği beklenmekte. Ordu bir tarafta, Halk diğer tarafta. Mısır Devriminde halen bıçak sırtında istikrar bulmaya çabalıyor. Bakalım kazanan Halkın Gücümü olacak Ordunun gücümü? Derken Cuma öğleden sonra Mobarek’in tüm yetkilerini Orduya devrederek istifası geldi. Anlaşıldı ki ayni saatlerde Vekili Ömer Süleyman ülkeyi terk etmişti. İlk Raundu Halk kazandı. Bakalım bu maç kaç raunt sürecek Ordu Halka karşı ne kadar direnebilecek?
            Gerek Tunus Devrimi gerekse Mısır ve diğer despotik gerici Arap rejimlerinde beklenen Devrim canlı yayında tüm dünya halkları tarafından izlenirken, Müslüman münevverlerin ve siyasetçilerin ibretle izlemesi ve tefekkürle ortaya çıkartması gereken konu; İslam’ın yönetim anlayışının ne şekilde ve hangi nitelikte olması noktasında bir model ortaya koyması sorunudur. Baskı, istibdat, istismar ve aşağılamanın tüm boyutlarını gördüğümüz geleneksel halife önderliğindeki hilafet yönetimi ile ve velayeti fakih önderliğindeki yönetimin gerçekten İslam’ın öngördüğü yönetim şeklimi yoksa zanni/akli bir tercihimi olduğu, izlenmekte olan Tunus ve Mısır Halk Devrimlerinin cereyan ettiği şu günlerde bir taraf tanda üzerinde düşünülmeli ve analiz edilmelidir. Bereket versin ki özellikle Tunus ve Mısır Müslümanları bu konuda hepten hazırlıksız değiller.  Başta Nahta ve Lideri Raşid el Gannuşi olmak üzere, Mısır İhvanı sözcüleri, halka dayalı bir demokrasiden bahsediyor olmaları bu ülkelerde kurulacak düzenin demokrasi olacağı yönünde işaretler sayılmalıdır. Müslüman Halkların muhalefetlerinin samimi olarak ‘demokrasi’ söylemiyle İslam Dünyasının sosyal, ekonomik, siyasal alanda bir “sıçrama” yakalayacağı ve 10–15 yıllık süre içinde Batı ile arasındaki devasa farkı kapatacağını şimdiden söylemek kehanet olmasa gerek. Zira biliyoruz ki İslam Medeniyetinin Asrısaadetteki sıçrama dinamiği ile yükseldiği, totaliter, baskıcı, istibdat yönetimi olan halife/sultanlık düzeniyle gerilediği ve bu başarısız sistemin bu günkü vasatın tek sorumlusu olduğu apaçık ortadadır.
             Müslüman toplumların, her türlü vesayetçi baskı ve istismarlardan kurtularak kendi kendilerini özgürce yönetme hakkının sağlandığı bir siyasal sistem; demokrasi olarak karşımızda durmaktadır. Demokrasiyle tanışma ve yüzleşme  zamanı artık gelmiştir.
             

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası