Ümmetin
Ocak 2011 İntifadaları;
Beklenen Darusselamları Müjdeliyor
Ocak 2011 İntifadaları;
Beklenen Darusselamları Müjdeliyor
Atilla MORÇOL
Kayseri/27.02.2011
Tunus’ta bir mazlumun kendini yakmasıyla başlayan “Artık Yeter!” hareketinin manası; Tunus'tan Yemen'e, Irak'tan Ürdün'e tüm bölgeye yayılması, bu arada Arnavutluk, Ermenistan ve Kuzey Kurdistan Özerk Bölgesinide etkilemesiyle ortaya çıkan durumu; İster Adalet Ağaoğlu gibi “İslam Ronesansı” tabiriyle isterse İslamcı kesimin dediği gibi “Devrim” olarak nitelendirin; Müslüman Halkların 1400 Yıllık serüveninde, ulemanın (Dinadamı sınıfı) ve ümeranın (Yönetici sınıf) vesayeti altında tebaya dönüşen özgür yaratılmış halkların kendi kendilerini yönetme haklarını, asırlar boyu süren bir uyku döneminden sonra hatırlayıb,ölümünede olsa sahip çıkma süreci olarak değerlendirmek gerekir. Buraya nereden gelindi? Tunus başlayan Mısır'da ve Libya'da devam eden halkların "el Kifaye/Artık Yeter" devrim hareketi bu kadar geniş bir coğrafyada halkları ölümüne sokağa nasıl çıkartmayı başardı. Biraz geriye gidecek olursak, müslüman halkları derinden etkileyen ve motive eden dört önemli siyasi olay karşımıza çıkacaktır. Bunlardan birincisi;faktör2006 Yılındaki Hızbullah/İsrail Savaşı: 34 gün süren bu savaş, İsrailin ilk kez istediği hedeflere varamaması ile, hatta Güney Lübnan işgal hareketinin hezimetine karşılık, Hızbullah 'ın büyük bir başarı ile önemli bir askeri güc olduğunu ortaya çıkartmıştır. Hızbullah'ın başa baş mücadelesi tüm müslüman hakları büyük bir sevince boğmuş ayni zamanda bir güven duygusu vermiştir. İkinci olay 2008 Aralığında ve 2009 Ocağı boyunca devam eden abluka altındaki Gazze'nin havadan,denizden ve karadan bir ay boyunca bombalanmasına ,1500 sivilin katledilmesine, tüm altyapısının imha edilmesine rağmen, İşgal Güçlerinin ilk kez İşgal Altındaki Topraklarda bir şehre girmemesi ile sonuçlanmıştır ve bu vahşi saldırının üzüntü veren tüm yıkımına rağmen bir başarı olarak müslüman halklara bir güven duygusu ve dayanışma ve yardımlaşma ile sorunları hafifletme pratiğini göstermiştir.Üçüncü olay, Davosta Türkiye Başbakanının tüm Dünya kamuoyu önünde İşgalci Rejimin başını katillikle suçlaması ve seyirci olup alkışlayanlarıda kınaması, müslüman halkların ülkelerini idare eden liderlerinin ne denli piyon olduklarını görmelerine ve büyük bir hıncıda harekete geçirmesi olmuştur. Dördüncü Olay ise Türkiye merkezli İHH Vakfının Mavi Marmara İnsani Yardım Opaerasyonu ve bu operasyona Türk Hükümetinin verdiği siyasi destek Müslüman Halklar tarafından Türkiye de olup bitenleri anlama noktasında kendilerinde olmayanın ne olduğu noktasında yaptıkları sorgulama ve muhakeme olmuştur. Tüm bu olaylar Müslüman halkların sorunun kaynağının despotik rejimlerin kendilerini sindirip, korkuyla uysal sürülere döndürmüş olduğunu anlamalarına neden olmuştur.
Artık müslim ve gayri müslim ortadoğu halkları kendi kaderlerine sahip çıkıp, yöneticilere kul olmak değil özgür bireyler olarak yönetimi kendileri seçip,denetleyib azletme haklarının insan olmanın yegane temel şartı olduğunu anlamış bulunmaktadırlar. Kula kulluk değil Allah’a kulluğunda temel şartı budur. Allah adına dahi olsa hiçbir beşerin,sınıfın,zümrenin; bir fıkıh oluşturarak bunu layüselleştirip naslaştırarak halklara egemen olma sevdasında bulunma dönemi artık kapanma noktasına gelmiştir. Bu açıdan Tunus’ta başlayıb Mısırda sonuçlanan ve Libya’da vahşet sınırını aşan katliamlara rağmen bu günlerde sonuçlanması beklenen özgürleşme süreci; İslam dünyasında sosyo ekonomik “sıçrama” etkisi yapacak bir türbülansa gebedir.
Tunus’ta volkan mesabesindeki patlama, halkların onurları olan özgürlükleri için, despotizme ve istibdata karşı “artık yeter!” çığlığıdır. Bir pazarcı muztasaf olan 26 yaşındaki Muhammed Bouzazizi; istizaf ve istismarın devlet siyaseti haline getirildiği bir coğrafyada; insanlık dışı totaliter rejimi gayrimeşru ilan edebileceği zor ve riskli ama yegane yolu seçerek kendini dünyanın gözleri önünde ateşe verdi. Bu onurlu eylemi ile Bouzazizi’nin tüm insanlığa haykırdığı gerçek; “bu totaliter rejim altında yaşamak; yanmaktan beterdir!” Nitekim bu mesaj tüm bölge halklarında doğru okundu ve algılandı ve “ölümse bir defa olur!” denilerek hiç beklenmeyen Mısır ve Libya gibi, meydanlara çıkıp “hayır” demenin “kaybolmak” la eşit olduğu ülkelerde halk kitleler halinde “artık yeter” intifadasını günlerce sürdürdü, sürdürmeye devam etmektedir. Fravuni istibdat rejimlerinin tek etkili silahı, halk üzerine “korku” salmaktı ve bu “korku” ölümü göze almak panzehiri ile etkisiz hale getirilmiştir. İşte Muhammed Bouzazizi’nin yaptığı budur. Allah O’nu bağışlasın ve Rahmetiyle kuşatsın!
2011 Artık Yeter İntifadası; Müslüman Halkların 1400 Yıllık çalınan ve gasp edilen kaderinin; bizzat mazlum Halklar tarafından bir Devrimle tekrar sahiplenilmesi hareketidir. Bu açıdan bir milad, bir kırılma noktasıdır. Müslüman Halklar seçkinlerin vesayetinden/ yönetiminden çıkıp/kurtulup; kendi yönetimlerini kurabilirse ki beklenen budur, İslami dünya görüşü ile donatılmış bir halk idaresi (İslam Demokrasisi) ; İslam Dünyasını Darusselam okyanusuna dönüştürecektir. Hala görülemeyen/görülmek istenmeyen; “Artık Yeter!” Devrimlerinin baş gösterdiği Ülkelerdeki müstebit otoriter rejimlerin varlık sebebi; Ümeyye İktidarı ile başlayan ve Abbasilerle oluşturulan fıkıhla perçinlenen istibdat rejimlerinin islamiymiş gibi algılanmasıdır. İslama yakışan Yönetim Şeklini ortaya koyamayan halklar; müstebitlerin yönetimine boyun eğmek zorundadır. Asırlardır hep böyle olmuştur. Kurulacak Darusselamlar; sadece müslümanların değil, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun kendini güvende hissetmeyen müslim/gayrimüslim tüm mazlumların “her zaman sığınırım” diyebileceği bir Selam Yurdu. Tarih bu yönde işlemeye başlamıştır. Müslüman Halklara rağmen elitist despotlar;siyasete,ekonomiye ve sosyal hayata istedikleri gibi yön verib Rablik iddasını artık ebediyyen kaybetmişlerdir. Müslüman Halklar; Rabliği,İlahlığı ve Melikliği Allah’a has kıldıklarında bir İslam Dünyasından bahsedebileceğiz ve dünyanın merkezi artık Darusselam olacaktır. Müslüman Halkların kendi elleriyle "vasat Ümmet" olma sorumluluğunu bir kenara bırakmasıyla boş kalan meydanda İstikbarlaşan tuğyan ( Dünya İstikbarı) meydanı Müslüman Halkların Hakçı ve Halkçı Adalet yönetimine bırakacaktır. Daha şimdiden Mısır'da koyu Selefi akımlar bile bu muazzam halk devrimlerinin etkisyle hareket fıkıhlarını sorgulamaya ve gözden geçirmeye başladılar bile. İslamın ilkeleriyle içi doldurulan Demokratik yönetim şekline elbetteki "ha" diyince ulaşmak mümkün değildir. Zira bozulma ve ifsad "ha" diyince toplumlarda virüs gibi hızla yayılırklen, ıslah ve iflah zor ve zaman alan bir süreçtir. İslam Demokrasisi'de elbetteki siyasi düşüncedeki hurafelerden, sapmalardan arınmayı, yeni bir yönetim şeklinin dini düşünce ile adabtasyonunu zorunlu kılmaktadır ve bu zaman alan bir süreci gerekli kılmaktadır. 2011 Ocak Devrimleri ile İstibdat,despotizm,totaliteriz Müslüman Halklar tarafından tarihin çöplüğüne atılmıştır. Her türlü istibdatın yerini Özgürlük almıştır. Dinde zorlama yoktur. Halklara çocuk muamelesi yapmak, despotizmi doğurduğu anlaşılmıştır. Özgür ortamda toplumlar nasılsa öyle idare olunacaktır. Müslüman Halklar Nefislerindekini değiştirdikçe durumları daha iyiye doğru gidecektir.
Müslüman Halkların tüm yaşam dinamizmini baskı altına alan,etkisizleştiren,dumura uğratan her türlü İstibdat ve despotizm tasfiye sürecine girmiştir. Artık bundan sonra Halk; kendini yönetme hakkını kendi kullanacak, yöneticilerini (Hizmetkarlarını) seçecek,denetleyecek ve gerektiğinde azledecektir. Halkların katılımıyla oluşturulmuş Anayasalarla belirlenmiş Hak ve görevler, hukuk devleti ve özgürlüklerin güvence altına alındığı İslam Demokrasisiyle Ümmet kendini bulacak, İttihada daha bir yaklaşacak , biribiriyle hayırda yarışan Darusselamlar oluşturacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder