İslamcılar ve Mısır Devrimi

05 Şubat 2011 Cumartesi


Hüsam Temmam* / TİMETURK / İskenderiye
Zamanlama açısından Mısır Polis Bayramına denk gelen ve şu satırları yazdığım ana kadar aralıksız olarak devam eden gösterilerin fitilini ateşleyen çağrıyı yapan tarafın kim olduğu kesin belli değil. Ancak kesin olan bir şey var; o da bu çağrı belli bir siyasi parti ya da siyasi akımdan gelmedi. Çok daha kesin olan şey ise bu isyan ateşini yakanlar ne İslamcılar ne de onların liderleri değildi, dolayısıyla bu devrim onların devrimi değildir.
Gösteriler başlamadan günler önce selefiler gösteri çağrılarını reddetmişlerdi. Selefi Davet Okulu birçok açıklamada gösterileri reddettiğini belirtmişti. Hatta Salafvoice.com (selefin sesi) isimli sitelerinde yayınladıkları beyanlarda en önemli liderleri Yasir Bahrami gösterilerin mübah olmadığına dair uyarılarda bulunuyordu. Bu gösteriler amansız bir halk ayaklanmasına dönüştüğü halde İskenderiye’deki selefiler bu gösterileri reddetmektedir. Bu tavır Mısır’daki tüm selefilerin geneline uymaktadır. Doğrudur, söylemeleri epey değişti, uygulamaları epey değişti,  birçok yönden pozitiftirler, örneğin kamu ve özel malların korunması, özellikle de Hıristiyanlara ve yabancıların mallarına saldırılmaması, saldırının haram olduğunu, yağma ve hırsızlığa karşı koymak gerektiği, camilerin karargâhlarına dönüştüğü halk komitelerini kurmak için sahaya inmek gerektiği, isyanların olduğu bir yerde durumun istismar edilmesi ve ürünlere zam yapılmasının haram olduğuna dair fetva vermeleri,  bu zam ve istismar olaylarının önüne geçmek için kaynağından sebze meyve ve gıda maddelerini alıp halka ucuza satmak için komiteler kurması gibi. Tüm bu olaylar selefilerin yaptığı uygulamalar. Ancak tüm bunlara rağmen gösterilerde ve devrimde selefilerin siyasi bir rolünü ya da fiili katılımını görmek mümkün değildir.
Şiddete başvuran ve barış yanlısı bir harekete dönüşen cihad akımına ait elimizde yeterli veriler bulunmamaktadır. Devrime yönelik tutumlarına dair herhangi bir açıklamada bulunmadılar. Bu akımın ileri gelenlerinin çoğu telefonlara cevap vermek istemiyorlar. Ancak genel görüntü onların devrimde hiç bir katılımda bulunmadıklarını gösteriyor. Bu durum binlerce İslamcı için anlaşılır bir durumdur. Zira uzun yıllar Mısır’ın en kötü zindanlarında geçirdikleri çok kötü tecrübelerle emniyetin acımasız tutum ve şiddetini  ayrıca yüzlercesinin yargısız bir şekilde tasfiye edildiğini unutmuş değiller.
Siyasi tabiatı gereği Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) cemaati ise selefileri yolundan gidip de gösterileri ve devrim faaliyetlerini boykot etmedi. Ancak gösterilerin başlamasına neden olan ilk kıvılcımı onlar yakmadı. Aynı şekilde meydanda gösterileri yönlendirenler de onlar değildi.
İhvanı Müslimin, devrimi başlatan 25 Ocak Salı günkü gösterilere katılıp katılmama hususunda bir kaç gün tereddüt etti. Katılım konusunda olumlu karar verdiklerinde halkın diğer kesimleri gibi bireysel olarak katılın yönünde karar verdiler. Yani cemaatin mensuplarına katılmaları gerektiğine dair aldığı kurumsal bir karar yoktu. Cemaat ayrıca özellikle de Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e doğrudan hakaret gibi devrimci gençlik söyleminin peşinden gidilmemesi gerektiğine vurgu yapmıştı. İlk günkü gösteriler başarılı olmasına rağmen İhvan, devrim faaliyetlerine tümüyle katılım göstermedi. Hatta Cuma (28 Ocak Gazap Cuması) günkü gösterilerdeki belli bir siyasi çerçevesi olmayan devrimci genç grupların katılımı İhvanı Müslimini’nin katılımından çok daha fazlaydı. İhvanın katılımı siyaseti ve kamuda çalışmayı yıllar öncesinden bırakmış, siyasi parti ve örgütlere güven ve umudunu yitirmiş Mısır sokağının katılımından farklı değildi.
Sabır, sabrı cemil ve sabrı cemalle bilinen bir halktan kızgın ve devrimci bir halka dönüştüğü Gazap Cuması gösterilerin başarılı olmasından sonra İhvanın tutumunda çok bariz değişiklikler oldu. İhvan halkın öfke ve devrimciliğinden cesaret aldı, tedrici de olsa değişmeye başladılar. Bu da onların tutumu için önemli. Cuma gününden bu yana İhvan’ın katılımı gittikçe artmaya başladı ve dönüşü olmayan kesin bir katılıma dönüştü. Tabii bunun birçok nedeni vardır.  Bir kısmı devletin çökmesi ve kurbanlarının arasında İhvan’ın da bulunduğu, kıyım ve işkencelerinin halen zihinlerden silinmediği kıyıcı emniyet biriminin yıkılmasıyla alakalıdır. Bir kısmı da belli bir kesimin kahir ekseriyetinin olmadığı, daha önce İhvan’ın başına geldiği gibi tek başına kimsenin bedelini ödemediği yoğun halk katılımıyla alakalıdır. Tabii İhvan’ın kendisine bir yer ve meşruiyet arayacağı yeni bir Mısır devletinin doğumuna neden olan bu olaylardan İhvan’ın uzak kalmasını kabul etmeyen davranışsal pragmatizmi de unutmamak gerekir. Ancak bütün bunlardan daha önemlisi durumun artık geri dönüşü olmayan bir aşamaya geldiğidir. İhvanın en büyük endişesi devrim başarısız olduğunda ilk kellesi uçurulacak kesimin kendileri olacağıdır.
Mısırı baştan başa kasıp kavuran isyan ve gösteriler, İhvanın-İslamcıların kimi zaman yapay çoğu zaman da doğal katılımından yoksun değildi. Ancak İhvan’ın katılımı Mısır sokağının geniş katılımından farklı değildi. Tek fark İhvanın kılık kıyafet ile ifade ve davranışlar gibi görünür özelliklerindeki tarihi farklılıklardı. Burada dikkat çeken husus Mısır sokağının, sokağın devrim yönündeki görüş birliğini engelleyen şeyler dışında herhangi bir alerji olmadan devrimci yol çerçevesinde İslami Hareket ile arasındaki kutuplaşma ve bölünmeyi aşmış olması daha doğru bir ifadeyle yutması ve onu içine sindirmiş olmasıdır. 16 km’lik bir mesafeyi yayan olarak katedip Gazap (Öfke) Cuması yürüyüşüne katılmak gibi bir tutumlar İslamcıların Mısır’daki devrim gerçeklerine ilişkin tutumlarına ışık tutmaktadır. Mısır sokağı akşam namazı için saf tutup ayakkabılarıyla namaza başladıklarında bazı İslamcılar ayakkabıyla ya da yer yer kadın ve kızların bozduğu saflarda namaz kılmanın caiz olmadığına dair kimi fıkhî görüşlere dayanarak kendi mantıklarını dayatmaya çalıştılar. Ancak bu mantık göstericilerden çok kesin fakat sakin bir tepki aldı. Ayrıca namaz vaktinde Hıristiyanlar ve namaz kılmayan kimi Müslümanlar dinlenme ve sigara içmek, trafiği düzenlemek herkes için su ve gıda takviyesi yapmak için durdular. Göstericilerin olaydan ve o andan esinlenerek ürettiği sloganlar tüm Mısırlıları içine alan vatanseverlik, özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet sloganlarından ibaret değildi. Aksine İslamcıların uzun süredir uzak durduğu hatta bazılarının haram saydığı “Yaşasın Hilal,Yaşasın Haç” “Müslümanıyla Hristiyanıyla Hepimiz Mısırlıyız” gibi sakıncalı sloganlara da uzandı. Ancak en açık delil İskenderiye’de,  devrimin başladığı günden bu yana hiç bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasının olmamasıdır. Öyleki çok yakın bir zamanda bir saldırıya maruz kalan İskenderiye’deki Azizler kilisesinin korumasını, polisin koruma görevini bırakıp kaçmasından sonra Müslüman gençler üstlenmişti. Aslında kilisenin korunmasına da gerek yok. Sadece İskenderiye’deki kiliseler değil Mısır’ın diğer yerlerinde bulunan ve daha önce güvenlik güçleri için bir karakola dönüşen diğer tüm kiliseleri korumaya gerek kalmamıştır.
Bu büyük devrimin sonuçlarından biri İslami hareketin gerçek durumunu ve Mısır sokağındaki ince ağırlığını ortaya çıkarmasıdır.  İslami Hareket gerçek ve dikkate alınacak bir güçtür. Ancak İslami hareket tek güç değildir. Belki İslami hareketin bir etkisi ve faaliyeti olabilir. Ancak bu, yorgun ideolojik söylemler ve sadece sloganlarla veya yapay meseleler üzerinden sokağa sahip olma mücadelesine girdikten sonra halkın duygularına ve gerçek taleplerine ne ölçüde cevap verebileceklerine bağlı. Güzel olan şey şu satırları yazdığım ana kadar herhangi bir bölünmenin olmamasıdır. Herkes bölünmeyi devrimin hedeflerine varmasından sonrasına ertelemektedir. O saatte kesinlikle olacaktır. Ancak o saatte manzara tamamen farklı olacaktır. Ben geleceğin,  İslami Hareketin durumunu incelerken dayandığımız analiz araçlarının yetersiz kaldığı çok köklü bir biçimde değişeceğine kesinlikle inanıyorum.
Evet, bu bir devrimdir. Ancak dindarlığın bir an bile eksik olmadığı Mısır devrimi, İran’daki İslam devrimi değildir. Hatta altmış yıl önce gerçekleşen Temmuz devrimi de değildir. Zira bu devrimde yalnızca Mısırlılara özgü milliyetçi talepler dile getirilmiyor aksine evrensel insani talepler seslendiriliyor: Özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet.
*İslami hareketler uzmanı Mısırlı araştırmacı-yazar.
Bu makale Mehmet S. Direk tarafından Timetürk için tercüme edilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası