Halife İnsan:Kimin Halefi? 

 


"Bir İslam İktisadiyatı,Siyaseti ve yönetim şeklinden bahsetmeden önce, ya da; İslam toplumları için Vahyi ilkelerden ve hükümlerden hareketle bir siyasa ve iktisadiyat inşaa edilecekse; öncelikle “insanın” mahiyeti ve yeryüzündeki serüveninin hikmeti üzerinde, derin bir malumat ile birlikte tefekkür gerekmektedir. Daha doğrusu ve açıkçası; özgün ve orijinal bir model için, hakikatten neşet etmiş;insan,yaradılış ve kainat tasavvuru şarttır. Müslümanlar için hakikatin kaynağı Vahiydir ve elbette ki bizde insanın yaradılış ve yeryüzü macerasını Vahiyden öğrenmeye ve anlamaya çalışacağız. Dolayısıyla “nasıl bir yönetim şekli” ve “nasıl bir iktisadiyat” sorusuna; anlamlı, doğru ve kuşatıcı bir cevap ya da proje, vahiyle inşa olmuş bir insan ve âdem evladının yeryüzü macerasının dosdoğru anlaşılmasına bağlı olacağı aşikardır. Bu olmadan öngörülecek her proje; bizleri ister istemez tarihi bataklıkta malzeme aramaya yöneltecek; ya krallık, sultanlık, hilafet, velayet gibi arkaik seküler modellere ya da modern seküler cumhuriyet, komunizm, kapitalizm gibi sistemleri dayatacaktır. Yada bugün olduğu gibi, müslüman halkların iktisadi ilişkilerine ve pazarlarına egemen olan cahili ve kapitalist ilişkilere mahkum edecektir. Bu yazı açısından bahsi diğer bir konu olan iktisadiyat ve siyasa burada kalsın; biz bu iki konunun baş aktörü olan İnsan’a dönelim. "



Atilla Morçol/ Konya; 04.08.2011



Bismillahirrahmanirrahıym!





            Bir İslam İktisadiyatı,Siyaseti ve yönetim şeklinden bahsetmeden önce, ya da; İslam toplumları için Vahyi ilkelerden ve hükümlerden hareketle bir siyasa ve iktisadiyat inşaa edilecekse; öncelikle  “insanın” mahiyeti ve yeryüzündeki serüveninin hikmeti üzerinde, derin bir malumat ile birlikte tefekkür gerekmektedir. Daha  doğrusu ve açıkçası; özgün ve orijinal bir model için, hakikatten neşet etmiş;insan,yaradılış ve kainat  tasavvuru şarttır. Müslümanlar için hakikatin kaynağı Vahiydir ve elbette ki bizde insanın yaradılış ve yeryüzü macerasını Vahiyden öğrenmeye ve anlamaya çalışacağız. Dolayısıyla  “nasıl bir yönetim şekli” ve “nasıl bir iktisadiyat” sorusuna; anlamlı, doğru ve kuşatıcı bir cevap ya da proje, vahiyle inşa olmuş bir insan ve âdem evladının yeryüzü macerasının dosdoğru anlaşılmasına bağlı olacağı aşikardır. Bu olmadan öngörülecek her proje; bizleri ister istemez   tarihi bataklıkta malzeme aramaya yöneltecek; ya krallık, sultanlık, hilafet, velayet gibi arkaik seküler modellere ya da modern seküler cumhuriyet, komunizm, kapitalizm gibi sistemleri dayatacaktır. Yada bugün olduğu gibi, müslüman halkların iktisadi ilişkilerine ve  pazarlarına egemen olan cahili ve  kapitalist ilişkilere mahkum edecektir. Bu yazı açısından  bahsi diğer bir konu olan  iktisadiyat ve siyasa burada kalsın; biz bu iki konunun baş aktörü olan İnsan’a dönelim.

          «Hani Rabbin meleklere 'ben yeryüzünde bir halife yara­tacağım' demişti de melekler, 'Ya Rabbi sen yeryüzünde kar-gasalık çıkaracak kanlar dökecek birinimi yaratacaksın? Oysa biz seni Överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz' dediler, Allah meleklere 'ben sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi.
Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra bütün nesne­leri meleklere göstererek, 'haydi eğer davanızda haklı iseniz bunların isimlerini bana söyleyin' dedi. Melekler 'Ya Rabbi, Sen yücesin, bizim Senin bize Öğrettiklerin dışında hiçbir bilgimiz yoktur, hiç şüphesiz Sen herşeyi bilirsin ve yaptığın yerindedir', dediler.
Allah Adem'e 'ey Adem bunlara o nesnelerin adlarını bil­dir' dedi. Adem, meleklere bütün nesnelerin isimlerini bildirin­ce Allah, Onlara: 'ben size göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün açığa vurduklarınızı ve içinizde sakladıkları­nızı bilirim dememiş miydim?' dedi.»[1]

            “Halife kelimesi, h-l-f (halefe) kökünden türemiştir. Halefe, geride kaldı, sonradan geldi anlamındadır. Halife, selefin yerini alan, sonradan gelen (nesil), istihlâf edilen, birinin yerine bırakılan demektir. Aynı zamanda bu kelimenin kapsamı içinde vekâlet ve yöneticilik de vardır. Hilâfet, halife olmak, halifelik, reislik, başkanlık, birinin yerine geçmek, onun adına iş yapmak ve onu temsil etmek anlamına gelir. Istılahta ise; "Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra, Ona halef olarak mü'minlere emîr olmak" şeklinde tarif edilmiştir. Bey'at sonucu mü'minler adına tasarruf yetkisine sahip olan ve ahkâmın tatbikini sağlayan kimseye halife denir. 
Halife’nin çoğulu halâif ve hulefâ’dır. İstihlâf ise, birini halife (temsilci/ardçı) kılmak anlamındadır. H-l-f (halefe) kökünden türeyen kelimeler Kur'an'da çokça (127 yerde) geçer. Ama konumuzla direkt ilgili olarak halife kelimesi Kur'an'da 2 yerde (2/Bakara, 30 ve 38/Sâd, 26), halife'nin çoğulu halâif 4 yerde (6/En'âm, 165; 10/Yûnus, 14, 73; 35/Fâtır, 39), Hulefâ kelimesi de 3 yerde (7/A'râf, 69, 74; 27/Neml, 62) geçer. İstihlâf kelimesi ise Kur'an'da 4 ayette (6/En'âm, 133; 7/A'râf, 129; 11/Hûd, 57; 24/Nûr, 55) zikredilir. Yine konuyla dolaylı ilgili half kelimesinin de 2 ayette (7/A'râf, 169; 19/Meryem, 59) geçtiği görülmektedir. “[2] 


           Kur’an Ademle ilgili olarak ve Ademin Evlatları hakkında; 1- İnsan;'Eşref-i mahlukat’tır 2- İnsan;'Allah’ın halifesi’dir 3- İnsan;'Özgür irade sahibi’dir buyurur. Bu üç konu, üzerinde düşünmeye değer konulardır ve 'İnsan' olmak,bu üç konuya, Vahyin getirdiği açılımı ve standardı yakalayabilmeye bağlıdır. İnsanın eşrefi mahlukat oluşu;yeryüzü ve semavatta yaratılmışlar içinde merkezdeki tek varlık oluşudur.İlahi Alaqaya birinci derecede mazhar olan İnsandır.Yeryüzü ve semavat İnsanın hizmetine sunulmuştur. İnsanın özgür irade sahibi olması bir vakıa ve imtihandır. İnsan kendi özgür iradesiyle tüm zorluklara ve tuzaklara rağmen iradesini Rabbine has kılarsa; yüz akıyla imtihanı vermiş ve el İnsan’a,insaniyete ulaşmış  olacaktır. İnsanın Allah'ın Halifesi oluşu;irade sahibi tek varlık olması ve esmasını yer yüzünde  temsile liyakatta ve donanımda yaratılmasındandır. Rabbi Yaratan, kendine ait bazı sıfatların benzerlerini insana bahşetmiştir. Mesela yönetme,şefkat,merhamet,sevgi, gadaplanma, affetme,inşaa etme, tedbir alma v.b. bunlardan bazılarıdır. Ve en önemliside Allah’ın  bu yeni “Tür” e  olağan üstü değer  vermesi, ilgi ve alaqa göstermesidir.  Allah’ın  bu denli ilgi ve alaqa gösterdiği “insan”, bu nedenle; sevgiyi, saygıyı, takdiri ve hizmeti hak ediyor. Bu nedenle insana eziyet zulüm oluyor.  Ve  yine bu nedenle Firavn’a bile “ güzelce öğüt” için elçiler gönderiliyor. Sadece Davet  öğütleniyor. Savaş ve şiddet nefsi müdafaa için arızi bir durum olarak görülüyor. Ne kadar zarar verildiyse misliyle mukabeleye izin veriliyor. Aşırı gitmeme ve affetme tavsiye ediliyor.
Beşerden el İnsan’a

            İnsan irade sahibi,heva ve hevesleri ile nefsi olan bir varlık olarak yaratılmıştır.Daha Cennette iken onca nimete rağmen şeytanın bir iğvası ile “yasak meyveden” yiyerek Cennetten çıkartılmıştır. İnsan Halife olarak yaratılmıştır:” 'ben yeryüzünde bir halife yara­tacağım'”  Herşeyin Meliki,İlahı ve Rabbı Allah,Ademi İradesi üzerinde Halef kıldı. Allah Ademi ve Eşini Cennete yerleştirdi.Ve ” «Dedik ki: Ey Adem, sen ve eşin Cennet'e yerleşiniz, ora­nın yiyeceklerinden istediğinizi bol bol yiyiniz, Fakat şu ağaca yaklaşmayınız- Yoksa zalimlerden olursunuz.”  Derken bir gün veya bir zaman Şeytan onlara yaklaştı: fıtratlarının içinde saklı olan ebedilik ,sahip olma duygusunu onlara göstermek,hatırlatmak için  harekete geçip,  ikisine birden fısıldadı; “Rabbiniz sizi bu ağaçtan ancak, melek olmamanız veya burada ebedi olarak kalanlardan olmamanız için yasaklamıştır” dedi. Ve onlara: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyen biriyim” diye de yemin etti.[3] Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelere yönlendirdi. “ Fakat o ikisi sözü geçen ağaçtan tattıklarında, birden utanç yerleri açılıp ortaya çıktı ve çıplaklıklarının farkına vardılar.Bu insanın Allah’tan gafil olduğu en büyük aldanış noktasıdır.Sahip olma  duygusu ve sahip olduğunun kendini ebedi kılması kuruntusu, insanı Allah’a karşı konuşlandıran  en etkili saiktir. Ve hemen hatalarını anladılar. Zira Adem Halife olarak yaratılmıştı ve O’na meleklerin dahi bilmediği “İsimler” öğretilmişti. İlim ve Hikmet sahibi olarak yaptıklarının ne manaya geldiğini bildiler. Şiddetle utandılar. Utançlarını Varakayı Cennet olarak zuhur eden takva örtüsü ile örterek Rablerinden mağfiret dilediler. İlk günah ve ilk utanç! Utancın taqva libası ile örtülmesi. Yani Hicaba bürünme. Onlar İblis gibi davranamazlardı.Zira İblisten üstün yaratılmışlardı  Bunun üzerine, Rableri onlara şöyle seslendi: “Ben size o ağacı yasaklamamış mıydım? Ve şeytanın göze görünmese de size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” Adem ilk sınavını kaybetti.Ama bu durum İblis karşısında yenilmiş anlamına gelmemektedir. Halef kılındığı iradesini, Sahibinden gaflet ederek ebedileşme,sınırsız sahip olma arzusuyla kullanmış olmasına rağmen hatasını anladı ve mağfiret diledi. Tevbe ve istiğfarı Rabbi nezdinde  kabul gördü ve temizlendi. O’nun  Cennetten çıkartılması zaten gerekliydi. Zira Rabbi O’nu yeryüzü için yaratmıştı. Adem iradesini Allah’a teslim kılmak için yaratılmıştı.Kendi özgür iradesiyle Allah’ın koyduğu hudutlar içinde bir yaşam için yani.Bunu başaracak donanıma da sahipti. Adem kalbi bir pişmanlıkla Rabbinden af diledi.Kendi nefsine zulmettiğini itiraf etti.İblisin yaptığı gibi yapmadı. Gafur ve Rahim olan  Allah; Onu affetti ve  yeryüzüne   yerleştirdi.

             İnsanın Halife olarak yaratılması, iradesi üzerinde Halife kılınması,insanın tüm duygu,düşünce eylemlerinden oluşan ilişkilerini kapsayacak ve kuşatacak sonuçları olan bir durumdur.İnsan Halife olarak yaratılmamış olsaydı,bir tür melek,yada fıtri olarak nefsini kötülükten ve haramdan uzak tutmaya ayarlanmış bir tür olurdu,Allahu Alem.Zira kainatta şuurlu ve zişuur,canlı ve cansız tüm yaratılmış varlık alemi (İnsan ve Cin hariç) Rabbin iradesine boyun eğer bir şekilde yaratılmıştır.Allah’ın iradesi dışında İnsandan başka hiçbir varlığa,bir irade ve kendi iradesi üzerinde hakim olma rolü verilmemiştir.Çünkü Allahın iradesi tüm kainatı kuşatmış, herşey O’nun koyduğu Sünnetullah ve Adetullah çervesinde olup/bitmekte,akıp/gitmektedir.İnsana gelince burada farklı bir durum söz konusudur. Bunun ipucunu Rabbimiz;“Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım!” buyurduğunda vermiş ve tüm Melekler hayrete düşmüşlerdir.Çünkü bu olağan bir durum değildir.Velevki daha önce de böyle bir varlık yaratılmış olsun,bu olağandışı durumu değiştirmemektedir.Buradaki olağan dışılık Allah’ın İradesinin dışında kendi iradesi olan ve bu iradesini özgürce ve hiçbir zorlama olmadan kullanabilecek bir türün yaratılmış olmasıdır.Yani İnsanın İradesi üzerinde Allah kendi adına insanı halef kılmasıdır.Davud Aleyhisselamı yeryüzüne “Halife“ kılması gibi.İnsanın İradesi üzerine halef kılınması ile insanın eşya üzerine yada bir ülke üzerine  halef kılınması arasında mahiyet farkı yoktur.Allah İnsan’ın İradesini kullanmada onu muhayyer bırakmıştır. Ama İnsanın iradesini kullanırken insandan hak ve adalet ilkeleri ile kullanmasını beklemektedir.[4] Hak ile iradesini kullanacakmı,yoksa hevasına uyarak iblisin ayak izlerinimi takip edecek? İşte melekleri hayrete düşüren “yeryüzünde bir halife yaratacağım!” ilahi haberidir. Söz konusu olan, olağan dışı bir türün yaratılmasıdır. Bu tür bir balık türü yada  bir bitki türü cinsinden bir varlık değildir. Allah’ın halifesi olacak cinsten bir türdür ki bu nedenle hayrete mucib olmuştur.  Balçıktan yaratılan Adem;halife insan olarak tarih sahnesine çıkartıldı.Ademin çocukları ise,sudan yaratıldı ve beşer olarak yeryüzü sahnesinde yerini aldı. İradesi üzerinde Hak ile hükmetmesi durumunda el insan’a dönüşecek ve Ademin varisi olmaya hak kazanacaktır.[5] Hak ile iradesini kullanıp kullanmayacağı insanın  kendi iradesine verilen insana,Allah;vahyederek,ona iki yolu gösterdi.[6] Bu iki yoldan hangisine yöneleceğine kendi iradesi ile insan karar verecekti.Çoğunlukla İnsan kolay yolu seçti, Aqabeye (Zor yola) yönelmedi.Bunlar Ashabı Me’şeme dir. Kolay yolu,nefsin istediği yönü seçenlerdir. Halife olarak yaratılma hikmetine uygun olarak İradesini Allah’a teslim edenler ise; Ashabı Meymene ve Sabigun[7] olarak  vasıflandırıldılar.Halife olarak yaradılış hikmetinin dışına çıkmayarak nefislerini zulümden koruyanlar ve Kurtuluşa erenler Bunlardır. Ashabı Meş’emenin yeri ise;Rablerine nankörlük etmeleri ve nefislerine zulmü bulaştırdıklarından  dolayı gidecekleri yerin Haviye olduğu bildirildi.

Hilafet Görev Bilincini Kuşanmaktır.

            Hilafetin görev fonksiyonu kulluk ve ibadetin boyutlarını aşar. İnsana verilen irade,duygu ve düşünce,merhamet ve yardımseverlik fonksiyonları ile Rabbin terbiyesinde Mugarrebun Mertebesine (Öncüler) ulaşması, Allahın Halife Yaratma Muradının gerçekleşmesi anlamına gelecektir. İnsanda Halife olma enerjisi ve yeteneği vardır,esfele safiliyne inme temayülü olduğu gibi.  İnsanın bu gün geldiği bilimsel seviye,Ona verilen bu yetenek sayesindedir. Tıbbi,elektronik,bilgisayar alanlarındaki son gelişmeler İnsanın Halife olarak ne denli farklı ve üstün donanımlara sahip olduğunu göstermektedir. Burada asıl sorun,insan enerji ve yeteneklerini kendi iradesiyle Hayrda mı yoksa şerdemi kullanacağı sorunudur. İradesini Hayr yönünde kullanması,İnsanı Halife kılar,Şer yönünde kullanması durumunda  ise esfelesafiliyn derecesine indirir. Bu Meleklerle İnsan arasındaki farktır. Halife insanın  meleklerden üstün olması bundandır.  Rasulullah Halife İnsana en güzel örnektir. O’nda sav  iman edenler için güzel örnekler olmasına dikkat çekilmesi, beşerden el insan olma seyrinde güzel bir örneklik oluşturmuş olmasıdır. Halife olma iradesini gösterenler, Rasulullah gibi olma arzu ve iradesini göstermek zorundadır.

            “Bizim nasıl Allah'ın muradı olduğumuzu anlamak için, Şeytan'ın neden secde etmeyi reddettiğini bilmemiz lazım. Bu aynı zamanda varoluş, anlam ve amaçla ilgili bizim hikâyemizdir.Kur'an bakış açısından gökler ve yer ve aralarındaki muazzam tabiat insan için ve insanın yararına yaratılmıştır (35/Fatır, 12-13). Dünya varlık âleminde biriciktir (35/Fatır, 27-28). Göklerin ve yerin boşa yaratıldığını ancak hakikati inkar edenler söyleyebilir (38/Sad, 27; 44/Duhan, 38-39.) Bugüne kadar sahip olduğumuz bilgilerden hareketle şöyle bir sonuca varmamız mümkün: Uzayda yer alan sistemler bizim içinde yer aldığımız Samanyolunu, Samanyolu Güneş sistemini ve Güneş sistemi de bizim dünyamızı bu kıvamda tutmak üzere fonksiyon görmektedirler. Uyduyuz, ama değerli bir inci gibi her türlü tehlikeye karşı kenarda-kıyıda saklanmak üzere böyle tutuluyoruz. Bütün bu sistemler "Allah'ın mülküdür"  ve belli bir vakte kadar bizim yararımıza çalışıyorlar [8]


            Bu yüzden namaz kılmayan Müslüman -ki Müslüman bittabi namaz kılar- Şeytan gibi Allah'ın azametini ve muradını ve insanın saygınlığını, yani aslında kendi asli misyonunu ve şerefli rolünü reddeden kimsedir. Namaz kılmamak Şeytan'ın suçuna iştirak etmek, Allah'ın muradına karşı olmak, iblisin (la) tezini kanıtlamasına yardımcı olmak suretiyle kişinin kendini inkar etmeye kalkışması demektir.Tüm itaatsizlikler bu anlama gelmektedir. Adaleti ve kıstı ayakta tutmakta böyledir. Adaletsizlik şirktir. Adaletin ayakta tutulduğu bir vasatta ancak Tevhidden bahsedilebilinir. Bu yüzden şirk adaletsizliğin fasid hali, Adalet ise Tevhidin nimetidir. El İnsana yakışmayan her düşünce ve eylem;şeytanı Allah karşısında haklı çıkartma anlamına gelmektedir.Oysa İnsanın itaatsizlik  için yaratılmış olduğunu kimse iddia etmemektedir.  Allah'a itaat, adalettir.

            Fakat melekler bu konuda hiçbir şey bilmemektedirler. Çünkü sınırlı bir bilgi ile yaratılmışlardır. Bu bilgileri ile ancak Allah'ı överek tesbih edebilir, O'nu ibadetle kutsayabilir ve kendi özel şartlarında yaşayabilirler. Böylece Allah onlardan yeryüzündekileri tanımalarını istemekte ve önlerindeki cahilliği aydınlatmaya çalışmaktadır. Onlar ise bilgisiz­liklerini tam bir İtaat ve kutsama ile itiraf ediyorlar. Al­lah onların bu düşüncelerini daha da pekiştirmek amacıy­la Adem'den bildiklerini onlara Öğretmesini istiyor. Adem de  bunların  hepsini  onlara  öğretiyor.   Böylece  imandan kaynaklanan bilgi tamamlanıyor, deney yolu ile de ispat­lanmış oluyor ve bu bölüm, mutlak ilmi yalnız Allah'a ait olan, buna karşılık tüm yaratıklara da sınırlı bilgiyi ve­ren sürekli,  kapsamlı ilahi gerçekliği aşılamaya çalışan ayetle sona eriyor. Buna göre her yaratık bir görev için yaratılmıştır. Bu kez herkes   kendi   görevini   bilmelidir. Bilmediği zaman Allah'ın işlerine burnunu sokmamalıdır. Allah'ın ona öğretmesini beklemelidir ya da hikmetini ve sırrını bilmese de her şeyin Allah'ın hikmetine göre mey­dana geldiğini kabul eden bîr huşu içinde hareket etme­lidir.[9]


Allah/İnsan/Nefis/İblis/ Aldanma

            Allah’a itaatsizlik  günahtır. Doğruluğun karşıtı da saıklıktır. Zulüm;Allah’ın yaratış hikmeti ve amacının dışına taşmaktır. Gerek eylem gerekse düşünce temelinde  bu böyledir.İnsan’dan beklenen itaattir. Gönüllü bir itaat!  Lakin isyana meylide vardır. İtaat meyli de itaatsizliğide kendi eliyledir. Kolaya meyyal,zora ise iştahsızdır. Kanma,kandırılma,yanılma noktasında insan saftır. Kolayca aldanır,yanıltılır. Nefisde bu işe yardımcı olur. Adem’in ve Eşinin yaratılıp yerleştirildiği Cennet muvakkat  bir Bahçedir. Nihai Cennet değildi. Burada  Adem  yeryüzündeki imtihanına alıştırıldı. Tecrübi olarak ona gösterildi. Nasıl kandırılacağı konusunda adeta bir aşı yapıldı. En zayıf noktasının  ne olduğu v  bunu apaçık düşmannın nasıl kullandığı gösterildi. Bu ayni zamanda Adem üzerinden  Ademevladına da bir nasihatti. “Biriniz birinize düşman olarak oradan inin!” dendi. Adem yürekten tevbe etti ve Allah’ta onu bağışladı. Adem’in işlediği,bilerek,tasarlayarak  ve ısrarla tekrarlanan bir günah değildi. Aldanarak, yanıltılarak  bu tuzağa düşürüldü.Nihayetinde o bir insandı ve günah işlemeye de eğilimli yaratılmıştı. Ve unutulmaması gerekir ki Adem Cennet için değil Yeryüzü için yaratılmıştı. Ve ilk aldanma akabinde Adem ve Eşinin yeryüzü serüvenide başlamış oldu.
           İnsan’ın iblisle mücadelesi İlk olarak Cennette başladı.Bu Ademin Yeryüzü serüveni boyunca Şeytan ve Güçleri ile İnsanlığın Mücadelesi tarihinin başlangıcıdır. Hakla Batılın Mücadelesi bu mücadeledir. Tüm Muvahhidlerin  şeytan ve şeytani güçlerle mücadelesi Kıyamete kadar sürecektir. Kıyamet; tarihin,yeryüzü serüveninin  sonudur. «De ki ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; Çünkü o esirgeyen ve bağışlayandır.»[10]

            Allah’ın Halife olarak yarattığı Adem’in, yaratılış serüveninin başında  İblis’in itaatsizliği,kovulmuşluğu ve Halife İnsanı yoldan saptırıcı ayartıcılığı ile karşılaşıyoruz. Ve  ilk Halife İnsan Adem’e hayatının başlangıcında esaslı bir  aldatma ile onların ayaklarını Cennetten nasıl kaydırdığını öğreniyoruz. İnsanın Halifeliği ile İblisle mücadele arasında sıkı bir ilişki olduğu muhakkak. Halife insan; iblisin tüm iğvalarına,kandırmalarına ,vesveselerine pirim vermeyen,kovulmuş iblisi ve yandaşları olan kişi,kurum ve kuruluşları tekzip edip gayrimeşruluğa mahkum etmekle yükümlüdür. Ve bu yükümlülük Onun Halifeliğini belirleyen önemli bir husustur ve Rabbin Nas tarafından verilmiş bir görevdir. Ademin balçıktan yaratılıp ona isimler öğretilerek Halifeleştirilmesine karşılık,Ademoğulları “atılmış bir sudan” belli bir dönem ana rahminde dünyaya hazırlanan bir beşer olarak yaratılmıştır. Beşer olarak yaratılan Ademoğulları, ilim ve hikmetle,Ademin varisi  el insana yükselmesi için bir seyrü suluk izlemesi gerekmiştir. Bu durum,balçıktan yaratılmış Adem ile atılmış bir sudan yaratılmış Oğulları arasındaki farktır. Adem bizatihi Allah tarafından insanı kamil olarak yaratılmıştır. Oğulları ise şehvet suyundan beşer olarak yaratılmıştır. İki yol ayrımına bırakılmış olan Ademevladı; Allah’ın iradesine boyun eğib iradesini Allah’a teslim etmesi durumunda beşerden el insana yükselecektir. Böylece Ademevladı;dedesi Ademin varisi olmaya hak kazanacaktır.

Hulasa

            Hz.İmam Ali’nin ve hem de  İmam Sadık’ın (Sa)  şöyle buyurdukları nakledilmiştir;”Bil ki insanın yaratılış şekli, Allah’ın mahlukatına en büyük hüccetlerindendir; İnsan Allah’ın eliyle yazdığı kitaptır,Allah’ın hikmetiyle kurduğu bir şehirdir,alemlerin suretinin toplamıdır,levhi Mahfuzdan bir özettir,o her gaip olana şahittir, her hayra götüren dosdoğru yoldur ve cennet ve cehennem arasındaki yoldur.”
            “Neticede insan,Allah’ın yaratıklarına Halifesidir;ilahi surette yaratılmış varlıktır,beldelerinde tasarruf edendir,Allah’ın isimleri ve sıfatları ile süslenmiştir,Allah’ın mülk ve melekut aleminin hazinelerinde tasarruf hakkı vardır,ruhu ilahi alemlerden üflenmiştir,zahiri mülk ve melekut nüshasıdır,batını ise hiç ölmeyen hay olan Allah’ın hazinesidir.” [11]

            Makam ı  Nun; yaratılmışın çıkabileceği en son makamdır. Nun; Yüce Allah’ın zatında eriyen ,fani olan Muheymin Meleğinin halidir.Allah’ın cemali ve zatının tecelligahı karşısında derin bir “Hayranlık” anında donup kalan ve hayranlığı biteviye devam etmekte olan Müheymin Meleğinin sembolüdür. Nun üstü açık bir daireye benzediğinden,yukarı doğru iki ucu ile insanı andırır. Hayranlıktan donup kalan insanın “nun” gibi iç alemine dalması, Meleklerden de üstün Halife İnsanın ulaşacağı son menzildir. Nerden nereye? Yakın olana ve kolaya  yönelmek varken; Makam ı Nun derecesine yöneliş, insanın yaratılış hikmetindeki hedefin tahakkuk etmesidir.İşte  Ademoğlunun kadim serüveni!

            Nun Makamına bir tek Ademin çıkması bile Halife olarak İnsanın yaratılmasına değerdir ve Allah’ın muradının gerçekleştiğini gösterir. Ve düşünün ki, Allah’a kullukta yarışan,çabalayan,didinen,canlarını veren,mallarını tüketen,dünyadan yüz çeviren milyonlarca insan ve  eriştikleri  “Nun Makamı”….

            Hakikat; Kitab’ta (Vahiy’de)  yazılıdır.İmanla keşfedilir, akıl ve kalple özümsenir.Hal ile dışa vurulur.Şahitlik tam da budur.Bunun içinse başta hakikati, kulluk için arama iradesi gerekir.İradesini kulluk bilincine odaklayan kişiyi Rabbi hidayetine yöneltir.Şeytanın musallat olamıyacağı,olsada yoldan çıkartamayacağı Halife İnsan,bu İnsandır.Nefsi mutmain.Allah ondan razıdır,o Rabbinden.

            İblisin tüm engellemelerine rağmen,beşerin çoğunluğunu; sıratı mustakıymden döndürmüş olsada,gaflete sürüklesede başta peygamberler,nebiler olmak üzere sayısız salih,mü’min Allah’ın muradı İlahisini gerçekleştirmiştir ve gerçekleştirmeye de devam etmektedir. Rahman ve Rahıym olan Allah yegane kudret sahibidir. Tüm yaratılmış O’nun azameti ve hükmü  karşısında  boyun eğmiştir.
              
            Elhamdulillahirabbilalemiyn!



[1] Bakara 30/33
[2] Ahmet Kalkan;Günümüz Müfessirlerinden.Bkz.Kavram Tefsiri  Halife Maddesi.
[3]  Kalem Süresi 21-22
[4] 38/Sad;26"Ey Davud! Şüphesiz seni, yeryüzünde halife (hükümran, iktidar sahibi) kıldık. Öyleyse, insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma. Yoksa seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır."
[5] Ademin durumu,neslinden gelen  Ademoğullarının durumu gibi değildir. Adem balçıktan yaratıldı.Ona Rabbi eşyanın isimlerini öğretti ve O,yaratılışın bizatihi öğretici seyri boyunca insanı kamil  olarak ayağa kalktı. Onun haline ilk konuşmaya başladığında melekler şaşkınlık geçirdiler ve zanlarından dolayı  Allah’tan özür dilediler. Ademoğlu Cedleri Adem gibi değildir. Şehvet anındaki sudan yaratıldılar ve ana rahminden  beşer olarak yeryüzüne avdet ettiler. Mükellefiyet yaşına geldiklerinde sorumlulukları başladı. İki yol’dan birine yöneldiler. Bu iki yoldur ki;biri, beşer olan ademoğlunu  el insana ulaştıracak,diğeri; beşer Ademoğlunu azıtıp saptırarak esvele safiliyne düşürecektir.
[6] 90 Beled 10: “Ve ona iki YOLU göstermedikmi?!”    
[7] 76 İnsan 5/"şüphesiz en iyiler,gerçek erdem sahipleri mizacı kâfur olan bir tastan içerler. Allah'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. O erdem sahipleri ki ahidlerine sadakat gösterirler ve şerli şiddeti yayılıp büyüyen bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler.Kendi kendilerine fıldaşarak 'Biz sizi ancak Allah'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu sıkıntı ve dehşet dolu bir  Gün’de Rabbimize verielecek hesab yüreğimizi titretiyor.’ derler. Allah da O Günün şerrinden onları korur. Onlara aydınlık ve sevinç verir.Ve Onları sarsıcı sıkıntılara karşı sabrettikleri için kutlu bir bahçe ve ipekten giysiler ile  ödüllendirir.”
[8]  Ali Bulaç; günümüz İslam mütefekkiri.
[9]  M.H.Fadallah;Min Vahyil Kur’an.
[10] Zümer 53
[11]  İmam Ruhullah ra

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası