B İ R H A S B İ H A L
Konya;18.04.2012
Bölünmek ya da Bölünmemek!
Artık Kürtlerin; gerek
Doğuda gerekse batıda yaşayan tüm kürt kökenli yurttaşların kesin bir karar verme
zamanı gelmiştir. Ve buna göre de bir yol haritası şarttır.
Marangoz ters giden ya da
bükülen çiviyi, elindeki keser ile çeker çıkartır düzeltir ve yeniden kullanır.
Bazen ahşabın sertliği ya da budağa denk gelmesi ile eğrilen/dönen çiviyi
sökmek mümkün olmaz. Sökülemeyeceği anlaşılan çivi ustanın maharetli darbeleri
ile tamamen bükülse de çakılan yere daha sonra hiçbir zarar vermeyecek şekilde
çakılan yere gömülür. Pkk/bdp dönen çivi
misali ne çakılıyor nede çekiliyor. Yapılması gereken ustalıklı darbelerle
olduğu yere gömmek amma demokratik
usuller ve hukuk çerçevesinde. Peki, ama
nasıl?
Belli ki Kürtçü hareket
silahı,ayrılmayı yada bölünmeyi kafalarına iyice yerleştirdikleri için bırakmak niyetinde değildirler. Siyasi kanadı
konumundaki Bdp ise eli silahlı askeri kanadın her yerde olduğu gibi güdümünde
bir politika izliyor.Gerek Kandilin gerekse Bdp nin bu gün dillendiremeseler de “ayrılmak/bölünmek” istedikleri artık hiçbir
tevile gerek bırakmayacak şekilde aşikardır. Kandilin de Bdp ninde stratejileri
ve siyasetleri bunu açıkça gösteriyor. O
halde yapılması gereken Hodri meydan diyerek; Türkiye’nin “ayırma” şartlarını çok dikkatlice
hazırlayarak ve hiçbir yoruma mahal vermeyecek açıklıkla Kürt Halkının
Referandumuna daha doğrusu Kürt Halkını “ Kürdistan mı ?Türkiye’mi “ Plebisitine
götüreceği; Hükümet tarafından tüm
dünyaya açıklanmalıdır. Bu Türkiye’nin tüm dünyada hem itibarını artıracaktır
hem de Kandil ve Türkiye’deki uzantılarının Kürt Halkının ne kadar desteğini
aldığını açıkça ve hiçbir tevile gerek bırakmayacak açıklıkta ortaya
koyacaktır. İstanbul’daki ve Diyarbekir’de ki Kürtler derse ki “evet ben
Kürdistan istiyorum!” Devlet de”buyurun masaya” deyip bölünmenin ve büyük göçün planlamasını karşılıklı
olarak gerekirse de BM gözetiminde yapmalıdır. Bölünme istemeyen Kürtler
kendileri adına işlenen cinayetlere ve teröre karşı bu güne kadar hiçbir ciddi
tepki ortaya koyma fedakârlığı gösterememiştir. Hatta denebilir ki; sukutları
ile Kürtçü ayrılıkçı harekete göz yummuştur, imkân vermiştir.
Açıkça
ve özgürce, soğukkanlılıkla Kürt Halkının çoğunluğu “Bölünmeyi mi” istiyor
yoksa “Türkiye’de” yaşamaktan yana mı
olduğunu ortaya koymalı ve bu durum Tüm Türkiye ve dünya kamuoyu tarafından
anlaşılmalıdır. Artık bu saatten sonra, Türkiye Kürdistanı sorunu Türkiye’nin
sırtında dayanılmaz bir yüke dönüşmüştür. Zira Devletin ret, inkâr ve asimilasyon
politikası; dağa çıkışı meşru kılıyor, Türklerin mazlumiyyetten yana tavrı nedeniyle
faturasına katlanılıyordu. Devlet red ve inkar ile asimilasyon siyasetini terk
etmiştir.Silahlı mücadelenin artık meşru
hiçbir gerekçesi kalmamıştır.Türk Halkının da bundan sonra, Kürdistanın elektriğini,
suyunu, yolunu, kamu giderlerini kuruşuna kadar finanse etmeğe tahammülü
kalmamıştır.Kürdistan’daki onlarca şehir,ilçe ve kasabaya genel bütçeden ayrılan devasa payda Kürtlerin hiçbir katkısının olmadığı
vergi tahakkuk ve tahsilat oranlarından bilinmektedir.
Bakın Demirtaş Neşe Düzel’e (10.04.2012 Taraf) neler
söylüyor;” “Irak bölünürse bağımsız Kürdistan devleti oluşacak. Suriye’de
de özerk Kürdistan oluşabilir. İran’da zaten Kürdistan eyaleti var. Bu durumda
Iğdır’dan Hatay’a, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmen Kürdistan olacak.”
“İngiltere’de olan müzakere- çözüm süreci
Türkiye’de olamaz. Bizim PKK ile aramızda IRA- Sinn Fein ilişkisi yok. BDP,
Sinn Fein gibi karar sahibi değil. Biz etkiliyiz ama onlar adına, ateşkes-
silah bırakma kararı alamayız.”“Karayılan, KCK başkanı olarak bütün örgütü bağlayan bir açıklama yaptı 15 gün önce. ‘Türkiye’de yönetim ademimerkeziyetçi olursa... Seçimler de demokratik yapılırsa... Seçimi kazanan özerk bölgeyi yönetir’ dedi.”
Bu % 6-7 oy oranına sahip bir Kürtçü partinin
söylemidir. Zaman geçirilmeden yani daha fazla Türkiye’nin sosyo ekonomik
sıçraması zaafa uğratılmadan Kürtlere hem Doğuda hem Batıda yaşayan Kürtlere
açık ve seçik olarak sorulmalı ve açık ve seçik olarak alınacak cevaba göre de hazırlanmış
bir yol haritası yürürlüğe konulmalıdır.
Bunun içinde öncelikle ve acilen;Türkiye
toprakları eli silahlı terör unsurlarından temizlenmeli,Kandil insansız hava
araçlarının kesintisiz tehdidi altında bloke edilmelidir.
Ehli
Sünnetçilik İdeolojisi ve İslam!
İslam akıl ayetiyle anlaşılır,Davet akıl
süzgeçinden geçirilir akletmeyi başaranlar kabul eder hidayeti
bulur,akledemeyenler ise red ederek dalaleti tercih ederler. Ama bir
ideoloji düşünün ki geçmiş alimleri söyledikleri ve yaptıkları her şeyi,Vahyin
ve Rasulullah’ın önüne geçirmiş adeta;
“selef/geçmişlerimiz ne diyorsa o!” diyerek Tevbe Süresi 31 ayeti celilesiyle haber
verilen sapmanın günümüzdeki bir başka versiyonunu ortaya koymaktadırlar.
İslamoğlu Hoca
Efendi ki O’nun eleştirilecek yada kabul
edilmeyecek görüşleri olsa da müçtehid
bir alim olduğu kesin. Meal Çalışmasında Bakara Süresi 45 nci ayeti
celilesindeki ‘“Salatı” “dik durmak”
“Sabrı” ise “direnmek” olarak anlıyorum’ demiş ya;vay sen misin böyle
anlamaya cüret eden!? Kitab’ı n Sahibi yokmuş gibi haşa,güya Kur’anın sahipliğine soyunmuş “Cübbeli” yada “cübbesiz versiyon” bir
yazar; “İblisi taklit eden bir meal yazarı” başlıklı bir yazı yazmış Habervaktim’deki köşesinden ve aklına
geleni yazıya dökerek cahilliğini
tescillemiş. Bu türün temsilcisi geçmişte de bu günde haddinden fazla ortalığı
kirletiyor zaten hangi biriyle uğraşacaksın lakin bu pespaye yazıya mal bulmuş
mağribi gibi sarılanları ve de içlerinde değer verdiğim bazı tanıdık simaları
görünce müteessir oldum ve tarihe tanıklığımı düşme adına bu eleştiriyi yapma
gereği duydum.
Bir
defa söz konusu ayette geçen “Salat“ı
‘namaz’ olarak mana vermek ne kadar meşruysa ‘kıyam’
olarak meal vermek o kadar meşru
ve doğrudur. Kıyam’ın ise dik duruş,baş kaldırış,itiraz edişle ilgili olduğu
malumdur. Mü’minler Allah’ın huzurunda saygıyla ve huşu içinde Qıyama
dururken,zalimlerin karşısında işledikleri zulme karşıda Allah için onurlu ve
asil bir şekilde Qıyama dururlar ama bu sefer zulmü ve zalimi ret ve inkar
ederek. Zaten zulüm karşısında korkup boyun eğmek ikame edilen namazı, salâtı;
manasız bir ritüele çevirmezmi? Ya “sabır”? Sabır bir musibet karşısında Rabbin
hoşnut olduğu duruşu bozmama azmi ve direncidir. Sabra “direnmek” manasını
vermek Kur’anın bütünlüğüne ve ruhuna
aykırı,zıt bir meallendirme değildirki. “herkes bu manayı verirken sen nasıl
başka mana verirsin!” “şöhret olmak istiyorsun,iblisi takip ediyorsun!”
suçlaması ancak Allah yokmuş gibi davranmakla izah edilebilir.Mademki Ademin Kıssasından bahsediyor bu
kişi,bilmiyormu ki;Rabbimiz yegane Rab,Melik ve ilahken;yani Allah’ken İblise ;”Seni
Ademe secde etmekten alıkoyan nedir!?” buyurarak savunmasını alma büyüklüğünü
gösteriyorken bu Bay;” Niye
uyarmıyorsunuz bu adamı dediğimde;Randevu vermiyor! Cevabını aldım…”
diyerek,Fravuni bir yöntemi ‘vurun
konuşturmayın!’ terörünü hatırlatıyor.Pespayeliğin
bu kadarına da “pes “ doğrusu! cehaletin bu kadarı da olmaz canım!.
Bu pespaye yazıyı, ilmiliği (!) maruf Ebubekir Sifil Bey’ adına Focebook ta ki bir sayfada paylaşmasınmı? Buyrun
şimdi, Selefizm ya da Ehli Sünnetçlik ideolojisinin “cübbesiz versiyonu” deyivermeyelim! Allah akıl fikir versin ve de
kıskançlık, haset, tahammülsüzlük afetlerinden korusun!
Eleştiri; ilmi,insani
ve ahlaki sınırlara riayet şartıyla
meşrudur ve güzeldir.Aksi durum kul hakkına girer ki
hakarettir,iftiradır,suizandır,gıybettir,tekfirdir ki her biri kendi çapında
cinayettir.Allah’tan ittika eden elini
bunlardan çeker.İslamoğlunun Bakara 45 e verdiği Meal ve açıklama aynen
şöyledir:”Direnerek ve dik durarak yardım isteyin!17” 17 Nolu dibnot ise şöyledir:”Lafzen:’Sabır ve
Salat ile yardım isteyin!’ Sabır ‘insanın nefsini dizginlemesi’ yani
direniştir.Yılgınlık,korkaklık,çöküntü ve dert yanmanın zıddıdır.(Rağıb)
Salat’la üç şeyde kastedilmiş olabilir:şer’i manası olan ‘namaz’,sözlük manası olan
‘dua’,kök manası olan ‘dik duruş’. Namaz duanın canlanmasıdır,dua kulun Allah’a
dayanmasıdır.Salat’ın türetildiği es-sala ‘bir şeyi dik tutan şey’ dir.Otururken ve
ayaktayken insanı dik tutan kemiklere de
denir.” Bu meal ve açıklamaları eleştirebilirsiniz,reddedebilirsinizde.Ama asla
“iblisi taklid eden bir meal yazarı” diye aşağılama ve tekfire varan bir
suçlamaya hakkınız olabilirmi?Böyle bir suçlamayı beğenme ve tasvib etme caiz olabilirmi? Rabbimiz Allah iblis’e bile
“seni ademe secde etmekten alıkoyan nedir!?” diye buyurarak savunma hakkı
tanırken ve Allah olduğu halde savunma
hakkı verirken bu nasıl bir anlayıştır
ki ilmi hiçbir değeri olmayan,baştan sona garaz,kin,tekfir,aşağılama,küfür ve
hakaret dolu bir yazı beğeniliyor ve
paylaşılıyor,akıl alır gibi değil.
Yapmayın dostlar!
Allah’tan korkun!Korkmak ta yetmez!Nasıl korkulması gerekiyorsa öylece
korkun!Allah hiçbir kimseyi ne savcı,ne zabıta ne koruyucu olarak tayin
etmemişken ,Rasulullah’a bile; ‘sen ancak bir davetçisin,müjdeci ve
uyarıcısın!” buyurmuşken bu kendi kendine ve Allah’a rağmen yapılan işgüzarlıkların manasını düşünmeğe davet
ediyorum herkesi.Selam ve sevgiler sunarım tüm kardeşlerime.
İran
ve İstibdat
Son Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde;sekiz yıllık Tahmili Savaşın Başbakanı Mir Hüseyin Musavi %60 oy
almasına rağmen seçim hileleri,koyu bir istibdat ve sansür sonucu dünyanın
gözleri önünde halkın iradesi hiçe sayılarak ve iran anayasası ayaklar altına
alınarak makyajla suni olarak götürülen Halka dayanma görüntüsü yerini koyu bir
istibdata bırakmıştır. Ve bir yıldır Mir Huseyin Musavi eşi ile birlikte
hapistir. İran muhalefetinin iddiası şudur;”İran İslam Cumhuriyeti kötü
yönetiliyor ve Devrimle kazanılan özgürlükler,koyu bir istibdatın gölgesinde
yerini korku,sansür ve güvensizliğe bırakıyor.
İran'ın
eli kanlı Suriye Baas Rejimini ısrarla desteklemesi, İran muhalefetinin
iddialarında ne kadar haklı olduğunun
delilidir. Ne diyorlar?"Devrimin ilkelerinden sapıldı,Devrimle kazanılan
özgürlükler yerini korku,baskı ve yasaklara bırakarak;istibdat egemen oldu!"
Bu SAPMANIN dış politikaya yansıması; halk düşmanı eli kanlı Baas Rejimine tam
destek vermesi olarak karşımıza çıkmaktadır.Böyle bir Rejimin sonuçta; İslam
Dünyasında tüm meşruiyetini kaybeden,ulusalcı ve mezhepçi bir girdaba
sürüklenen bir İran olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Devrimin
ilk yıllarında Hama katliamı söz konusu olduğunda hiçbir zaman ve imayla da
olsa Baas Rejimi karşıtlarını terör ve
anarşi ile suçlamazlarken ve kıyam eden halka yardım edememelerinin
çaresizliğini belli ederlerken bu gün tam tersini yaparak eli kanlı Baas
Rejimine tam destek Rejimin nerden nereye savrulduğunun resmidir. İslam Devrimin
o günkü önderleri Ümmet ve Vahdet vurgusunu hep ön plana çıkartırken,bu
gün büyük bir fay hattı bizzat İran
tarafından oluşturulmuştur.
Bakalım
İran'a BAHAR, hangi bahara gelecek?Ya da bölgede gerici arap rejimlerine bir
yeni Farsi istibdat rejimi olarak mı eklemlenecek!
Önce
12 Eylül Davası Başladı Sonra 28 Şubat!
12
Eylül 2009 Referandumu öncesinde tüm statükocu sağcı,solcu,Kemalist,Kürtçü,hilafetçi,imametçi
çevreler elbirliği ve güç birliği etmişçesine Referandumda “hayır” için
çalışmışlar,toplumu etkilemek için olmadık yalan ve aldatmacaya baş vurmuşlardı.
“12 Eylül darbesi yargılanabilir miymiş,28 Şubatçılara neden dokunulmamışmış”
bunların başında geliyordu hatırlanacağı üzere.
Bdp
eş başkanı Demirtaş bakın neler diyor:"yokmu Fethullah Gülen'i
soruşturacak yürekli bir savcı!"
Çevik Bir gibi generallerin tutuklanmasına ve Türkiyenin hızla demokratikleşmesine daha nasıl karşı çıkılır?! Yada etkisizleştirilir? Türkiyenin demokratikleşmesinde son beş yıldır hangi ciddi adım atılsa Bdp ve pkk cuntacılarla,Ergenekoncularla,jitemvari eylemleri ile tavır almıştır.NEDEN? Çünkü Türkiyenin demokratikleşmesi Bölünmeyi önleyecek tek yol da onun için!
Çevik Bir gibi generallerin tutuklanmasına ve Türkiyenin hızla demokratikleşmesine daha nasıl karşı çıkılır?! Yada etkisizleştirilir? Türkiyenin demokratikleşmesinde son beş yıldır hangi ciddi adım atılsa Bdp ve pkk cuntacılarla,Ergenekoncularla,jitemvari eylemleri ile tavır almıştır.NEDEN? Çünkü Türkiyenin demokratikleşmesi Bölünmeyi önleyecek tek yol da onun için!
Bu baylar her türlü kanunsuzluğu yapacak
lakin devlet sadece seyredecektir. Yaptıkları kanunsuz eylemlerin Yurttaşların %90
ını rahatsız etmesinin,endişeye sevk etmesinin,otobüslerin ,araçların,kamu
malının yakılıp yıkılmasının hiçbir önemi yoktur.
Kandilin
ve Bdp nin Ergenekon,12 Eylül ve 28 Şubat Yargılamalarına neden soğuk
davrandığının Resmidir bu! Bu Yargılamalar Devlet içindeki Cuntacıları yani
Gladio'yu tamamen deşifre etmekle kalmayacak,PKK Terör Şebekesinin bir Glado
Projesi olduğunu da tüm delilleri ve ifşaatlarıyla ortaya serecektir. Kandilin
ve Bdp nin korktuğu budur!
İçişleri
bakanını hiç sevmem.Bir vatandaşa "takla at oyna" dediği gün de
tamamen sildim. Hoş o vatandaşta bu toplumun yüz karası ya neyse! Fakat dün
Meclis'te söylediklerinin tamamı doğru ve herkesin malum olduğu gerçekler!
Ahmet Türk'ün "hadi gel bu kürsüde bir Fatiha
oku da görelim!" demesi harika!Keşke Bdp ideoloji olarak Fatiha'nın
kapsamında olsa amma ne gezer tam dışında ve İslamın karşısında;Maocu bir
ideolojiye sahiptir.Bakanın din konusundaki eleştirilerine hoplamaları samimi
değil. Hele telefon dinlemesi konusunda hiç haklı ve samimi değiller. Bakan
Halkın güvenliği için işi yapıyor iyi ki de yapıyor.Sizo telefonlarla Kandilden
talimat alacaksınız,bu talimatları örgüte aktaracaksınız,ama Devlet sizin terör
faaliyetleriniz dinlemeyecek! Devlet böylece
bir kaç yüz belediye otobüsünü,kamu aracını KÇK nın yangın bombalarından
korumuş oldu.Sanki Bdp milletvekilleri sadece siyaset yapıyor!? Siyasi parti
görünümü altında kamuoyunun gözleri önünde TERÖR yaptıkları bir gerçektir. Çoktan
kapatılacak fakat dünyaya nasıl anlatacaksın?
Lakin her şeyin bir sınırı olduğu da bir
gerçek.1990 larda enselerinden tutulup Meclisten atılmayı asıl bu gün hak ediyorlar.
Böyle pervasızlaşıp küstahlaştıkça da Meclisten atılacaklarını tahmin etmek zor
değildir.
Yorumlar
Yorum Gönder