Leyla Zana  ve  Karayılan   Pkk Ezberini Bozdu!

Atilla MORÇOL/16.06.2012
 


Hani pkk propagandasının etkisindeki Kürtlerin ve bir kısım  İslamcı Kürtlerin dillerine doladıkları;”30 yıldır Kürtler eziliyor,devlet kürt gerçeğini inkar ediyor,asimilasyon sürüyor ,red ve inkar aynen devam ediyor!” iddiasının;  Leyla Zana’nın Hürriyetteki söyleşisiyle ve ondan önce de Kandil’de Avni Özgürel’in Karayılan Söyleşisi ile yalan ve saptırma olduğu tescillenmiştir.Zana ve Karayılan; DTP nin özellikle son beş yıldır  topluma dikte ettiği ezberi bozmuş gerçeğin hiçte iddia ettikleri gibi olmadığını  açıklamalarıyla ortaya koymuşlardır.
Kaypak, güvenilmez, ihanet, arkadan hançerleme, iki yüzlülük, yalan ve dolan üzerine kurulmuş bir hak arama mücadelesi; karanlık odakların ve yabancı devletlerin maşası olmağa mahkûmdur. Zana’nın itiraf ettiği, “Erdoğan bu işi çözer!” gerçeğini bildikleri halde işi çözümsüzlüğe ve tarihinde hiç olmadığı kadar terörü tırmandırmaları, pkk ve güdümündekilerin güvenilir olmadıklarının delilidir. Yine Zana’nın itiraf ettiği gibi özgürlüklerin tarihte hiç olmadığı kadar genişlediği zamanda ayni Tayyib Erdoğan hükümetini Ergenekon lehine yıpratma siyaseti, Anayasa Referandumunda chp ve mhp ile ortak hareket, Barışa yaklaşıldığı bir anda Silvan Baskını ile şiddeti tırmandırmaları Pkk ve Siyasi uzantısının niyetlerinin hak aramanın ötesinde olduğunu göstermektedir.
Öyleyse neden Leyla Zana böyle bir açıklama yaptı? Pkk için artık yolun sonuna gelindiğinin anlaşılmış olması lazım. Barzani ve Talabani, uzun zamandır bastırıyor;”silahı bırak siyasetle işini hallet! Diye. Şu anda hem Talabani hem de Barzani Amerika’dan daha çok Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğu bir siyasi krizle karşı karşıya kalmış durumdadır. Pkk terörü ise, Türkiye’nin desteğinin önünde tek ve ciddi bir engeldir. Amerika Irak konusunda Türkiye’ye daha çok muhtaç durumdadır. Türkiye elindeki kozları Amerika’ya karşı masaya sürmeğe devam etmektedir. Terör konusunda Amerika’nın tam desteğini alan Türkiye kararlılıkla pkk ile mücadelesini sürdürmektedir. Silahlı iki adet İHA alım pazarlığı da yakın bir zamanda sonuçlanırsa Dağda hiçbir şans kalmayacağı açıktır. Şehirde Kçk örgütlenmesi hukuki çerçevede başarılı bir şekilde sürdürülmektedir.
Akla gelen ilk kuşku, sıkışan Örgüt,Zana ile zaman kazanmağa çalışmaktadır. Şartlar lehine döndüğün de de her zaman yaptığı gibi bölünmeden, özerklikten bahsetmeyeceğini kimse garanti edemez.
Ya da Leyla Zana’nın bu çıkışı Kandile bir eleştiridir. Zira Mademki diyor Zana; ayrılıkçı bir strateji terk edildi, birlikte yaşam stratejine dönüldü, o halde gençler neden ölüyor? Tamı tamamına ise şu noktaya parmak basıyor Zana;” Bence PKK da bugün bunu şöyle anlamalı: Bağımsız Kürdistan için o zaman ölenleri anlıyorum. Ama 1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin.”
 Bakalım bu eleştirisi Zana’nın başını Örgütle sıkıntıya sokacak mı? Osman Baydemir’in başına gelen onunda başına gelecekmi? Baydemir 2010 Kasımında ne demişti? “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur.” Bu eleştirisinden dolayı Kçk tarafından oluşturulan Halk Mahkemesinde yargılanmıştı Baydemir. Ve kısa zaman sonra u dönüşü yapmış ve etkinliğini yitirmiştir.
Bu nedenle de iktidar bu açıklamaya balıklama dalmadı. Zira birçok kez bu iki yüzlü tavır ve verilen sözlere sadakatsizlik nedeniyle ağızları yanmış ve tecrübe kazanmış olacaklar ki,”Zana’nın beyanatları olumlu ancak bunun arkadaşları tarafından da paylaşılması lazım” şeklinde tepki verdiler.
Gelelim Leyla Zana’nın verdiği mesajların satır aralarında ki ezber bozan cinsinden olan hususlara!
1-“ Çünkü Türkler ve Kürtler bir ailedir. Dünyada çatışma bölgelerine baktığımızda Filistin-İsrail sorununda olduğu gibi kültürel ve siyasi beklenti ile sosyal doku temelinde farklılıkların olduğunu görürsünüz. Farklı din ve inançların öne çıktığını görürsünüz. Bizde böyle bir durum asla olmadı. Her anlamda tarihi bir birliktelik var. Paylaşmışlık var. Bence en temel noktada İsrail-Filistin veya İsrail-İran eksenindeki çatışmaların aksine birbirini tamamen reddetme, yok olsun üzerine mücadele etme diye bir şey söz konusu değil. Türk-Kürt meselesinde böyle bir şey olamaz. Belki devlette eskiden tamamıyla Kürt kimliğini inkâr vardı, ama şimdi tamamen içine sindirilmese de bu durumun sürdüğünü söyleyemeyiz.”
Yani “Kürt Sorunu” bir Filistin sorunu değildir. Bir İrlanda sorunu hiç değildir. Türkler ve Kürtler Zana’nın dediği gibi “ayni ailenin” fertleridir. Sorun aile fertlerinden birine karşı haksızlık yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bu haksızlık giderilecek, gönül alınacak ve kardeşlik temelinde birlikte yaşam devam edecektir. Yine Zana’nın belirttiği gibi bu gün Kürt kimliği inkâr edilmiyor.
2-“ Bence PKK da bugün bunu şöyle anlamalı: Bağımsız Kürdistan için o zaman ölenleri anlıyorum. Ama 1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin.”
            Görmüş’ün  de Oslo Görüşmeleri ve Barış Protokolü ile ilgili olarak vurgu yaptığı ;”artık Dağa çıkış nedeni ve meşruiyeti  kalmamıştır” tespitini Zana daha geriye götürerek 1999 da  Bağımsızlık fikrinden “birlikte yaşam stratejisine” dönüşle  artık ölümlerin hiçbir izahının olmadığını ve pkk nın bunu  değerlendirmesi gerektiğini n altını çizerek sorgulamaktadır.
3-“ Sayın Celal Talabani ve Mesut Barzani çok önemli isimlerdir. Ama Türkiye, bir çözüm iradesi, somut bir plan ortaya koyarsa iki isim de Türkiye’nin peşinden gelecektir. Türk devleti devasa bir mekanizmadır.”
4-“ Akp deki Kürt milletvekilleri duyguda Kürt, düşüncede Kürt değildir. BDP’dekiler ise düşüncede Kürt, duyguda değil. İkisi de olaya yarım yarım bakıyor. Yani düşüncede Kürt değil demekle Ak Parti milletvekilleri Kürtlerin geleceğine dair bir şey beslemiyor, düşünmüyor. BDP’liler ise geleceği düşünüyor ama Kürtlerin duygusuna uzak olduğu için çok mekanik kalıyor.”…” BDP’deki eksikliğin hissedilmesi çok önemli. Yani sadece BDP’li arkadaşlar sokak gösterilerine destek. Kamera karşısında sert ve güçlü mesajlar ya da cenaze törenlerinde halkla bir araya gelmenin haricinde kameralardan uzak sofralarda da insanlarımızla bir araya gelmeli, ekmeği paylaşmayı öğrenmeli. Tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeğin ne olduğunu anlayabilmeyi, eşek sırtında eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi bilmeli. BDP’nin dikkat edeceği bir önemli husus da kapalı kapılar ardında olumlu, Kürtlere yönelik kameralar önünde ise bunun tam tersi olan gerilim dilinden vazgeçmeli. Yani içeride başka, dışarıda başka konuşmamalı. AK Partililer de Kürt olmanın duygusuna sahip olsa da düşüncesinin bakış açısı maalesef ticari bir havada. O bölgeyi bilen biri olarak kendi parti lideri yönetimini daha samimi ve açık bilgilendirse, söylemini güçlendirse sorunun çözümüne inanın daha samimi katkıda bulunur.”
            Katılmamak mümkün değil. Çok doğru tespitler. BDP Kürt halkı silahlı mücadeleye ne diyor diye halkına sormalıdır! Eski devletin Türklere sormadan Kürt inkârı politikası gibi pkk nında Kürt Halkına sormadan ve onayını almadan silahlı mücadeleyi sürdürmesi arasında hiçbir fark yoktur. Zana’nın Bdp  lilere getirdiği öz eleştiri Barış arzusu olanların  es geçeceği eleştiriler değildir.  Aydınların ve Medyanın,  Zana’nın açıklamalarını sahiplenmesi, barış ve demokrasi adına bir yükümlülüktür ve bu yükümlülük ancak Pkk ve BDP ye terörü terk etmeği ısrarla dikte etmekle yerine getirilecektir.
Karayılan’ın Özgürel’in  itirazına verdiği cevap her şeyi ortaya seriyor.
A.Ö.”Kürt meselesini en net şekilde ifade eden siyasi çözümün kapısını açan kişi Erdoğan, on sene zarfında epey mesafe alındığını da siz söylediniz.. Şimdi sorunu kullanıyor diyorsunuz..”

Karayılan;”Bize öyle geldi. O olay, yani Silvan hadisesi asıl bize zarar verdi. “ diyor.
Görüldüğü gibi Karayılan; yandaşlarının iddialarının aksine; Kürt Sorununa ilişkin siyasi çözümün kapısını açan kişinin Erdoğan olduğunu ve son 10 yılda çok önemli mesafeler alındığına dair yargıya itiraz etmiyor zaten bunu kendisinin de söylediği anlaşılıyor, resmen çamura yatıyor “bize öyle geldi” diyerek! Örgüt lideri düşünün ki “bana öyle geldi” diyerek uzlaşmacı ve barışçıl yolu terk ederek adamlarını silahlı çatışmaya sürüyor ve yüzlerce Kürt gencini harcıyor. Neden? Pkk nın 100 kişiyi geçmeyen Dağ Kadrosunun ikbali adına. Neden? Uluslar arası güçlerin etkisiyle.
A.Ö.”Son on senede atılan adımları nereye koyuyorsunuz, yok mu sayıyorsunuz? Hiç mesafe katedilmedi mi?”

               Karayılan;”Şimdi edildi. Onu da söylerim. Konuşabiliriz onu da. Eski nokta değil. Eskiden Kürt kelimesi bile yasaktı. Ama şimdi gelinen noktada artık çözüm için yeni bir karara gitmek gerekiyor. Bu yeni karar şimdi şöyle; siz de iyi takip ediyorsunuz, bir güç aramıza girdi. Aslında sivil toplum kuruluşudur. Orayı çok açmayayım. Açsam herhalde bazı çevreler rahatsız olabilir. Yani Oslo'dan bahsediyorum. Nihayetinde ilk önce İmralı'da, yani İmralı'dan önce de bazı devlet gidiş gelişleri oluyordu ama daha resmi çözüm için bir heyet halinde gidiş başladı. Aynı heyetin biraz aracı olmasıyla bizlerle de Oslo'da başladı. Yani gayet ciddi, karşılıklı saygının da olduğu ki bazı bölümlerde yansıdı zaten kamuoyuna.”
“Eskiden ‘Kürt’ kelimesi bile yasaktı!” güzel! Bu kadarda olsun bari! Fakat 1990 larda Kürdistan’da  Pkk ya destek veren  eşraf,aydın,stk mensubu vatandaşların faili meçhulü ile ‘terörle mücadele’ adı altında kural tanımaz  askeri ve örtülü müdahaleler karşısında; pkk adamlarını   sınır dışına  çektiğini ve ateşkes  kararlarını hatırladıkça; AKP iktidarı ile Kürt Meselesine Barışçıl ve Saygı ekseninde yaklaşan Yeni Devletin  bu siyasetini sabote edici eylemleri anlaşılır gibi değildir.  Leyla Zana’nın ve Karayılan’ın bu açıklamaları ile pkk güdümündeki yayın organları ısrarla Yeni Devletin (Akp İktidarı) Kürt Sorununa getirdiği iyileştirme ve özgürlükleri inkâr söylemi çürütülmüş, dayattığı ezber bozulmuştur.
 Birazda bu “hiçbir şey değişmedi!” yalanı; ezilmişliğin ve intikamcı tavrın verdiği bir haleti ruhi yeden kaynaklandığı da unutulmamalıdır. “Devlet değişmedi” diyeceksin ki yaptığın katliamlar, baskınlar, otobüs yakmalar, kundaklamalar, adam kaçırmalar, yol kesmeler vicdanları rahatsız etmesin denilmektedir. Hem Karayılan’ın hem de Zana’nın açıklamaları bu açıdan önemlidir. Yeni Devletle eski devlet arasındaki fark ilk kez ve önemli aktörler tarafından itiraf edilmektedir. Pkk yayın organlarını tercih eden bazı Kürt Müslümanların belki böylece gözleri açılabilir, yeni devletin eskisinden farklı olduğunu bir nebze görebilirler.
A.Ö.”Çözüm noktasına yaklaşılmış mıydı?”

              Karayılan;”Evet, çok yaklaşılmıştı. Yani biz hep yaklaştığımızı varsayarak ele aldık. Ama sonra devletin- hükümetin- bürokrasinin kararında gerçekte köklü bir değişikliğin olmadığını düşündüren hadiselerle karşılaştık. Çünkü aksi olsa çözüm olurdu. Çünkü çözüme çok yaklaşmıştık. Çözüm koşulları olgunlaşmıştı. Özellikle ben bu konuda samimiyetle söylüyorum; ben işin içindeyim. Yani her görüşmeyi, her şeyi harfi harfine, yakından takip ettim. Kendim bulunmadım ama birinci elden takip eden kişiyim.”
Madem ki Barışa çok yaklaşılmıştı ve barış isteniyordu da Örgüte;”aman dikkat edin,geri çekilin,ortalıkta dolaşmayın!” denmez miydi!?  Apo nun Kandil’e ilettiği mesajda “bu güne kadar en ileri ve gerçekçi çözüm protokolü” olarak tanımladığı Barış Planı Silvan Saldırısı ile sabote edilmiştir. Dağdan inişlerin başladığı gün üniformalı gösteri ile sabote edilen Kürt açılımı gibi. Bilerek ve bilinci olarak Apo’nun talimatına aykırı olarak Barış Protokolü sabote edildi. İyi ama neden? Akla tek neden geliyor, Kandil’deki lider kadronun ikbalinin ön plana çıkması ve pkk içinde yabancı servis parmağı!
Leyla Zana’nın; ezber bozan ” Bu işi isterse güçlü olan durdurur. O güç şimdiki hükümettir, Başbakan Erdoğan’dır. Bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu, inancımı hiçbir zaman yitirmedim”  açıklaması kendi partisinden de olumlu ve olumsuz tepkileri anında getirdi. Kandil Vesayetinin lideri Demirtaş bakın neler diyor Zana’ya ;” “Her kim ki ‘Başbakanın çözeceğinden umutluyum’ diyorsa kendini kandırır, sadece kendini aldatır. Başka kimseyi peşine takamaz olsa olsa bu saflık olur. Bu, bir AK Parti’li gibi düşünmektir. Başbakanın söylemleri eylemleri ortadadır. Hangi politikası bizde umut yaratabilir? Çözüm umudu Başbakanda değil, halktadır halkta!”
Erdoğan; Muhatapların ne denli güvenilemez olduğunu anlamıştır. Ve terörle hukuk ve demokrasi için de kesintisiz ve etkin mücadele stratejisi “b” planı olarak bu yüzden devrededir.  Geriye dönüş yani siyasi çözüm ancak Örgütün silah bırakmasıyla mümkündür. Hükümetin ağır topu Arınç ,Zana’nın “ev hapsi”  hatırlatmasına kesin bir dille;” “terör örgütünün tamamen silah bırakması halinde konuşulabilir” dedi. 
Dağda Karayılan olumlu mesajlar gönderirken ovada Gülten Kışanak’ın şu sözleri terör ve şiddetin üzerine benzin dökmekten farksızdır. Demirtaş’la birlikte katıldığı bir toplantıda üçbin kişiye hitabında ettiği söze bakın Kışanak’ın, "Eğer 90'lı yıllarda direnmeseydik boyun eğmiş olsaydık şimdi ne TRT Şeş ne de Kürtçe seçmeli ders olurdu. Eğer boyun eğseydik şimdi konuşulanların hiç biri konuşulmazdı. Kritik bir aşamaya geldik. Kazanmak üzereyiz. Kürt halkının kendi topraklarında özgürce yaşamasına az kaldı. Barışa, özgürlüğe kadar direnişimiz sürecek" dedi. Öyle anlaşılıyor ki maksatları üzüm yemek değil Bağcıdan dayak yemektir. BDP liler 1990 ların yani eski Devletin hukuk dışı yaklaşımı ve terörle mücadele yöntemlerini özlüyor ve istiyor gibi bir durum söz konusudur. Ki bu tedavisi çok zor vahim bir durumdur.Özellikle de Kürd Halkı için ciddi sorunlara yol açacak durum oluşturmasktadır.
Allah akıl fikir versin ve içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etmesin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası