Geçtiğimiz Pazar -8 Mayıs- günü Ankara’da, İHH Ankara Şubesinden
Orhan Demirel’in konuşmacı olarak katıldığı
‘Ümmetin Yetim Çocuğu Arakan’ konu başlıklı bir toplantı vardı.
Hür Beyan Hareketi’nin
düzenlediği konuşma saat 16.15’te Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.
Ardından Orhan Demirel, Arakan hakkında duymadığımız, görmediğimiz
şeyleri anlattı, aldığım notları şöyle:
 |
Arakan harita |
Yaklaşık
5 milyon Müslümanın yaşadığı Arakan, Bangladeş’in hemen yanında yeni
adı Myanmar eski adı Burma’ya bağlı bir bölge. Arakan da dâhil olmak
üzere Burma’da toplam 17 etnik topluluk bulunmakta. Arakanlılar 670’li
yıllara kadar Budist olarak yaşarlar. İslâmiyetle buraya gelen Arap
tüccarlar vesilesiyle tanışırlar. Sad Bin Ebu Vakkas’ın buraya geldiği
rivayet ediliyor. Kısa zaman sonra kitleler hâlinde Müslüman olurlar ve
1430’dan sonra İslâmiyet temelli, dili Farsça olan bir devlet kurarlar.
İngilizlerin Hindistan’a geldiği zamana kadar -1700’li yıllar- bu
devleti yaşatırlar.
II. Abdülhamit asker gönderir
Ticaret
için Hindistan’a gelen İngilizler Arakan’a da uğrarlar ve halklar
arasına nifak tohumu sokup Hindularla Müslümanları birbirleriyle kavga
edecek dereceye getirirler. Halkları düşman edip savaş koşullarını
hazırlayan İngilizler Bangladeş’e savaş açarlar. Çoğumuzun bu dönemde
dahi adını bilmediği Arakan’a II.Abdülhamit asker gönderir ve askerler
Müslümanlarla aynı saflarda düşmanla çarpışır. Savaş sonrasında tam
1947’ye kadar bölge İngilizlerin elinde kalır. Bu süreçte Keçin, Şahan,
Arakan gibi pek çok bölge bağımsızlık talep eder fakat İngilizler onları
toplayıp demokrasiye güvenmeleri, kavga etmemeleri, bağımsız da
olmamaları konusunda ikna eder. Burmalı Budistler hakem seçilir lakin
onlar da diktatör gibi davranırlar. Ellerinde fiziki imkânı olan
Budistler pek çok Müslümanı öldürür. Bir süre sonra Arakan’da Budistleri
yenilgiye götüren bir çatışma süreci başlar. Yükselen direnişten korkan
asker, 1962’de yönetime el koyar ve Arakan halkı için zaten kötü
durumda giden hayat ‘açlıktan ölmemek için mücadele’ye dönüşür.
 |
Bu kampta elli bin mülteci yaşıyor |
Arakan’a giriş çıkışlar yasak
 |
Açlıktan vefat eden dedenin son fotoğrafı belki de ilk |
Konuşma
boyunca anlattıklarını Cox’s Bazar kentindeki mülteci kamplarındaki
görüşmelerden derlemiş Demirel. “Asıl Arakan’da neler olduğunu
bilmiyoruz. Oradan kaçan milyonlar var. Onların anlattıklarıyla tahmin
etmeye çalışıyoruz. Hem asıl Arakan’a hem de mülteci kamplarına insani
kuruluşların, yardımların, bireylerin girmesi yasak. Tabi içeridekilerin
de dışarı çıkması.” demesi daha en başında dinleyicileri dehşete
düşürmeye yetti de arttı bile. Bahsini ettiği mülteci kampları ikisi
resmi ikisi gayri resmi olmak üzere toplam dört taneymiş. Arakan
bölgesine olduğu gibi buralar da dış dünyaya kapatılmış durumda.
Arakanlıları seven bir milletvekili aracılığıyla ve bazı şartlarla
girmişler kamplardan birine.
 |
Evin en önemli yerine asılan seccade |
Müslüman oldukları için zulüm görüyorlar
Bu
bilgilerden sonra Orhan Demirel, Budistlerin ve hükümetin sırf Müslüman
oldukları için Arakan halkına zulümlerini şiddetlendirerek devam
ettirdiğinin –özellikle 11 Eylül’den sonra- altını çizdi. Arakan’a giriş
çıkışların yasak olması; elektrik, telefon gibi iletişimi sağlayacak
vasıtaların içeri sokulamaması; içeridekilerin yanı sıra dışarıdakilerin
yani Bangladeş başta olmak üzere diğer ülkelere kaçan yaklaşık 1 milyon
mültecinin yaşam mücadelesinde bile bile ölüme terk edilmeleri zulmün
ne boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Tek istekleri vatandaş sayılmak
 |
Gülmeyen çocuklar |
Arakanlılar
şartların ağırlaşmasından dolayı bağımsızlık taleplerinden vazgeçmiş
durumdalar. Sadece ama sadece baskıların kaldırılmasını ve‘diğerleri
gibi’ vatandaş sayılmayı istiyorlar. Bölgelerinin adı ‘Budist Bölgesi’
olarak geçiyor ve resmi kayıtlarda kendilerine yer bulamıyorlar.
Özellikle AB ve BM, sonra da Çin uğraşıyor Arakanlılarla. Burma Hükümeti
de emperyalizme ortak oluyor. En basitinden kimlik renkleriyle bile
ayrım yapıyorlar. Askeri Burma yönetimi üç tip kimlik vermekte. Beyaz
kimlik kartları Arakanlılara veriliyor. Bu beyaz kimliğe sahip olan
Arakanlı Müslümanlar toplumun en alt sınıfı olarak görülüyorlar. Pek
çoğuna kimlik de verilmiyor, mültecilerin kimlikleri yok mesela. Bu
yüzden asgari düzeyde işleyen sağlık imkânlarından bile
yararlanamıyorlar. Bilerek kimliksiz bırakılan bu insanlar aynı
egemenler tarafından ‘kimliksiz dolaşmak’ suçundan hapislere atılıyor,
başka yerlere sürülüyor. Cezaevlerinin çoğu Arakanlılarla doldurulmuş
durumda ve Bangladeşlilerle farklı cezaevlerine konuyorlar. Müslümanlara
cezaevlerinde zorla domuz eti yediriliyor. Bir de diyelim ki bir ceza
sonucu ‘diğerlerine’ altı yıl olarak verilen hüküm, Arakanlılara 16 yıl
oluyor. Kendilerini savunma hakları yok ve karşı tarafın avukatı ‘asker’
olan insanlar.
 |
İçme suyu olarak biriktirilen yağmur |
Tavuklarına bile vergi veriyorlar
Bunların
yanı sıra öyle yasaklar uygulanıyor ki dinlerken insan hayretler içinde
kalıyor, hayal bile edemeyeceğimiz koşullarda milyonlarca Müslüman
kardeşimiz yaşıyor. Temel sorunu, tek besinleri pirinçler yetmezse
fazlasını rüşvet ödeyerek alabilmeleri ve evlerinde bulundurdukları
‘tavuğun’ bile vergisini vermek zorunda olmaları. Dışarıdan maddi
yardım, gıda yardımı alamıyorlar. İHH’nın 2006’dan bu yana ortak
kuruluşlarla yapmaya çalıştığı yardımlar güç bela ulaşıyormuş
kardeşlerimize.
Bir yandan açlıkla mücadele eden, var olma
direnişi gösteren Müslüman kardeşlerimiz diğer yandan gerek siyasi gerek
ideolojik dayatmalara karşı da var olma mücadelesi veriyorlar.
Arakanlıların ortaokuldan sonra okumaları yasak. Bu yasağı delip devam
edenler Müslüman oldukları için tıp, mühendislik fakültesi gibi yerlerde
okuyamıyorlar. Diğer bölümlerden mezun olanlara da iş verilmiyor. İş
verilecek olsa da başta BM olmak üzere diğer kurumlarda alçakça emeller
uğruna sadece Müslüman kızlar işe alınıyorlar, erkeklere iş yok. Askere
alınmıyorlar.
 |
Kampta bir mescit |
Camiler disko ya da ahıra çevriliyor
Din
eğitimi almaları, vermeleri yasak. Evlerde gizli gizli eğitim veriliyor
ve Hanefi fıkhı işleniyor. Tenekeden, ağaçtan kaplama mescitlerini yine
ağaçlarla, yapraklarla saklıyorlar. Ortaya çıkan camiler diskoya, ahıra
çevriliyor. Başörtüsü takmak da yasak. Tesettür algısı yozlaştırılmaya
çalışılıyor.
Evlenmelerine izin verilmiyor, güç bela, iki üç yılda
alınan izinle yapılan evliliklerde ise bir çocuktan fazlası yasaklanmış
durumda. Evlenmek için kızlar başlık parası veriyor. Hint kültürünün
etkisi denilebilir bu duruma fakat biraz daha bakıldığında bizde mevcut
‘mehir’ anlayışına karşı yozlaşmış bir anlayış olduğu görülüyor. Kültür
emperyalizmi diyebileceğimiz durum, cunta tarafından Budistlerin
getirilip Arakan topraklarına yerleştirilmesi, asıl toprak sahiplerinin
gönderilmesi karşısında her geçen gün artıyormuş. Üstelik orman
içerisinden getirilen Budistler ve hangi dinden olduğu belli olmayan
insanlar Arakan köylerine getirilip yerleştiriliyor, onlar da
Arakanlıları öldürüyorlarmış.
 |
Muson sonrası yıkılan evler |
Hacca gitmeleri yasak
Her
köylünün resmi çekiliyor, sayım yapılıyor, sürekli bir ‘tecrit’ hâlinde
yaşıyorlar. İçki içmek serbest ve bu yönde teşvik ediliyorlar. Hac
vazifelerini yapmaya izinle gidebiliyorlar ve bir kota söz konusu. Zaten
Arakanlılar Hacc’a gidemiyorlar, Bangladeşli Müslümanlar izin
alabiliyor sadece.
Tüm bu baskılar, zulümler onların güçlü
imanlarına, Allah’a daha da bağlanmalarına sebep olmuş diyor Orhan
Demirel. Beş yaş civarı pek çok çocuğun hafız olmasını da bu cihette
örnek olarak veriyor ve ekliyor: Zorunlu sahabe hayatı yaşıyor oradaki
insanlar. Arakan’ı ‘16-31 Mart, Yetim Haftası’ kapsamında ziyaret
ettiğini söyleyen Orhan Demirel, acil olarak tekrar gitmiş. Sebebi ise
yiyecek ‘haşlanmış pirinç’ bulamayıp açlıktan ölen 104 Müslüman
kardeşimiz.
 |
Yetim haftası ziyareti |
Yapılması gerekenler
İHH,
2006’dan bu yana gıda yardımı, yetimhaneler -70 TL’ye siz de katkıda
bulunabilirsiniz- mescitler, giyecek yardımı, içme kuyusu açmak gibi pek
çok yardım yapmış ve yapmaya da devam ediyor. İHH’ya destek olmanın
yanı sıra Arakan hakkında ne yapabiliriz sorusuna Orhan Demirel direkt
Arakanlı mültecilerin cevaplarını, taleplerini aktardı: “Mülteciler için
gıda programı yapılmalı. Bangladeş’in bu durumu artık kabul etmesi
yönünde resmi anlamda baskılar yapılmalıdır. Bangladeş hükümeti
dışarıdan gelen yardımları içeri sokmadığı gibi kendi hazinesine
geçirmektedir. Burma Hükümeti her alanda yasakları kaldırmalıdır.
Kamplarda yaşayan mültecilerin Arakan’a geri dönülebilmesi için baskılar
olmalı. Arakanlı Müslümanların ‘Müslüman’ kimlikleri tanınmalı, temel
haklar önündeki baskılar son bulmalıdır. Arakan, ulusal gözlemcilere,
medyaya ve diğer halklara açılmalıdır.”
 |
Evlendirilen gençler |
Hepimiz vebal altındayız
Yaklaşık
iki saat süren toplantıdan aklımda kalanlar, not aldıklarım Müslüman
kardeşlerimize karşı başta kendi vicdanımızı, sonra da toplumun
vicdanını sorgulatıyor. En basitinden Türkiye’nin Ortadoğu’dan gelen
mültecileri kabul etmemesi, dolayısıyla Arakanlılara kapıları kapatması
başkasının değil biz Müslüman halkın utancıdır. Son olarak da Orhan
Demirel’in kapanış cümlelerini alıntıladım: “Ben gittim, gördüm, vebal
altındayım. İnsanlara bunları anlatmam gerekiyor. Şimdi sizler
biliyorsunuz. Sizler de sorumlusunuz. Sizler de anlatın her yerde, bir
şeyler yapmaya çalışın, dua edin o kardeşlerimize.”
Tuğba Soylu vebal altında olduğu bilinciyle aktardı
Yorumlar
Yorum Gönder