Arakan'da Müslümanlar eziliyor 
 
Tuğba Soylu/Bu Dünya Bizim 

Arakan'da Müslümanlar eziliyor
Çoğumuzun bu dönemde dahi adını bilmediği Arakan'a II.Abdülhamit asker gönderir ve askerler Müslümanlarla aynı saflarda düşmanla çarpışır.
Güncelleme: 18:00, 10 Mayıs 2011 Salı
Geçtiğimiz Pazar -8 Mayıs- günü Ankara’da, İHH Ankara Şubesinden Orhan Demirel’in konuşmacı olarak katıldığı ‘Ümmetin Yetim Çocuğu Arakan’ konu başlıklı bir toplantı vardı. Hür Beyan Hareketi’nin düzenlediği konuşma saat 16.15’te Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Ardından Orhan Demirel, Arakan hakkında duymadığımız, görmediğimiz şeyleri anlattı, aldığım notları şöyle:
Arakan harita
Arakan harita
Yaklaşık 5 milyon Müslümanın yaşadığı Arakan, Bangladeş’in hemen yanında yeni adı Myanmar eski adı Burma’ya bağlı bir bölge. Arakan da dâhil olmak üzere Burma’da toplam 17 etnik topluluk bulunmakta. Arakanlılar 670’li yıllara kadar Budist olarak yaşarlar. İslâmiyetle buraya gelen Arap tüccarlar vesilesiyle tanışırlar. Sad Bin Ebu Vakkas’ın buraya geldiği rivayet ediliyor. Kısa zaman sonra kitleler hâlinde Müslüman olurlar ve 1430’dan sonra İslâmiyet temelli, dili Farsça olan bir devlet kurarlar. İngilizlerin Hindistan’a geldiği zamana kadar -1700’li yıllar- bu devleti yaşatırlar.
II. Abdülhamit asker gönderir
Ticaret için Hindistan’a gelen İngilizler Arakan’a da uğrarlar ve halklar arasına nifak tohumu sokup Hindularla Müslümanları birbirleriyle kavga edecek dereceye getirirler. Halkları düşman edip savaş koşullarını hazırlayan İngilizler Bangladeş’e savaş açarlar. Çoğumuzun bu dönemde dahi adını bilmediği Arakan’a II.Abdülhamit asker gönderir ve askerler Müslümanlarla aynı saflarda düşmanla çarpışır. Savaş sonrasında tam 1947’ye kadar bölge İngilizlerin elinde kalır. Bu süreçte Keçin, Şahan, Arakan gibi pek çok bölge bağımsızlık talep eder fakat İngilizler onları toplayıp demokrasiye güvenmeleri, kavga etmemeleri, bağımsız da olmamaları konusunda ikna eder. Burmalı Budistler hakem seçilir lakin onlar da diktatör gibi davranırlar. Ellerinde fiziki imkânı olan Budistler pek çok Müslümanı öldürür. Bir süre sonra Arakan’da Budistleri yenilgiye götüren bir çatışma süreci başlar. Yükselen direnişten korkan asker, 1962’de yönetime el koyar ve Arakan halkı için zaten kötü durumda giden hayat ‘açlıktan ölmemek için mücadele’ye dönüşür.
bu kampta elli bin mülteci yaşıyor, Arakan
Bu kampta elli bin mülteci yaşıyor
Arakan’a giriş çıkışlar yasak
açlıktan vefat eden dedenin son fotoğrafı belki de ilk
Açlıktan vefat eden dedenin son fotoğrafı belki de ilk
Konuşma boyunca anlattıklarını Cox’s Bazar kentindeki mülteci kamplarındaki görüşmelerden derlemiş Demirel. “Asıl Arakan’da neler olduğunu bilmiyoruz. Oradan kaçan milyonlar var. Onların anlattıklarıyla tahmin etmeye çalışıyoruz. Hem asıl Arakan’a hem de mülteci kamplarına insani kuruluşların, yardımların, bireylerin girmesi yasak. Tabi içeridekilerin de dışarı çıkması.” demesi daha en başında dinleyicileri dehşete düşürmeye yetti de arttı bile. Bahsini ettiği mülteci kampları ikisi resmi ikisi gayri resmi olmak üzere toplam dört taneymiş. Arakan bölgesine olduğu gibi buralar da dış dünyaya kapatılmış durumda. Arakanlıları seven bir milletvekili aracılığıyla ve bazı şartlarla girmişler kamplardan birine.
Evin en önemli yerine asılan seccade
Evin en önemli yerine asılan seccade
Müslüman oldukları için zulüm görüyorlar
Bu bilgilerden sonra Orhan Demirel, Budistlerin ve hükümetin sırf Müslüman oldukları için Arakan halkına zulümlerini şiddetlendirerek devam ettirdiğinin –özellikle 11 Eylül’den sonra- altını çizdi. Arakan’a giriş çıkışların yasak olması; elektrik, telefon gibi iletişimi sağlayacak vasıtaların içeri sokulamaması; içeridekilerin yanı sıra dışarıdakilerin yani Bangladeş başta olmak üzere diğer ülkelere kaçan yaklaşık 1 milyon mültecinin yaşam mücadelesinde bile bile ölüme terk edilmeleri zulmün ne boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Tek istekleri vatandaş sayılmak 
gülmeyen çocuklar
Gülmeyen çocuklar
Arakanlılar şartların ağırlaşmasından dolayı bağımsızlık taleplerinden vazgeçmiş durumdalar. Sadece ama sadece baskıların kaldırılmasını ve‘diğerleri gibi’ vatandaş sayılmayı istiyorlar. Bölgelerinin adı ‘Budist Bölgesi’ olarak geçiyor ve resmi kayıtlarda kendilerine yer bulamıyorlar. Özellikle AB ve BM, sonra da Çin uğraşıyor Arakanlılarla. Burma Hükümeti de emperyalizme ortak oluyor. En basitinden kimlik renkleriyle bile ayrım yapıyorlar. Askeri Burma yönetimi üç tip kimlik vermekte. Beyaz kimlik kartları Arakanlılara veriliyor. Bu beyaz kimliğe sahip olan Arakanlı Müslümanlar toplumun en alt sınıfı olarak görülüyorlar. Pek çoğuna kimlik de verilmiyor, mültecilerin kimlikleri yok mesela. Bu yüzden asgari düzeyde işleyen sağlık imkânlarından bile yararlanamıyorlar. Bilerek kimliksiz bırakılan bu insanlar aynı egemenler tarafından ‘kimliksiz dolaşmak’ suçundan hapislere atılıyor, başka yerlere sürülüyor. Cezaevlerinin çoğu Arakanlılarla doldurulmuş durumda ve Bangladeşlilerle farklı cezaevlerine konuyorlar. Müslümanlara cezaevlerinde zorla domuz eti yediriliyor. Bir de diyelim ki bir ceza sonucu ‘diğerlerine’ altı yıl olarak verilen hüküm, Arakanlılara 16 yıl oluyor. Kendilerini savunma hakları yok ve karşı tarafın avukatı ‘asker’ olan insanlar.
içme suyu olarak biriktirilen yağmur
İçme suyu olarak biriktirilen yağmur
Tavuklarına bile vergi veriyorlar
Bunların yanı sıra öyle yasaklar uygulanıyor ki dinlerken insan hayretler içinde kalıyor, hayal bile edemeyeceğimiz koşullarda milyonlarca Müslüman kardeşimiz yaşıyor. Temel sorunu, tek besinleri pirinçler yetmezse fazlasını rüşvet ödeyerek alabilmeleri ve evlerinde bulundurdukları ‘tavuğun’ bile vergisini vermek zorunda olmaları. Dışarıdan maddi yardım, gıda yardımı alamıyorlar. İHH’nın 2006’dan bu yana ortak kuruluşlarla yapmaya çalıştığı yardımlar güç bela ulaşıyormuş kardeşlerimize.
Bir yandan açlıkla mücadele eden, var olma direnişi gösteren Müslüman kardeşlerimiz diğer yandan gerek siyasi gerek ideolojik dayatmalara karşı da var olma mücadelesi veriyorlar. Arakanlıların ortaokuldan sonra okumaları yasak. Bu yasağı delip devam edenler Müslüman oldukları için tıp, mühendislik fakültesi gibi yerlerde okuyamıyorlar. Diğer bölümlerden mezun olanlara da iş verilmiyor. İş verilecek olsa da başta BM olmak üzere diğer kurumlarda alçakça emeller uğruna sadece Müslüman kızlar işe alınıyorlar, erkeklere iş yok. Askere alınmıyorlar.
kampta bir mescit
Kampta bir mescit
Camiler disko ya da ahıra çevriliyor 
Din eğitimi almaları, vermeleri yasak. Evlerde gizli gizli eğitim veriliyor ve Hanefi fıkhı işleniyor. Tenekeden, ağaçtan kaplama mescitlerini yine ağaçlarla, yapraklarla saklıyorlar. Ortaya çıkan camiler diskoya, ahıra çevriliyor. Başörtüsü takmak da yasak. Tesettür algısı yozlaştırılmaya çalışılıyor.
Evlenmelerine izin verilmiyor, güç bela, iki üç yılda alınan izinle yapılan evliliklerde ise bir çocuktan fazlası yasaklanmış durumda. Evlenmek için kızlar başlık parası veriyor. Hint kültürünün etkisi denilebilir bu duruma fakat biraz daha bakıldığında bizde mevcut ‘mehir’ anlayışına karşı yozlaşmış bir anlayış olduğu görülüyor. Kültür emperyalizmi diyebileceğimiz durum, cunta tarafından Budistlerin getirilip Arakan topraklarına yerleştirilmesi, asıl toprak sahiplerinin gönderilmesi karşısında her geçen gün artıyormuş. Üstelik orman içerisinden getirilen Budistler ve hangi dinden olduğu belli olmayan insanlar Arakan köylerine getirilip yerleştiriliyor, onlar da Arakanlıları öldürüyorlarmış.
muson sonrası yıkılan evler
Muson sonrası yıkılan evler
Hacca gitmeleri yasak
Her köylünün resmi çekiliyor, sayım yapılıyor, sürekli bir ‘tecrit’ hâlinde yaşıyorlar. İçki içmek serbest ve bu yönde teşvik ediliyorlar. Hac vazifelerini yapmaya izinle gidebiliyorlar ve bir kota söz konusu. Zaten Arakanlılar Hacc’a gidemiyorlar, Bangladeşli Müslümanlar izin alabiliyor sadece.
Tüm bu baskılar, zulümler onların güçlü imanlarına, Allah’a daha da bağlanmalarına sebep olmuş diyor Orhan Demirel. Beş yaş civarı pek çok çocuğun hafız olmasını da bu cihette örnek olarak veriyor ve ekliyor: Zorunlu sahabe hayatı yaşıyor oradaki insanlar. Arakan’ı ‘16-31 Mart, Yetim Haftası’ kapsamında ziyaret ettiğini söyleyen Orhan Demirel, acil olarak tekrar gitmiş. Sebebi ise yiyecek ‘haşlanmış pirinç’ bulamayıp açlıktan ölen 104 Müslüman kardeşimiz.
Yetim haftası ziyareti
Yetim haftası ziyareti
Yapılması gerekenler 
İHH, 2006’dan bu yana gıda yardımı, yetimhaneler -70 TL’ye siz de katkıda bulunabilirsiniz- mescitler, giyecek yardımı, içme kuyusu açmak gibi pek çok yardım yapmış ve yapmaya da devam ediyor. İHH’ya destek olmanın yanı sıra Arakan hakkında ne yapabiliriz sorusuna Orhan Demirel direkt Arakanlı mültecilerin cevaplarını, taleplerini aktardı: “Mülteciler için gıda programı yapılmalı. Bangladeş’in bu durumu artık kabul etmesi yönünde resmi anlamda baskılar yapılmalıdır. Bangladeş hükümeti dışarıdan gelen yardımları içeri sokmadığı gibi kendi hazinesine geçirmektedir. Burma Hükümeti her alanda yasakları kaldırmalıdır. Kamplarda yaşayan mültecilerin Arakan’a geri dönülebilmesi için baskılar olmalı. Arakanlı Müslümanların ‘Müslüman’ kimlikleri tanınmalı, temel haklar önündeki baskılar son bulmalıdır. Arakan, ulusal gözlemcilere, medyaya ve diğer halklara açılmalıdır.”
evlendirilen gençler
Evlendirilen gençler
Hepimiz vebal altındayız
Yaklaşık iki saat süren toplantıdan aklımda kalanlar, not aldıklarım Müslüman kardeşlerimize karşı başta kendi vicdanımızı, sonra da toplumun vicdanını sorgulatıyor. En basitinden Türkiye’nin Ortadoğu’dan gelen mültecileri kabul etmemesi, dolayısıyla Arakanlılara kapıları kapatması başkasının değil biz Müslüman halkın utancıdır. Son olarak da Orhan Demirel’in kapanış cümlelerini alıntıladım: “Ben gittim, gördüm, vebal altındayım. İnsanlara bunları anlatmam gerekiyor. Şimdi sizler biliyorsunuz. Sizler de sorumlusunuz. Sizler de anlatın her yerde, bir şeyler yapmaya çalışın, dua edin o kardeşlerimize.”


Tuğba Soylu vebal altında olduğu bilinciyle aktardı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası