“Halife İnsan;Kimin Halefi” Yazımızla  İlgili Açıklamalar ve Ahmed Kalkan’ın İthamlarına Cevap.
Atilla Morçol/Konya;15.08.2011

Size’de Selam olsun  Sevgili Ahmed Kalkan  Bey. Beni haksız yere üzmüş olsanızda  Emeğinize ve hassasiyetinize öncelikle teşekkür ediyorum.Zira  emeğe saygı Allah’a saygıdır. Allah için sarfedilen her emek, hoşumuza gitsede gitmesede  takdire şayandır.   Rabbim ecrinizi  ziyadesiyle versin. Bilerek ve bilmiyerek işlediğiniz,işlediğimiz günahları bağışlasın. Kalplerde olanı ve kişinin halini ve meramını hakkıyla ancak Allah bilir. Göz,kulak  ve akıl  çoğu kez  yanılır. Tıpkı sizin  bundan önceki  yazdığınız yazıyı “okumamış olamazsınız” diyerek zanda bulunmanız gibi. Ama gerçektende o yazınızı okuma fırsatım olmamıştı. O nedenle zandan kaçının diyor Rabbimiz. Zannın çoğu yalandır. Bunun ahlaka yansıması ise  gerekli araştırmayı yapmadan,emin olmadan ve muhatabınız  hiçbir yoruma mahal vermeyecek derecede açık ve seçik olarak, açık ve kesin naslara, bilgi ve hüccete  aykırı  bir söz ve davranışta bulunmadığı sürece ona; “sen Allah’a iftira ediyorsun” denmez denemez. Hele hele böyle bir itham bir mü’mine  kamu önünde yapılmaz. İslamın, Resulullah’ın  bize öğrettiği edep ve adab  bu değil. Böylesi bir davranış aynı nzamanda  takdir edersinizki kendi kendini Allah’ın savcısı,hakimi tayin etmek olurki bu da büyük bir zulümdür. Allah peygamberine bile böyle bir yetki ve makam vermemiştir. Biz Resulullah’ın  insanları itham ettiğini,tekfir ettiğini,aşağıladığını, tahkir ettiğini hiç görmedik! Ama  tekfir edenleri  isabet etmedikleri takdirde ne duruma düştüklerine dair uyarıcı engelleyici rivayetlerini biliyoruz. Diyeceksinizki “sizi tekfir etmedimki!”  Bir o kalmıştı yani.Allah’a iftira cürmü ile (Ki  bu gerek klasik  müşriklerin ve gerekse ehli  kitabın  Allah’a iftira ile  şirke düştükleri malumdur.) Allah’a iftira ile küfür arasında  ne var doğrusu bilmiyorum!? Sayın Ahmed Kalkan bu üslub  problemlidir! Bu uslubun ne sahibine faydası vardır nede müslümanlara yararı dokunur. Olsa olsa   ateşli ve sığ bilgilere sahip genç müslümanların, biribirini hoyratça  tekfir ithamında bulunduğu bir bataklığı büyütür. Özür diliyorum lakin bu eleştiriyi yapmalıydım. Ben yazımın hiçbir yerinde insan “tanrıdır”  iddiasında buklunmadımki “halef ve selef “  ten kıyasla  bu manaya gelecek  çıkarımlarda bulunuyorsunuz.  Yazının başlığına  takılıp kalmanında  bir manası yok!  Başlıklar  Altındaki yazıya göre tefsir edilir. Sizde bu yazıda “ Allahın Halifesi” ile ilgili olarak;” insanın kimin halefi olduğu konusu yazının ancak satır aralarında birkaç cümleyle geçiştirilmiş, “ diyorsunuz. Belli ki beklentiniz (Bende şimdi zanda bulunacağım )  Vahiy dışı laflar etmem! Böylemi demem lazım! Hayır buda yanlış sizin uslubunuzda doğru değil Sevgili Ahmed Kalkan! Savcı edasıyla ki,  Savcı iddia makamıdır. Sanığın baştan suçlu olduğunu kabul eder ve en küçük  delille dahi sanığın suçlu olduğunu  kırk dereden su getirerek,yalan yanlış tevillerle  ıspata çalışır ve idamını  yada fiiline göre en ağır cezayı önerir ve bunun için çaba sarf eder. Savcıların Görevi de budur. Size ne oluyor Allah aşkına!? Bu ne istek ve arzu böyle!? İtham etmede,yargılamada,ötekileştirmede,mahkum etmede savcı  edasıyla bu iştiyak neden? Böyle bir görevi ve hakkı nerden alıyorsunuz? Bu yaptınızın bir tebliğ,davet, ma’rufu tavsiye, münkerden de sakındırma  olduğunumu zannediyorsunuz!? Bunu bilmiyor olamazsınız. Bu Allah’ın hakkı ve yetkisinde olan bir şeydir. Allah itham eder,yargılar,hükmünü verir. Allah  Allah olduğu halde  itham etmeden ve  suçlayıb hükmünü vermeden önce  savunma istiyor iblisten. Siz mü’min bir kardeşinizden  “savunma” dahi istemeden ki buna da hakkınız yok,  itham edip hüküm  veriyorsunuz:Allaha iftira! Esef verici bir durum doğrusu. Ancak Allah itham eder,yargılar ve mahkum eder.  Aksi durum haddi aşarak Allah’tan rol çalmak olur. Tekfirci bir tavır ve uslüb! Peygamberler ve onlara tabi olan  Mü’minler, ancak güzeli,marufu gözeterek,hikmetle Davette bulunur, hata ve eksiklikleri  hikmetle güzel bir şekilde,rencide etmeden  muhatabına iletir. Yetki ve sınırı ancak budur. Helede meramlar  satırlara tam olarak  aktarılamıyorsa, bir söz yada bir yazı ile insanları mahkum etmekte takdir edersinizki   hakkaniyete sığmaz. Zulum olur. Allah’a iftiradan yaradanıma sığınırım. Fakat bir mü’mine “ Allah’a iftira”  atıyorsun  diyerek iftira etmek ; Velevki Allah’a  bilmeyerek  iftira kabilinden bir cürümden daha beter  bir cürüm olduğunu bilmeniz gerekir. Yani Kul hakkı ve iftira! Asıl sizin  önce benden özür dileyib sonrada Allah’tan  af dilemeniz gerekir. Alim olan, şanı yüce  Allah’tır.Üstünlük taqwa iledir.  Kul ; eksiklikle,hatayla,yanlışlıkla maluldür.  Bu yüzden de Vahyin aydınlınlığında ve rehberliğinde Hakkı  tavsiyeleşme mecburiyetimiz söz konusudur. Ötekileştirmeden, mahkum ve mahcup etmeden, suizanda bulunmadan. Hemen burada belirteyim ki sade bir dil kullanıyorum. Kuran Mektebine aşinalığı olan herkes;  burada Süre i Asr’a atıf yaptığımı anlar. Bu nedenlede çoğunlukla  yazılarımda  süre ve  ayeti celile  belirtmiyorum. Kur’an dan delil  göstermiyorsunuz diyorsunuz ya ,Arife tarif gerekmez yani!Yoğurd   yememe de karışmayın  bari!
Yine gecikmeden  belirtmeliyim ki  “Halife İnsan; Kimin Halefi?” başlıklı yazı birbuçuk  yıl önce  “Mahruman ve Mustazafin.blogspot.com” adresindeki Blog’umda 2010 Yılının  Şubat Ayında neşrettiğim bir yazıdır. Yani Zatı alinize  cevap olsun diye kaleme alınmamış ve bu nedenle Fikribeyan’da yayınlanmamıştır. Son yazınızı, Konya’ya ailecek göç etmemizin zahmetli telaşası ve  getirdiği yoğunluk nedeniyle  okuma fırsatı bulamamıştım.  Zaten bu nedenlede mutad   yazılarıma ara vermemek için,   hazır bir yazıyı  gözden geçirerek (Sözkonusu bu yazıyı) Fikribeyan’a gönderdim.
Halife kavramına  verdiğiniz  manaya tamamen katılıyorum. Halef selef manasını  içermektedir. Ancak  bir muvahhid eşitler arası bir halef selefi asla kasdetmez bu  kavramla.  Bu nedenlede  Kavram Tefsirinizden alıntı yaptım. Yazımın  konusu “Allah’ın Halifesi” tanımlamasının açıklaması değil, İnsan’ın mahiyeti üzerinde bir ufuk turu yapma amacına yöneliktir.Bunu sizde fark etmişsiniz ki;“  Yazınızın başlığı “Halife İnsan: Kimin Halefi?” olduğu halde, insanın kimin halefi olduğu konusu yazının ancak satır aralarında birkaç cümleyle geçiştirilmiş, başlıkla ilgisi olmayan hususlar uzun uzadıya anlatılmış.” Diyorsunuz. Ayrıntıya değil maksada,esasa yönelmek daha doğru olurdu.
Sizde  Eleştiri yazınızın ilerleyen bölümlerinde,insanın mahiyeti ile ilgili  şu tespiti yapıyorsunuz; Arz üzerindeki bütün güçler, bütün tabiat yasaları insana boyun eğmiş ve insan, bunları kendi yararına kullanmak kabiliyetinde yaratılmıştır. Yeryüzündeki diğer yaratıklar insana boyun eğdirilmiştir. İnsan, dünya üzerindeki canlıların hiçbirinin yapamayacağı işleri yapmaktadır; bu özellikleri, insanın halife olarak yaratılmasından dolayıdır.” Bunun ne olağandışı manalar içerdiğini birazcık tefekkür ediniz. Buna Melekler bile taaccüb ettiler. Basit bir şey değildir.  Bu sıfatlar; Arz üzerinde bütün güçlerin,tabiat yasalarının,bütün yaratıkların, İnsana boyun eğmesi ve hiçbir canlının yapamayacağı  işleri yapacak şekilde yaratılması;olağan üstü ve özel bir durumdur ve insanın  halifeliğinin  gereği ve yaratılmışın  en şereflisi olduğunu gösterir. Hadi diyelim meleklerden sonra(!)  Burada bir olağanüstü durum varki Melekler hayretle Rablerine “itirazda”  bulunuyorlar.Ve Allah’ta  “sizin bilmediğinizi Ben bilirim!”  buyurarak onları uyarıyor. İkincisi  neden Rabbimiz meleklere “Ademe secde edin”  buyuruyor? Demekki bir üstünlük sözkonusu. İblis “ben ondan üstünüm!” diyerek itiraz ediyor. Vahyin bu anlatımlarından  Adem meleklerden  daha faziletli,şerefli ve üstün  yaratılmıştır. Bu durum  sadece Adem as münasır bir üstünlük değil diyorum . Ademin üstünlüğünün sebebi maddi/ moral tüm donanımları, daha sonra O’nun sülbünden yaratılmış Ademevladı/Beşer  içinde söz konusudur. Fakat bir farkla; Adem peygamber olarak yaratılmıştır. Evladları ise beşerdir. Lakin  beşer olan insan İradesini; Babaları Adem as gibi  Rabbine kulluk bilincine konuşlandırabilirse, yani iradesini Rabbinin  rızasına uygun kullanırsa  Adem gibi olur. Yani; beşer,  Ademin varisi olabilme iradesini gösterirse İnsan olur yani Adem. Beşer Adem gibi olabilme istidadı ile yaratılmıştır. Kur’anda bununla ilgili anlatımlar  malumunuzdur. İnsanın Halifeliği de buradan gelmektedir.
Bir diğer husus ta; Allah cc Yeryüzünde  düşmanlarını  Mü’minlerin eliyle de  cezalandırmak (Bkz. Tevbe 15)  kullarını yine mü’minlerin eliyle de nimetlendirmeyi dilemektedir.(Bkz. İnfak Ayetleri) Oysa Rabbimiz kimseye bu  vazifeyi vermeyebilirdi  ve düşmanlarını  bizzat kendisi cezalandıracağı gibi  kullarını  mü’minlerin sadakası olmadan da rızıklandırırdı/rızıklandırıyorda. Allah Halife olarak yarattığı İnsanı  bu konudada yetkilendirmiş/görevlendirmiştir. Bu hususiyetler  ne meleklerde vardır nede diğer canlılarda.
Bu kadar donanımlı, vasıflı,liyakatlı, üstün,şerefli  olarak yaratılan insan, gerek nefsinin arzularına karşı ve gerekse şeytanın iğvalarına karşı zayıftır ve bu zayıflığına karşılık Rabbimiz tarafından  sürekli uyarılmaktadır. Adem ve Eşine; “ben sizi uyarmamışmıydım ki iblis apacık düşmanınızdır !”  bu manada adeta İlahi  bir sitemdir.
“Ama, yazınızdan bana cevap verdiğiniz gibi bir şey kesinlikle anlaşılmıyor.”
diyorsunuz. Yukarıda da belirttiğim gibi bu yazı Size cavap olarak yazılmış bir yazı değil Sevgili Ahmed Kalkan . Buna ilişkin (Sizin de tespit ettiğiniz gibi) hiçbir ima dahi  yoktur yazımda. Bahsettiğim sebple olamazdı da!  Diğer bir husus; biz Sizi müfessir olarak görüyoruz. Kur’an Talebesi olmak, müfessir olmaktan daha az bir  paye değildir sonuç olarak. Başta tüm peygamberler Allahın selamı üzerlerine olsun  ve bütün salih kullar; Kur’an/Vahiy Talebesidir. Alim olan Allah’tır.  Ne ki  Allah’ın Elçileri Vahye direk muhatap olmaları nedeniyle özel bir yere sahiptirler.
   “Kur’an Ademle ilgili olarak ve Ademin Evlatları hakkında; 1- İnsan;'Eşref-i mahlukat’tır 2- İnsan;'Allah’ın halifesi’dir 3- İnsan;'Özgür irade sahibi’dir buyurur. “  tanımlamalarıyla ilgili itham ve aşağılayıcı yaklaşımınıza gelince;

            “Kur’an ……. Buyurur.” Derken; Vahyin,  Adem, beşer,insanla ilgili  anlatımlarından; “insan eşrefi mahlukattır.” “İnsan Allahın halifesidir.” “İnsan özgür irade sahibidir”  sonuçları çıkar, manasınadır. Azıcık bir hüsnüzan sahibi olsaydınız “Atilla Bey eli kalem tutan bir arkadaş o kadarınıda bilmiyor olamaz canım!” deyib geçmeniz gerekirdi. Halada içinizde  bir şüphe kaldıysa da açıp telefonu “ya kardeşim bu nedir, bu cümleler ayetmidir,öylemi zannediyorsun ?” diye  sorabilirdiniz! Bu  8-10 sayfalık itham yazısı yazmaktan çoook kolay bir yol olurdu. Ve ilim sahibine de yakışan olurdu.
            Uluorta ve nezaket sınırlarını aşarak, kaba bir şekilde itham ederek, bu tanımlama ve tabirleri “Ayet zannediyorsunuz” diyorsunuz. Ve hem itham ediyorsunuz hem yargılayıp mahkum ediyorsunuz ve ne yapacağımı da “tevbe et” diyerek dikte ediyorsunuz. Daha savunma hakkımı bile kullandırmadan!!! Birde bak savunma falan yapma “ mugalata” yapmış olursun diyerek; enginizasyon mahkemeleri yargılamalarını hatırlatan traji komiklik örneği sergiliyorsunuz. Tipik  bir yargısız infaz yani! Kendinize gelin lütfen. Bu ne şiddetli hevaya kapılıp gitmek böyle? Bu kadarda  olmaz yani! Tam bir “beyaz türk” tavrı. Bu yaptığınıza da “beyaz müslümanlık” mı demeli yoksa? Her şeyi biz biliriz  kimsenin bir şey bildiği yok anlayışı!.İlmin verdiği kibirden Rabbe sığınmak gerek. Bu tanımlamaları “ayet” zannedip zannetmediğimi  öğrenmek için  bu ağır ithamları yapmadan önce benimle çook kolay iletişime (email, gsm, face) geçip;”Atilla bey bu yazınızdan böyle anlıyorum, bu tabirleri ayetmi zannediyorsunuz,yanılıyormuyum,ne dersiniz” diyerek; nezaketli,olgun, mü’mince tavır ve örneklik gösterebilirdiniz. Çokmu zordu bu. Yada  böyle  bir davranıştaki erdemi, olgunluğu, kemalatı  göremedizmi? Bu fırsatı zayi ettiniz.  Biz yinede üçüncü kişiler için  açıklamalarımıza devam edelim. Buradaki husus; yukarıdaki izahlara ilaveten  bir anlatım tarzı olarak; “Kur’an Ademle ilgili olarak ve Ademin Evlatları hakkında; 1- İnsan;'Eşref-i mahlukat’tır 2- İnsan;'Allah’ın halifesi’dir 3- İnsan;'Özgür irade sahibi’dir buyurur.” diyorumki  bir diğer  ifade tarzı ile;Vahiy insanı çok şerefli bir makama oturtur,Halife olarak paye verir, özgür irade sahibi olduğunu  belirtir  de denebilirdi. Buradan  Morçol hakkında hemencecik(!)  bu cümlelerin “ayet olduğunu zannediyor” “Allah’a iftira ediyor” yada “Allah’ın Halifesi” “İnsan  özgür irade sahibirdir”  “eşrefi mahlukat” tabirlerinin Kur’anda dahi geçmediğini bilmiyor manasına gelecek açık kapalı imalarınızı,ithamlarınızı öncelikle şahsınız adına  üzüntüyle karşıladığımı belirtmek isterim.   Sırasıyla bunları ele alalım.
            “Eşrefi Mahlukat” konusu:İnsanın; yaratılmışın en şerefli ve üstünü olmasına delili; Allah’ın cc Meleklere Adem’e secde  etmesini emretmiş olmasıdır. Ve Rabbimizin Ademevladına üstün ilgi ve büyük alakasını  hiç kesmemiş olmasıdır. İnsanlık tarihi boyunda Ademevladına sürekli elçiler  göndermiştir. Şu cümlenizle insanın eşrefi mahlukat olduğunu bizzat söylüyorsunuz zaten! ”Arz üzerindeki bütün güçler, bütün tabiat yasaları insana boyun eğmiş ve insan, bunları kendi yararına kullanmak kabiliyetinde yaratılmıştır. Yeryüzündeki diğer yaratıklar insana boyun eğdirilmiştir. İnsan, dünya üzerindeki canlıların hiçbirinin yapamayacağı işleri yapmaktadır; bu özellikleri, insanın halife olarak yaratılmasından dolayıdır.”    Buna ilave olarak  Meleklerin Adem’e secdesi ve “İsimler”  konusundaki üstünlüğünüde hatırlatırım. Bütün bu açıklamalar, insanın  mahlukatın eşrefi,şereflisi olduğunu göstermektedir. İtirazınız bu şerefi taşıyamayanlar içinse size elbetteki buna katılırım. Ama  insanlığını taşıma liyakati gösteremeyenler nedeniyle azda olsa  yaradılış hikmetine uygun bir  hayat süren ve Ademin Varisi olabilmiş Peygamberlerin ve  Muqarreblerin ve Rahmaniyyun gibi muvahhidler İnsanlığı temsil etmektedir. Cahiller,fasık ve facirler, keferi fecere insanlıktan,insaniyetten düşmüş atıklardır. İnsan  yaratılış hikmetinin şuurunda  Rabbine yönelmesi durumunda  meleklerden de üstün bir konuma gelebilir. Ademe secde ettirilmelerinin temelinde  bu hususun olduğunu düşünüyorum.Allahu alem. Ama insan için Allah’ın  muradı böyle bir şerefli makamdır. Lakin bu şerefli mevkii taşıyamayan insan elbetteki  bu makamları kaybeder ve esfele safiliyne iner. Ama bu durum yani “dört ayaklı hayvanlar”  “esfele safiliyn” gibi olumsuzluklar İnsan için layık görülmüş,murad edilmiş  değildir. Beşer (özellikle beşer. İnsan Ademden sonra beşer olarak yaratılır, Ademin varisi olma iradesini ortaya koyduğunda İnsan olur)  bunu Allahın muradı hilafına  kendi eliyle hazırladığı ve seçtiği bir sonuçtur. Yani İnsan tertemiz ve üstün fıtratının gereği bir irade ortaya koyamayınca kendi eliyle kazandığı kötü durumdur. Yoksa Allah tekraren belirtelim ki  insanı “ahseni taqvim” olarak yaratmıştır ve bu haliyle insan meleklerden de üstündür.  Yinede delil diyorsanız;
1-      Allah Ademi  balçıktan yarattı ve ruhundan üfledi.(Hicr 29)
2-      Allah Meleklere Ademe saygı ve tazimde bulunmalarını buyurmuştur. (Baqara 34; A’raf 11; Rad 11-23; Hicr 29; İsra 61; Kyf 50; Ta Ha  116; Sad 73)
3-      İsimleri Melekler bilemedi Adem tek tek söyledi. (Baqara 31,32,33)
Netice olarak  Halife olma liyakatını koruyabilen  ve  Birre ulaşan insan  İnsanı kamildir . Eşrefi mahlukat da denilebilir ki meleklerden de üstündür. Zira  çok çetin bir denenme ile bu makamı kazanmıştır. En doğruyu Allah bilir.
            Allah İnsanı Halife olarak yarattı konusu: Evet doğru söylüyorsunuz. Halife kavramının etimolojisinden hareketle ve tevil yoluyla  kısmi de olsa “Allahın Halifesi” tanımlamasında “sorun” olduğu anlaşılmaktadır. Halef selef ilişkisini çağrıştırdığı söylenebilir. Bu tabiri kullanırken; iki benzer  ve denk  varlık arasındaki ilişkiyiçağrıştıran  bir  halef selef ilişkisini kesinlikle aklımdan dahi  geçmemiştir. Hüsnü zan gösterib,”Atilla Morçol bu kadarda absürd bir düşünceye sahib olamaz canım!” demeniz ilim sahibinden beklenen bir olgunluk olurdu. Lakin Allahın insanı Halife olarak yarattığı Vahiyle sabittir.(Baqara 30) İnsan Allah’ın Halifesi değilde  şeytanın halifesimidir? Elbetteki yeryüzündeki ve kainattaki  herşey için Allah’ındır dediğimiz gibi Allah’ın Halifesidir de denebilir. Tekrar  ifade edeyim, yazımın  amacı “halife” kavramına açıklık getirmek değil, İnsanı  tanımaktır. Ki bu giriş paragrafında izah edilmiştir.  Dolayısıyla  “Allah’ın Halifesi” tanımlamasını  mercek altına alarak; sanki Halife kavramını işliyormuşum gibi  “Allah’ın Halifesi” tanımlamasını esas alarak  ve maksadımızı da dikkate almadan (Ameller niyetlere göredir) “Allah’a iftira” “Tevhid dışı” lıkla  suçlamanız dikkat çekicidir. Allah’a iftira etmekten  merhametli yüce Rabbime sığınırım. Değil bir mü’minin her hangibir kimsenin dahi  böyle bir  zulme düşmesi, yüreğimizi parçalar.
            Hele şu suçlamalarınız;”Ama sizin Kur’an’da olmayan bir sözü “Kur’an şöyle buyuruyor” demeye hakkınız kesinlikle yok. Hiçbir mü’min Kur’an’da olmayan bir sözü Kur’an’a nispet ederek büyük günah işleyemez. Kur’an birçok âyette Allah’a karşı yalan uyduranlara (iftira edenlere) en büyük zâlim diyor…. suçlamanın ötesinde  “tamam hapı yuttun bu söz seni cehenneme mahkum eder” tavrınız, talibanizmi ve neo selefizmi çağrıştırmaktadır. Ki bu akımların müntesiblerinin; Irakta,pakistanda,Hindistan ve Afganistanda  Allah’a bağlılıklarını  masum,sivil, müslüman, yaşlı,kadın,çocuk demeden  sırf “şöyle dedi,böyle düşündü” diyerek  ve “şiidir,sufidir”  gerekçesiyle  mescidlerde, ziyaretgahlarda toplu katliamlarının gerisindeki  mantıksal örgü ile sizin buradaki  mantıksal kurgunuz arasında çokta fark olmadığı anlaşılmaktadır. İyiki Rabbimiz Ahmed Kalkan’a yada bir  benzerine Cennet’e kimin girip girmeyeceği konusunda yetki vermemiş, vermeyecek! Aksi durumda Cennete kendileri dahil kimseyi sokmazlardı herhalde! Yani Halife kavramının içini  doğru olarak böyle doldurunca  sorun “İnsan Allah’ın Halifesidir mi”  yoksa “ Allah İnsanı Halife olarak  yarattı”  demek mi  daha doğru,  konusu tartışılabilir  ama  suçlayıcı,ötekileştirici bir dil kullanılmasını, Biz Resulullahtan duymadık görmedik. Rasulullah’ın örnekliği sadece siyasi  konularda olmadığı malumdur. Ameller  (düşünce ve fikirler de ameldir) niyetlere göredir. Yeterki niyetler  salih olsun. Rabbimiz  çömert ve merhametlidir  isabet edilmese de bir sevab  verir. 
Ya şu ifadelerinize ne demeli? ” Sizin, bir mü’min erdemine sahip şahsiyet olarak: “Ben bunları âyet sanıyordum, bu şekilde âyet yokmuş” diyerek Kur’an’a atfettiğiniz sözü tashih edip okuyuculardan özür dilemenizi ve her şeyden önce de Allah’tan af dilemenizi tavsiye ediyor ve bunu yapacağınızı ümit ediyor, bunun sizi küçültmeyip büyüteceğini bildiğinizi düşünüyorum. İnşaAllah, nefsinizin hevâsını öne çıkarıp mugalata yaparak te’vil yoluna gitmez, hata yapmadığınızı iddia etmezsiniz. Madem ki yazınızda büyük babamızı konu edindiniz; Ben sizden Hz. Âdem’in yasak ağaçtan yedikten sonra yaptığı olgunluğu bekliyorum.” Buradaki haleti ruhiyeniz gerçekten hayretamiz!  Nasılda kalbimi yarıb maksadımı ve bu tanımlamaları ayet  sandığımı anladınız!? Emri bil ma’ruh nehyi anil münker yaptığınızı zannederken kibrin en kötü örneğini sergilediğinizin farkındamısınız acaba? Bu  sözleriniz,muhatabınızı  hiçbir şey bilmeyen bir cahil, ama kendizi  büyük bir alim olarak gördüğünüzü aşikar edib ele veriyor.Kaldı ki  görebildiğim kadarıyla eski yeni hiçbir alimden böyle bir usluba şahid olmadım. Kendi payıma sizin gibi alim olmaktansa mütevazi bir ümmi olmayı yeğlerim Sayın Ahmed Kalkan. Daha açıkçası bu parağrafınızdaki sözlerinizle hevanızın gazına gelerek hızınızı alamadığınız, kibre ve enaniyete yuvarlandığınız görülüyor. İsterseniz bu parağrafı dostlarınızla bir istişare ediniz. Bu sözlerinizde  Kendini  büyük alim hatta daha başka bir Güc/Otorite olarak  görme,muhatabını aşağılama, ne yapacağını,nasıl yapacağını ona dikte etme gibi bir ıstıkbar varmı yokmu  size söylesinler.  Bana kolayca bir e mail atarak,”ayet” zannettiğimi iddia ettiğiniz  tanımlamalar ile ilgili; “bunları siz ayetmi zannediyorsunuz yazınızdan öyle anlaşılıyor!” diyebilirdiniz. Ve bir mü’mine yakışan da bu olurdu. Onca ilminize rağmen,  böyle bir tavrın; davet,tebliğ usulünün ve  ahlakının ve hikmetin bir gereği olduğunu bilmiyor da  olamazsınız. Bu nedenle de kendinizi bir sorgulayın. Siz kendinizi unutuyor ama başkalarını  Allah’ın ayetleriyle korkutma yoluna gidiyorsunuz, sevgili Ahmed Kalkan. Bu haleti ruhiyeniz  ve bu  haleti ruhiyenizle ürettiğiniz dini söyleminizin başta  ne size faydası olur nede İslama ve Müslümanlara  bir faydasının olmayacağını  anlamalısınız. Bu söylem’in afganistanda,pakistanda,hindistanda,ırakta ne büyük felaketlere sebep olduğunu da göremiyorsunuz ne yazıkki. O masum  insanları,mü’min, müslim,gayrimüslim  demeden  kitlesel katliamlara tabi tutanlar, maalesef  sizin bu söyleminiz,uslubunuz   ve buna benzer  söylem ve yöntemle   dini anlayışları  şekilenen insanlar. Hocalarından öğrendiklerini icra ediyorlar tabiiki. Türkiyede de başlayan tekfircilik hastalığında bu söylemin payının  az olmadığı malumdur. Asıl sizi tevbe etmelisiniz. Gençleri tekfirci bir hastalığa  bulaştırdığınız için.
            ‘İnsan Özgür İrade Sahibidir’ Konusu: Şu ifade ve tespitleriniz;” Hayır, özgür irade sahibiyim diyerek Allah’ın hududunu aşamazsınız. Özgür değilsiniz, Allah’ın kulusunuz. “ bir başka hayret konusudur! Kim nerde  insan özgür irade sahibir diyerek hududullahı aşarım,tanımam diyor azizim!? Bu durum  yazımı  peşin hükümle  ve mahkum etmek amacıyla okuduğunuzu göstermektedir. Kim “özgür iradeye sahibim ister Allahın emirlerine uyarım ister uymam” diyor? Nerde? Bunu şahsıma yapılmış iftira olarak kabul ediyorum. İnsan hayra’da şerrede,iyiyede,kötü yolada,hakkada batılada;  kendi özgür iradesiyle yönelir. Bilerek,isteyerek,hoşuna giderek,cazibesine kapılarak, şuurlu yada aldatılarak. Ama  özgürce,cebren değil. Cebir olsa imtihan vasatı bozulmuş olur. Allah özgür bir imtihan vasatı  dilemiştir.  Bir mü’min özgür iradesiyle Rabbi haram dediği için canı çeksede gözlerini haramdan sakınır. Dayakla değil. Bir başkasının, gözünü bağlamasıyla, fiili engellemesiyle  değil. Allah sadece hakkı,doğruyu,helali,iyiyi,ma’rufu yada batılı,yanlışı,çirkini,fahşayı,kötülüğü,haramı ortaya koyuyor,açıklıyor ve birincisine uyun buyuruyor. İnsanlarda gerek mü’minler ve gerekse yüz çevirenler özgür iradeleriyle Allah’ın Davetine uyuyor yada yüz çeviriyorlar. Özgürlük kavramına karşı da bir allerjiniz olduğu anlaşılıyor böylece.  Kim hududullah konusunda insan muhayyerdir diyorki? Kimsenin; zor,şiddet ve cebir  kullanmasıyla yada bunlardan korkmasıyla değil özgür iradeyle Allah’ın hududuna riayet önemlidir. Siz kolunuzdan tutularak zorla, dayaklamı müslüman oldunuz? Elbetteki özgür iradenizle öyle değilmi!?  Dayak zoruyla kılınan namaz namazmıdır? Kamçı ve ölüm tehdidi ile kulluk etmek kullukmudur? Bunu diyoruz.Bunu anlatmaya çalışıyoruz.  Ve   Mü’min özgür iradesiyle Rabbine kul olandır. Hiçbir  şiddet,zorlama ve cebir olmaksızın, gönüllü olarak, bilerek ve isteyerek iradesini Rabbinin iradesine boyun erdirendir  mü’min. Yani Muvahhid.  Allah insanı özgür olarak yarattı.  Ademi de evlatlarınıda.  Hatırlanacak olursa  Ademe ve Eşine  bu cennette yiyin,gezinin  ama şu ağaca yaklaşmayın dendi. Ama Adem yasak ağaca yanaştı. Kimse de zor kullanarak kolundan yapışmadı.İblis sadece tavsiye etti,ayarttı. Tıpkı Ademevladına Elçiler vasıtasıyla gelen emir ve nehiyler gibi.  Ademde evladlarıda  Allah’ın emir ve nehiylerine özgür iradeleri ile uyarlar yada uymazlar.Uyarlarsa mükafaatını görürler, uymazlarsa elim bir cezaya müstehak olurlar. (Yapmayın Hocam bu kadar da olmaz. Eleştirininde bir adabı,namusu var hani!) İnsanın iradesini zorlayacak yani zorla kulluk ettirecek yada zorla münkere yöneltecek  bir durum söz konusu değildir.  Allah insana iki yolu gösterir. (Bkz. Süre i Beled) Hangisinin doğru ve kendisi için hayırlı olduğunu belirtir. İnsan hangisine yöneleceğine kendisi hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın  kendisi karar verir. İmtihan vasadı böyle  düzenlenmiştir. Zorla kulluk Allah’ın değil ümeyyeoğullarının  usulüdür.  Allah  gönüllü olarak Davet’ine icabet etmesini diler insandan. Bu nedenlede  Elçisini uyarır; ancak bir davetçi olduğunu  hatırlatır. Dinde zorlama yoktur. İmtihan vasatı özgürlük temelinde gönüllülük esasında dizayn edilmiştir. İblis bile ben kimseyi zorla peşime takmadım,çağırdım geldiniz diyecektir.  Allah’ın Davetine de Şeytanın çağrısınada insan özgür iradesiyle  yönelmektedir. Severek,isteyerek ve benimseyerek. Cebren değil,özgürce. Kim diyebilirki Allah’ın zorlamasıyla haşa  kafirler inkar ettiler!? Yada “şu adam bu doğru yola  Allahın zorlamasıyla cebren girdi!” Böyle şey olurmu? O nedenlede  benzersiz bir mükafaatı Rabbinin lutfuyla  yada  çetin bir azabı  kendi eliyle kazanmış olacaktır. Bu yazının okuyucularının bu arada atıf yapılan ayetleri hatırlayacağı inanıyor ve biliyorum. Kalkan Hocamız  “özgür irade”  ye farklı bir bağlamda  açıklık getirmiş olsa da bizim  söylediğimiz bu zaviyedendir.
            Bu karşılıklı yazışma tadını kaçırdı. Eleştiri, emri bil ma’ruf nehyi anil münker; itham,yargılama, ötekileştirme, aşağılama, kibirlenme ve  bunlardan haz alma aracı değildir. Hikmetin,Erdemin, zorunlu kıldığı asgari  nezaketin,saygının, hüsnüzannın berhava edildiği bir vasatta  bunu devam ettirmenin anlamı yoktur. Esen kalınız!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası