Pakistan'ın zenginleri Rajaları geçti

Pakistan'ın zenginleri Rajaları geçti

Robert Fisk*

Buradan başka her yerde olduğu gibi, kortejiniz ne kadar büyükse, siz de o kadar önemlisiniz. Döküntü bir arabaya binip şoförün yanındaki koltuğa oturarak, Lahor ve Rawalpindi’de caddeleri turluyorum.

Kuzey Batı Sınır eyaletinde, bize biraz dikkatlice bakan veya başka kimse var mı diye bakan kontrol noktasındaki polislere selam vermesi için temiz yüzlü bir Patan olan Peştunca tercümanımı önüme geçiriyorum. Bütün bunlardan sonra, polisler “bu araba” derse-içinde intihar bombacıları olanlar- Pakistan’ın çürümüş rejimine olan sadakatlerini, muhtemelen, intihar saldırısına kurban giderek ödeyecekler. Elimi biraz sallayarak ve rahat bir kahkaha atarak, kiraladığım arabaya bindim.

Tabii ki bütün bunların hepsi gayr-î resmi düzenlemedir. Pakistan’ın her yerinde olduğu gibi, kortejiniz ne kadar büyükse, öneminiz de o kadar büyüktür. Ta ki. The Independent’ın mütevazi muhabirinin aksine bu çok zengin kimseler, kale gibi olan, sığınakları klimalı, elektrikli kapıları, keskin metallerle donatılmış olmasına rağmen, Pakistan’ın 150 milyon insanından kendilerini soyutladıkları, güvenlik kordonlu evlerinde yaşamaktalar. Islamabad Daily Times gazetesinden Muhammed Cemil’in ifade ettiği gibi, Pakistan’ın bütçe açığının sürekli artmasının sebeblerinden bir tanesi bu hoppalar ve imtiyazlılardır. “Onlar, en sofistik silahlar ve ekipmanla donatılmış, çok katmanlı güvenlik escortlarıyla hareket eder. Aşırı masraflı kurşun geçirmez arabalar onlar için ithal edilmekte ve hizmetlerine sunulmaktadır. Sertçe söylemek ihtiyacı duyuyorum; silahlı mutluluk ve Batı’nın ölümcül paralı askerleriyle “onlar sıkı korunuyor” ki, bazı olaylarda, eyalet valilerinin, yetkili şefleri ve Raj’ın mütevazi bölge komiserlerini doğrudan, İngiliz çocukları koruyor. Ne kadar da tipik, kibirli bir şekilde Üçüncü Dünya dediğimize- daha sonra ona, daha hor görerek, gelişmekte olan dünya dedik- tam da şimdi Pakistan diyeceğiz.

Fakat bir dakika. Bunca kötü şeyler söyledik, zeki, cesur fakat dibine kadar çürümüş olan ülke köklerinde emperyal bir tarihe sahiptir ki, bunun sömürgeden çıkmış bütün milletlerin temel ilkesi olduğunu hatırlamak zorundasınız.- Hindistan Müslümanları, Raj’daki bir savaşı sona erdirmekten çok, Pakistan adı verilen yeni bir ülke için savaştılarsa bile. Sömürge sonrası bağımsızlaşan bütün ülkelerin en önemli karakteristiği, kabiliyet, arzu ve emelleriyle kendilerini işgal edenleri taklit etmektir.

Feodal kültürün en önemli özelliklerinden birisi, sıradan halka ayak takımı gibi aristokratlar hanedanın altında muamele edilirdi. Mübarek Ali, Şafak’ta, ferasetli olmaya mecburum diye yazarken- “Qaid” Cinnah’ın eski gazetesi, aklıma gelmişken söyleyeyim, Independent’tan bir çok makaleyi iktibas edip, yayınlar- “zengin, etkili ve yüksek makamdakiler daima, kendi güç ve zenginliklerini göstermek suretiyle halkı cezbetmek için statülerine uygun, bazı araçlar kullanırdı. İngiliz yetkililer de yerel halkın gözünde statülerini korumak için bu geleneğe adapte oldular.

Madras şirketinin başkanı dışarı çıktığı zaman, 400 Pakistanlı korumayla beraber gidiyor, gelişi önceden haber verilerek, davullarla tempo tutularak karşılanıyor, bayrağı parlak yıldızlarla donatılıyor, konsey üyeleri şemsiyelerle korunmalı. İngiliz yetkililere 20 atlı adam eşlik ederken, , gücün sembolü olan gümüş bir baston 4 hizmetçi tarafından önceden getiriliyor. Mübarel Ali’nin acayip bir şekilde ifade ettiği gibi, “her İngiliz yetkilinin, seyahatinde kullanacağı filleri, atları ve tahterevanları var.” “Tahterevanlar için sözlüğüne bak.” Ah okuyucular Raj’ı bilmezler.

Bazı İngilizler, tabii ki bu yolda çok ileri daha ileri gitti- Farsça ve Hindistan “yerlilerinin” İngilizce öğrenmesi gibi asaletin dili Urduca öğrendi. Gerçekten de, bu İngilizlerden bazıları, nasıl İngilizce konuşulacağını çoğunlukla unuttu. Muhteşem bir Farsça ve Urduca bilgisine sahip Thomas George biyografisini kırık bir İngilizceyle dikte ettirdi. Bir başka İngiliz kodaman biyografisini Farsça yazdı ve İngilizceye tercüme edilmesi için Londra’ya gönderdi. Bu İngilizler ayrıca, sadık hizmetkârlarından aldıkları öneriyle, Mugal (Babür) bahçelerinin kendilerine özgü biçimini meydana getirdiler. Mughal’lı işadamları bu İngiliz aracılarına, -jagir’in bir uygulama tarzı olan- şeref beratı, cüppesi ve korkunç miktarda para verdiler. Ali’nin keşfettiği, Delhi’nin Sakini, “Muntazimud-dola-“ eyaletin yöneticisi” olarak ödüllendirildi.





Fakat bu durum, modalaşan entegrasyon – Anglo-Hind ailelerin oluştuğu noktaya kadar geldi- Raj yönetimine dönüşmesinden yani, Doğu Hindistan Şirket’i günlerinden önceydi. Evimde, Peşaver’in güney batı tepelerindeki İndus Ordusunun bir danışman subayının, sigara ve şarap gibi şahsî eşyalarını taşıyan 3 deve ile birlikte, İngilizlerin Kuzey Batı Sınır Savaşı’nda bile, bu lükse olan düşkünlüklerinden dolayı kendiliklerinden nasıl teslim olduklarını anlatan, Viktorya dönemine ait, muhteşem ve hacimli bir kitap var. Taliban’ın atalarının, İndus Ordusunu, Kabil Boğazı’nda perişan ettiği 1842 yılındaki savaş, İngiliz askerî tarihinin en büyük felaketidir.

Geçen hafta Peşaver’de, biraz tedirgindim, eski bir arkadaşımın evinin giriş katında akşam yemeği yedim, sonra sıra sıra evlerin önündeki suratsız istihbarat subayını not ederek, biraz fotoğraf için onlara katılmadan önce, Kuzey Batı Sınırı’nın cesur Pakistanlı gazetecilerin basın kulübüne-geçtiğimiz yıl bir intihar bombacısının saldırınsa uğradı- doğru yürüdüm. Ahh, ahh… 400 silahlı muhafız, 20 atlı adam, gümüş bastonlar taşıyan hizmetçilerle, Peşaver’den ayrılmanın zevki… “Bahadur” Fisk, tahterevanında filler ve atlarla seyahat ediyor. Önceden haber verilen davullar çalıyor ve Independent’ın saldırgan kartalı bayraklar kuşanıyor. Küçük beyaz arabamın arka koltuğuna sokulur gibi, tavşana (Pakistan’a kullanılan 2 tekerlekli araçla) sokuldum, Peşaver’in kanyon trafiği boyunca gittik, yolda giderken, katırları, hayvan bağırsağı ve hayvan yemi yüklü kamyonları, dilencileri, Doğu Asya’ya has iki tekerlekli bisikletleri ve ağır silahlarla donatılmış silahlı muhafızları geçtik.

Peşaver’i, Raj’ın standartlarının üstünde duran Pakistan’ın zengin olmuş Avrupalılarına bırakıyorum. Ben sadece, üzerinde hiç doğmayacağı sanılan Kuzey Batı Sınırı’nda, güneş imparatorluğun üzerine doğduğunda, korkarak kaçan, ürkek İngiliz kedisinin bir temsilcisiyim.

*The İndependent gazetesinin ünlü Ortadoğu muhabiri.

Raj: Sanskritçe temelli, Hintçe: Hüküm, idare, yönetim. Bu kökten türeyen Raja da hükmeden anlamı taşır. Hindistan'da İngiliz yönetiminin egemen olduğu dönem için de bu kullanılıyor.

Bu makale [timeturk.com] dan alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası