Seyreden Tarihin Kilitlenmesi


Atilla Morçol
Kayseri;05.04.2011

İnsanlığın serüveni, Adem as ve eşinin yeryüzüne gönderilmesiyle başlar. Tarih ise Âdemin iki oğlu arasındaki kavgayla! Habil Âdemin varisidir. Kabil ise tuğyan ve istikbar olarak beliren batılın mümessilidir. Habil; Babası Âdemden tevarüs ettiği İnsaniyet mektebini, Kabilse şeytani yet mektebini temsil eder. Ve insanlık tarihi, her iki blokun çatışması tarihidir.

            İnsanlığın ya da beşeriyetin Tarihi Yönü ne tarafadır? Tarih hangi yöne doğru akmaktadır?  İyilik ve kötülük, devrimler ve karşı devrimler, hak ve batıl, selam ve çatışma,  barış ve savaş, özgürlük ve istibdat arasındaki çatışma ve çelişki,  tarihin başlangıcından buyana biteviye devam etmiş ve Kıyamete kadar da sürüp gidecektir. Zahirde ise, kâh Aydınlık egemen görünmüş; kâh karanlık! Ama aydınlığın karanlığa, hakkın batıla,  barışın savaşa, özgürlüğün köleliğe üstün geldiği, birincinin fecri sadık; diğerinin fecri kazib olduğu hep müşahede edilmiş tarihi bir gerçekliktir. Dolayısıyla rahatlıkla diyebiliriz ki tarihin seyri; iyiliğe, gelişmeye, marufa, aydınlığa, insaniyete doğrudur. Tarihin seyri; bozulmaya, basitliğe, geriliğe, köleleştirmeye, istismara,istizafa,istim kara, despotizme,istibdata, diktatörlüğe,çatışmaya,savaşa, öldürmeye,insan kıyıcılığına, yabancı düşmanlığına   doğru değil, tam zıddı istikamete; inşa aya, mükemmele, ileriye,özgürleşmeye, hak şinaslığa, saygı ve sevgiye, eşitliğe, adalete, toleransa, demokrasiye, hukuka, insan onuru ve haklarına saygıya  doğrudur. Her nekadar, istismar, savaşlar, ötekileştirmeler, işkence ve kötü muameleler, devlet terörü,  haksızlıklar, despotizm, hukuksuzluklar, eşitsizlikler yer yer sürüp gidiyor olsa da artık bunların bir çirkinlik olduğuna, savunulamayacağına ve mahkûm edilmesi gerektiğine dair dünyada en azından genel bir kamuoyu oluşmuş durumdadır.    

            Bu gün İslam dünyası tarihin çok gerisine düşmüştür. Hatta o kadar ki bir İslam Dünyas'ından bahsetmek bile mümkün değildir. Ekonomik/teknolojik gerilik, siyasal ve sosyal yozlaşma, gelir adaletsizliği, eğitimsizlik, insan hakları ihlalleri,  insan onurunu ezen yaygın isdibdat yönetimleri; Müslüman Halkların yaşadığı coğrafyaları yaşanılır bir vatan olmaktan çıkartmaktadır. Üçüncü Dünya olarak nitelendirilen halkı müslüman olan ülkelerinde çoğunluğunun bu kapsamda anıldığı ülkelerden Batılı müreffeh ülkelere, yasal ve kaçak olarak  göç ve  mülteci akının boyutu  bu durumu açıklamaktadır. Bu ülkelerin karakteristik özellikleri;1) Demokratik yönetim anlayışından nasibini almamış diktatoryal yönetimler. 2) Ekonomik gerilik ve yaygın yolsuzluk. 3) Sistemli ve yaygın insan hakları ihlali. Olarak  belirginleşmektedir. Halkı müslüman olan ülkelerin neredeyse tamamında 50-100 yıldır bu üç olgu; siyasi,ekonomik,kültürel belirleyici olarak toplumların tarihi seyrini blokaj altına alarak  tarihin ve uygarlığın gerisine düşürmüştür. Endonezya,Pakistan,Bangaldeş,Afganistan, İran, Suud Rejimi, Körfez arap rejimleri,ortadoğu,mağrib ülkeleri,Afrika  ülkeleri müstebit totaliteryan rejimlerle ; tarihi seyirleri sıkıştırılmış, bloke edilmiş ülkelerdir. Batılı ülke halkları; demokrasi,özgürlükler,fırsat eşitlikleri,bilimsel ve teknolojik atılımlarla  özgüven ve kariyerli bir topluma dönüşürken, halkı müslüman olan ülke toplumları, insan onurunu ezen katı despotizmler, yaygın yolsuzluklar ve cahil ve ahlaksız  kötü yönetici/yönetimler nedeniyle nesneleştirilmiş, köleleştirilmişlerdir. Müstebit totaliteryan rejimlerin bizatihi kendisi, egemen oldukları ülkeleri  dış tehdite açık hale getirmekte, hedef ülke yapmaktadır. O nedenle canavarın pençesinde kıvranan ava;" neden çabalıyorsun can havliyle!?" demek abestir ve gayri insanidir.

            Bu ülkelerde kötü yönetimlerin oluşturduğu  tarihin seyri üzerindeki  blokajı  ortadan kaldıracak her  oluşum,girişim,askeri,siyasi  her teşebbüs halkların lehinedir. Velevki bu dışardan  olsa bile.
           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası