Bir CEVAP


              Atilla MORÇOL/Fikribeyan



          "Demokrasi’nin pratik tezâhürü” olark bahsettiğiniz örneklerin tamamı; sizin de belirttiğiniz TSK vesayetindeki “şekli demokrasi” bile olmayan totaliter bir sistemin birtakım uygulamaları ve buna yönelik beyanatlardır. Bahsettiğiniz anektotlar ve uygulamaların hiçbiri demokrasiye ait nesneler değil,bilakis totaliterizmin ürünleridir.

           Demokraside katılım ve çoğunluk konusundaki bahsettiğiniz zaaflar, mübalağalı olmadığını kabul etsek bile, sünni “hilafet teorisi “ndeki tek adamlı Halife yönetiminden (Ki yasama,yürütme,yargı,Ordu Halifeye bağlıdır ve ağzından çıkan kanundur.) daha katılımcı ve çoğunlukçu olduğu aşikardır. Kaldıki demokrasi üzerine Batıdaki tartışmaların neredeyse tamamı; hakimiyet ve egemenliğin Halka ait olması noktasındaki halihazırda görülen problemlerin çözümüne yöneliktir. İçerden eleştiridir. Demokrasi bir süreç olarak gelişimini devam ettiren,gelişme istidadı olan bir yönetim şeklidir. Neden insan aklı, tecrübe ve düşünce temelinde vücut bulur. İşte bu nedenle Vahiy, Müslümanlara bir yönetim modeli dayatmamış,(Krallık,sultanlık v.s. gibi) olması gereken yönetim şeklinin her çağda genel geçer kurallarını,ilkelerini vazetmiştir.

              Kant’ın demokrasi düşüncesine getirdiği eleştiri o günün şartlarında isabetli bir eleştiridir. Aradan 200 yıl geçmiş, demokratik yönetim şeklinde çok büyük köklü değişimler yaşanmıştır. Batıdaki demokrasi deneyimi sadece seçme,seçilme,temsiliyet konularıyla sınırlı değildir. Halkın temsiliyetinin zayıf olması durumunda bile yasama ve yürütme halkın genelinin aleyhine, kendi sınıfının lehine yasama,yürütme ve yargı faaliyetlerine izin vermeyen düzenlemeler,otokontroller getirmiştir. Bu durum gözardı edilirse değerlendirmelerin objektiflikten uzak düşeceği açıktır.

             Öyle anlaşılıyorki demokrasiyi salt seçme seçilme olarak anlıyorsunuz. Bu nedenlede Cumhuriyetin ilk dönemi uygulamalrını ve İrandaki seçim sistemini “demokrasi” olarak değerlendirme yanlışına düşüyorsunuz. Oysa demokrasi için seçim sistemi tek başına yetmez. Muhalefetin meşruiyetinin anayasal gücvence altına alınması şarttır. Basın özgürlüğü hakeza! Din ve vicdan özgürlüğü konusunda Batıyı aşabilmiş bir Müslüman Ülkenin olmadığını biliyoruz. Hindistan bile din ve vicdan özgürlüğü konusunda birçok İslam Ülkesinden daha ileridir.

             Müslümanlar olarak Vahiyden bir sapma olarak teşekkül etmiş tarihi uygulamaları ve kurumları diniymiş zannederek savunmamız, Ümmeti despotizmin kucağında debelenmeye mahkum edecektir. Asıl Erdem; asabiyyete,şovenizme mahkum olmadan, Tevhidi dünya görüşümüze olan öz güven içinde; İnsanlığın ortak aklı, acı tecrübeler ve derin düşünce ve fikri çalışmalar ile ortaya koyduğu değerlerden istifade etmeyi becerebilmektir. İlim mü’minin yitiğidir. Nerde bulursa orada alır.
“İslâm’ı tamâmen baskıcı ve totaliter bir rejim modelini öngörüyormuş gibi göstermeye çalışanlar” Vahiy ve Resulullah’ın pak sünnetinden ziyade, tarih içinde oluşturulan Hilafet Teorisi ile Halifeye yüklenilen geniş yetkiler ve bu yetkilerin pratik sonuçlarını Naslaştıranların biztaihi kendileridir. Tarihi olanın İslam’ın öngördüğü ile alakasının olmadığını söylemek; (Benim tezlerim bu yöndedir.) “İslamı totaliter bir rejim modelini öngörüyor” diyenlerin iddialarını çürütmek demektir. Zira bu iddia; olumsuzluklarla dolu Hilafet teorisi ve tarihinden delillerini devşirmektedir.
              Öyle anlaşılıyorki demokrasiyi salt seçme seçilme olarak anlıyorsunuz. Bu nedenlede Cumhuriyetin ilk dönemi uygulamalrını ve İrandaki seçim sistemini “demokrasi” olarak değerlendirme yanlışına düşüyorsunuz. Oysa demokrasi için seçim sistemi tek başına yetmez. Muhalefetin meşruiyetinin anayasal gücvence altına alınması şarttır. Basın özgürlüğü hakeza! Din ve vicdan özgürlüğü konusunda Batıyı aşabilmiş bir Müslüman Ülkenin olmadığını biliyoruz. Hindistan bile din ve vicdan özgürlüğü konusunda birçok İslam Ülkesinden daha ileridir.(Pakistan ve Hindistan bu açıdan mukayese edilmelidir.Daha doğrusu her açıdan. Sadece bu bile İslam Dünyası ile ilgili derin sonuçlara ulaştırır bizleri.)

             Gelelim ayan beyan ortada olan gerçekliğe; Bu gün Batılı Demokratik yönetimler; insan hakları,düşünce özgürlüğü, insan onuru, basın özgürlüğü, sağlık,eğitim, adalet/yargılama, tüketici hakları,sosyal güvenlik, gelir dağılımı, Standardizasyon,örgütlenme hakkı,hukukun üstünlüğü, halkın zenginliği ve benzeri konularda, diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek bir üstünlüğe ve gelişmeye sahiptirler. İslam Ülkeleri içinde Türkiye ve Malezya gibi ülkeler demoktratikleşme süreçine girmeleri nedeniyle kendi sınıfındaki ülkelerden müsbet yönde farklılaştığı aşikardır. Bu gerçek ortada iken bir takım felsefi,ideolojik,asabiyetlerin; İslam Ümmetinin içinde bulunduğu feci ve İslam Diniyle bağdaşmayan durumuna bir çare olamayacağı ortadadır.
Müslümanlar olarak Vahiyden bir sapma olarak teşekkül etmiş tarihi uygulamaları ve kurumları diniymiş zannederek savunmamız, Ümmeti despotizmin kucağında debelenmeye mahkum edecektir. 
           Asıl Erdem; asabiyyete,şovenizme mahkum olmadan, Tevhidi dünya görüşümüze olan öz güven içinde; İnsanlığın ortak aklı, acı tecrübeler ve derin düşünce ve fikri çalışmalar ile ortaya koyduğu değerlerden istifade ederek dünya görüşümüze ve hayat tarzımıza uygun ilmi,insani,ahlaki ağırlığı olan bir yönetim anlayışını ve  modelini ortaya koyabilmeliyiz. İlim mü’minin yitiğidir. Nerde bulursa oradan alır.
           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası