İslam/Din/Demokrasi / Egemenlik / Teşr'i



Atilla MORÇOL/Ekonomist/Fikribeyan


Egemenlik/Hakimiyyet mutlak olarak Allah’a aittir. Mülkün mutlak olarak Allah’a ait olması gibi. Allah ne mülkün belli ellerde dolaşan bir metaa dönüşmesini ister ne de egemenliğin bir zorbanın yada zümrenin eline geçmesine. Mülkün belli ellerde temerküzünü infakla, zorbalığı ise, hakimiyyeti ümmete vererek önlemeyi,ortadan kaldırmayı murat etmektedir.


Hüküm Allah’ındır. Müslüman bir toplumda Allah’ın hükümlerine aykırı, tüm toplumun uyması gereken,dayatılan bir yasa,yönetmelik,tüzük  olması düşünülemez.  Aksi durum  despotizm olur. Demokrasiyle yönetilen Müslüman bir toplumda;  toplumun  hassas olduğu din ve inanç gibi değerlere  karşı,bu değerlerle çatışan,tekzib eden  yasa,tüzük,yönetmelik olamayacağı aşikardır. Zira demokrasi tam da bunun için vardır.  Batı demokrasilerinde batılı olmayan yurttaşların dini inançlarıyla bağdaşmayan yasa gereği uygulamaların,yargı yoluyla kaldırılarak, o inanç sahiplerinin istemesi halinde istisna getirildiğine yönelik çokça uygulamalara şahit olmaktayız. Hele de 2001 Saldırısına kadar,Batıda  dini özgürlüklere ve toplumsal çeşitliliğe büyük değer verilmekteydi. Bu hoşgörü,tolerans ve özgürlükler elbettteki 100 yıl önce  bu oranda değildi. 200 Yıl önce ise daha kötüydü. Yarın ise bu günden daha iyi olacağı görülmektedir. İnsanlık aleminin; insan onurunu ve insan haklarını son elli yılda  hızla  tanımaya ve korumaya başladığı ve bu konuda özellikle Batıda bir hassasiyet oluştuğu da bilinen bir durumdur.

            İslam başka bir şeydir demokrasi ise daha başka bir şey! Elbetteki böyledir. İslam bir dindir, demokrasi ise yönetim şeklidir. Batıda ortaya çıktığından da batı dünya görüşüne  ve hayat tarzına göre şekilleneceği de  doğaldır. Yani Batı yaşam felsefesi ve dünya görüşüne göre şeklillenmesinde bir gariblik yoktur. Burada bizim için önemli olan;  demokrasi’nin  halk iradesine verdiği değerdir. Hemen belirtelim ki Rabbimiz bizzat halkın iradesine  önem vererek dinde dahi zorlamayı değil, halkın özgür iradesiyle Davete icabeti dilemektedir. Yine bizim için  önemli olan,Yönetimin halk tarafından seçilmesi ve halkın hizmetinde olmasıdır. Seçme,seçilme,yönetme,yönetilme v.d.  tüm düzenleme ve ilişkilerin anayasal çerçevede,parlemento ve yargı denetiminde yapılmasıdır. Her toplumun  dini,kültürel,tarihi,coğrafi özel şartları ve dinamikleri vardır. Ve bu çerçevede demokrasiden yapılacak istifadeler,alıntılar  bu bağlamda toplumsal dinamiklerle uyum içinde yapılacaktır. Batılı demokrasilerde bile  ülkeden ülkeye uygulama farklılıkları söz konusudur. Hatta Amerikada bir eyalette kürtaj serbestken bir başka eyalette yasak olabilmektedir. Yine bu ülkede idam cezası uygulanmakta iken  avrupa demokrasilerinde “yaşam hakkı”  denilerek  kaldırılmıştır. Elbetteki batıdaki seküler,laik uygulamaların, müslüman toplumlarda bire bir uygulanması söz konusu olamaz. Bu bizatihi demokratik ilkelere de aykırı olur.

            Gelelim teşri (Kanun yapma) meselesine.Yani Hüküm /Yasa  koymak/çıkartmak  hususuna.  Vahiy bir toplumsal yaşamın tüm ayrıntılarını kayıt altına alacak hüküm ve ilkeler vazetmişmidir? Evet,Kadir Duran Kardeşimizin  yaptığı alıntılardan ve yorumlarından  anlaılan budur. Oysa İslamdaki teşri yani yasa yapma konusu bahsedildiği gibi değildir. İslam   toplumsal yaşamın tüm ayrıntılarını tanzim,tanımlayan,hükme bağlayan,kural koyan bir  yönetim şekli  yada bir sosyal proje değil, genel hükümler ve ilkeler vazeden bir dindir. Hüküm olmayan alan ma’rufla doldurulmuştur. Vahyin dışında Teşri/yasa  koyma yetkisini ümmete bırakmıştır. Bu yetki ilk dört Halife tarafından kullanılmış daha sonrada sultanların,kralların ve padişahların yetkisine terk edilmiştir.  Hatta öyleki Hazreti Ömer, Vahiyle belirlenmiş Allah’ın hükmü olan zekat verilecekler içinde sayılan “müellefetül Gulübü”, teşri’de bulunarak, müslümanların buna ihtiyacı kalmadığı gerekçesiyle zekat verilecekler listesinden çıkartmıştır. Ki Hz. Ömer; “İslamın Yönetim şekli Hilafettir”  diyenlerin tamamı tarafından haklı ve isabetli olarak raşid halife görülmektedir. Daha sonraki halifeler ve sultan yöneticiler tarafından da  çeşitli konularda sözlü,yazılı fermanlar,kanunnameler çıkartılmıştır. Zaten  toplumsal hayat;  dirlik ve düzenlik açısından  her ekonomik,ticari,sosyal,kültüren  toplumsal ilişkiyi,uygulamayı,düzenlemeleri bir yasayla çerçevelemeyi zorunlu kılmaktadır. Bunun ayrıntısına  girmek gereksiz olmakla birlikte,biriki örnekle belirtelim ki; günümüzde gsm lerin kullanımı,dağıtımı,alınıp satılması, kara,hava,deniz ulaşımının düzenlenmesi, basın yayın,tv gibi medya kuruluş ve faaliyetleri  Vahiy dışı  teşrii zorunlu kılmaktadır ve bunda dini açıdan bir beiste yoktur.

            Egemenlik/Hakimiyyet  mutlak olarak  Allah’a aittir.  Mülkün  mutlak olarak Allah’a ait olması  gibi. Allah  ne mülkün  belli ellerde dolaşan bir metaa dönüşmesini ister nede egemenliğin  bir zorbanın yada zümrenin eline geçmesine. Mülkün  belli ellerde temerküzünü  infakla, zorbalığı ise, hakimiyyeti  ümmete vererek önlemeyi,ortadan kaldırmayı  murat etmektedir. Mülkte egemenlik/hakimiyyet de Allahın Halifesi olan insanlara/Nas’a/ Ümmete aittir. Resulullah’ı halka sadece Davet etmeyi emretmesi, hidayetin kendi elinde olmasını buyurması, Resulullahtan sonra Halkın beyatına başvurulması, Hz. Ebu Bekr’in Ridde Savaşlarından sonra  üç gün üst üste mimbere çıkarak “beni azledin” diye ümmete seslenmesi bunu göstermektedir. Bu olay Halifeyi  seçmeyide azletme yetkisinin de ümmete/Nas’a ait olduğunu göstermektedir. Ayrıca  bundan da önemlisi Rasulullah’ın  Daveti ve insanların  özgür iradeleri ile,hiçbir baskı ve tehdit altında olmadan  bu davete icabet etmesi ne anlama geliyor. Bunun üzerinde siyasi açıdan durulması gerekir. Kısaca  belirtelimki, Resulullah’ın Davetini dinleyen insanlar,O’nun haklılığına,doğruluğuna inanmışlar,kabul etmişler,takdir etmişler, tercih etmişler ,rehber edinmişler ve peşinden gitmişlerdir. Eğer halka karşı kaba,katı yürekli,hikmetsiz,aşağılayıcı,despotça davransaydı etrafında kimse kalmaz olduğunu Rabbimiz buyurmaktadır.(Bkz. Ali İmran 159) Burada  halkı isteyerek yada istemeyerek  itaate zorlama,dayatma,icbar yok. İkna, gönüllü iştirak var. Halkla iştişare var. Halkın onayı,tercihi,özgür iradesiyle kabulü  esastır. Halkın yönetimi halka ait bir haktır. Allah nas’ı bir zümre için  teba olarak yaratmadı. Bir  halkın yönetimi konusu; elbetteki halka/Nas’a ait olan bir konudur ve burada insiyatif  halkın elinde olmalıdır. Halk kendine hizmet edecek yöneticileri kendisi seçecek,belirleyecek,belli bir süreliğine iktidara getirecek, seçimle denetleyecek,  yine seçimle azledecek yada “devam” diyecek.

            Netice itibariyle İslam Ümmeti bu güne kadar; Tevhidi Dünya görüşünden neşet etmiş İslami yaşam tarzına uygun bir yönetim modeli ortaya koyabilmiş değildir. Müslüman düşünürler ve ilim adamları bu konu üzerinde Fadlallah’ın da  belirttiği gibi  düşünüyor, tartışıyorlar. Özgün bir yönetim modeli oluşturulduğunda, İslam Ümmeti, Rasulullah’ın ınqılabından sonra ikinci ınqılabı gerçekleştirmiş,  dünyada;  gariblerin, mazlumların,mahrumların  sığınağı olacak  Darusselamlar oluşturarak ikinci sıçramayı gerçekleştirmiş olacaktır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası