ESKİ AVUKAT MEDENİ AYHAN'DAN BİR ÖCALAN VE Ş.SAKIK DEĞERLENDİRMESİ



Apo nun Avukatlığını ilk üstlendim, işbirlikçiliği açığa çıkınca ilk çekildim 7

buneAv Medeni Ayhan /  Bütün değerlerimiz ve siyasal ihtiyaçlarımızı Apo için tüketemeyiz Liderler liderse ölümden korkmazlar,kendi şahsi koşulularının pazarlığını merkeze almazlar,bir ülkenin ve ulusun siyasal haklarını merkeze alırlar,ülkeyi ulusu ve siyasal iktidar hakkı olan bağımsızlık ile her alandaki kadroları kendi kültlerinin ve kişisel ihtiyaçlarının kurbanına dönüştüremezler.Öne çıkarılması gereken;Apo nun koşulları ve geleceği değildir,ulusumuzun ve ülkemizin koşulları ile geleceğidir.Eğer Kürdistan sorunu çözüm yoluna girerse,kimsenin Apo nun turşusunu kurmayacağı ve cezaevinde tutmayacağı da açıktır.Bu nedenle Apo nun hayatı ve koşulları üstünden yaratılan gündem,sarsılan ve toplamda anlamsızlaşan kültünü ayakta tutma çalışmasından öteye gitmemektedir.Eleştirdiğim yanlarına rağmen,1999 da PKK nin program ve kongre kararlarını tutuklu durumdaki Apo nun devletin istemleri çerçevesinde red ve inkara gitmesine kadar, modern bir örgüt sayıyordum.


PKK modern bir örgüt mü, tarikat mı olmak istemektedir? Modern ve yurtsever bir örgüt olacaksa;her hafta İmralı nın yolunu bekleyip, gelebilecek söylemine göre ne yapacağına ve ne düşüneceğine takılı kalmamalıdır.Tutsak edilmiş,işbirlikçiliğe çekilmiş,kendi yaşam koşulları üstünden pazarlık yapan bir kişiyi kendisine irade yapmaya devam edeceğine,kendi yapısından bir lider çıkarmalıdır. Yok eğer lider özelik taşıyan kadroların bir bölümünü devlet, ve diğer bölümünü de Abdullah Öcalan nın tarafından çeşitli gerekçeler ile katıl edilmiş olması sebebi ile lider özelilik taşıyan adam kalmamışsa,kuralları ile karar alıp hareket etmeleri gerekmektedir.Aksi takdirde çizgi bağımsızlığını,hareket özgürlüğünü ve değer yargı sistemlerini bir nebze dahi olsa korumalarının mümkün olamayacağı aşikardır.Bu değerler yaratılamadan ve korunmadan ilerleme sağlanması,ideolojik politik yozlaşmanın dizginlenmesi mümkün değildir.O zamanda PKK bütün değerlerimizi hiçleştirmeye ve tüketme çizgisini sürdürdüğü sürece,hiçleşecektir.

DÖRT; KADROLARIN TASFİYESİNE DEVAM EDİLMESİ,APO NUN; ŞEMDİN SAKIK IN,CEVAT SOSYAL İN,HAMİLİ YILDIRIM”IN YAKALANMASINDAKİ RÖLÜ VE ŞEMDİN SAKIK IN DA APO NUN GELİŞ SÜRECİNE KATKISI  İLE BİRBİRLERİNE ETKİLERİ

Çankırı E Tipi Cezaevinde bulunduğum sırada ve 23 Nisan 1999 tarihinde,PKK nin Avrupa sorulusu olarak Türk televizyonlarında lanse edilen Cevat Sosyal in yapılmış bir operasyon ile Moldovya da yakalanarak,Türkiye ye getirildiğini öğrendik.Bilahare de televizyonlardaki görüntüsünün bitkin ve yürüyemez durumda olması,iki polisin koluna girerek taşınmasından  da işkenceli sorguya maruz kaldığını ve direnmiş olabildiği kanısı edinmiştim.3 Eylül 1999 tarihinde tahliye olduktan sonra ise,mahkeme kaleminde ayaküstü de olsa dosyasına baktım.Direndiği sonucuna vardım. Bu nedenle de Ankara Ulucanlar Kapalı cezaevine gittim ve tanıştık.Apo nun İmralı daki duruşu ve söylemlerine ilişkin eleştirilerimi temel hatları ile ortaya koydum,ayrıca kendisinin nasıl değerlendirdiğini sordum.Cevat Soysal,Abdullah Öcalan nın duruş ve söylemlerini benimsemediğini ortaya koydu.Cevat Sosyal devam ile;”Bazen avazım çıktığı kadar bağıracağım diyorum,ama yine de bazı şeylere takılı kalıyorum” diyordu. Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevinde bulunup da PKK davasından tutuklu olanların sayısı toplam olarak on veya on beş kişiydi.Genelde fiziksel anlamda sağlık sorun olanlardı.Cevat Sosyal  haliyle bilinç açısından onlardan ilerdeydi, ve daha eskiydi.Ayrıca gözaltında direnmişti.Bu nedenler ile zindana alındığında cezaevindeki  diğer arkadaşları başlangıçta inisiyatiflerini kendisine bırakmıştı.Ancak Cevat  Sosyal in işkenceye rağmen direnmiş olması,buna karşın mahkemede bir fiske yemedim diyen Öcalan nın çözülmüş bir itirafçı durumunda olması,Sosyal ın davasının da basında güncel olması Abdullah Öcalan nın kişiliğini eziyor olmalıydı.Ayrıca Türk basınında Cevat Sosyal ın PKK nin Avrupa Temsilcisi olarak lanse edilmesi ve sınır dışı bir operasyon neticesinde Moldovya dan Türkiye ye getirilmiş olması nedeni ile medya da da güncelliğini koruyordu.Abdullah Öcalan ise,PKK de kendisi dışında hiç kimsenin adının tartışılmasını ve gündeme gelmesini dahi istemeyen bir kişilikti.Ayrıca Abdullah Öcalan,PKK illerin her şeyinde haberdar olduğu gibi,Cevat Sosyal in, dillendirmeye başladığı yeni söylemi ile de düşünsel çelişkisinin ve rahatsızlığının bulunduğunu duymuştu.Bu nedenle on onbeş kişinin içresinde dahi inisiyatifsizleştirilmesine başlanmıştı.Cevat Sosyal in davası bitiğinde ve Ankara daki Sincan F Tipi  Cezaevine nakil olduğunda ise,tümden yalnızlaştırıldı.Cevat Sosyal in direnmiş olması ve Abdullah Öcalan nın devletin kabul ve referanslarına göre şekillenen söylemlerinde sindirmediğini ortaya koymasını nazara alarak, 1999 yılında avukatlığını üstlendim.


Duruşma gününde Ankara daki yurtsever Kürtler davaya ilgi göstermiş ve desteklerini ortaya koymak açısından da epey insan Ankara 1 Nolu DGM deki duruşma salonuna gelmişti.Cevat Sosyal in sözlü ve yazılı savunmasını yaptım.Sözlü savunmasını yaparken,hukuki savunmayı bitirdikten sonra, özce ve kısaca siyasi bir analizde yaptım.Bütün sorunların kaynağında; Türk devletinin kuruluşunda, yapısında,kurumlaşması ile üzerinde oturduğu statükoda cisimleşen faşist-sömürgeci ideolojik-politik harcın bulunduğunu,bu harç ve beton ortadan kaldırılmaksızın hiçbir  siyasal-tarihsel ve toplumsal sorunun çözülmeyeceğini,eğer devlet barışçıl demokratik çözüm istiyorsa,Kürt ulusal sorunun 5 yıllık bir hazırlık,örgütlenme ve özgür propaganda sürecinden sonra, yapılması gereken referandum ile barışçıl ve demokratik çözüme kavuşacağını dile getirdim.Hukuk tekniğine ilişkin savunmamın hemen ardından, yapmış olduğum bu siyasi değerlendirme nedeni ile Ankara 1 Nolu DGM nin başkanlığını yapan Orhan Karadeniz i rahatsız olmuştu.Bu nedenle benim savunmam bittikten hemen sonra kızgın bir şekilde Cevat Sosyal e dönerek;”Avukatının savunmasının son bölümüne katılıyormusun ” dedi Cevat Sosyal,bir anlık duraksadıktan sonra;”Mevcut koşullarda avukatımın yaptığı savunmanın  son bölümündeki siyasi değerlendirme kısmına katıldığımı söylemek lüks olur” diyerek,Abdullah Öcalan nın demokratik Cumhuriyetçilik diye kavramlaştırdığı görüşlerine paralel olarak sözlü bir savunma verdi.Cevat Sosyal kişisel sohbette katılmadığını ortaya koyduğu Abdullah Öcalan söylemlerine paralel bir söylem ortaya koyduğundan,bir daha kendisi ile görüşmek için cezaevine gitmediğim gibi,daha sonraki duruşmalarına da katılmadım.Cezaevine gitmediğimden ve bir sonraki duruşmaya da katılmadığımdan,bir sonraki duruşmadan sonra,bir avukat kanalı ile bana mesaj göndererek,”neden gelmediğimi ve görüşmek istediğini” bildirmişti.Ben de kendisinin duruşmadaki cümlesine paralel bir cümle ile cevabi mesajını yanıtladım.Yanıtım;Cevat Sosyal; cezaevindeki kişisel sohbette Apo nun söylemlerine katılmadığını söylerken,duruşmada aynı paralel de konuşan bir kişi ile görüşmek,ideolojik-politik değerlerim nedeni ile mevcut koşullarda lüks ve gereksizdir ,şekelindeydi.Cevat Sosyal Sincan F Tipi Cezaevine nakil olduktan sonra ise,tümden yalnızlaştırıldı. Cevat Sosyal in eşi Kürt medyasına açıklamada bulunmuş ve beyanları www.kurdistana-bakur.com, www.Peyamaazadi.com ,ile www.nasname.com,www.gelawej.com  sitelerinde yayımlanmıştı.Cevat Sosyal in eşi,Cevat ın Sincan E Tpi Cezaevinde zor koşullarda yaşadığını, ve kendisinin yalnız bırakıldığını,Kürt kamuoyundan destek beklediğini ortaya koymaktaydı.Bu sitelerin birinde yazar olan bir arkadaş bana mesaj atarak ve Cevat Sosyal in eşinin açıklamasına atıf yaparak,durumu ile ilgilenmemi ve destek olmamı önermişti.Ancak  cevabi mesajımda gerekçemi de izah ederek,cezaevine gitmeyeceğimi, herhangi bir destekte bulunmayacağımı yazdım. Doğrusu vicdanen ve duygusal açıdan destek olma duygum dürtse de, Apo nun savunmasına aykırı bir savunmayı lüks bulması ve inanmamasına rağmen, savunmasına paralel bir söylem ile duruşmada konuşmuş olmasını düşünerek; cezaevine gitmedim, herhangi bir destekte bulunmadım.


Avukatlar, savunmanlığını yaptıkları kişilere kendi siyasi inançlarına göre bir savunma yapma zorunluluğu getirmezler. Ancak yargılanan kişiler de; ideolojik-politik çizgisi ve değerleri bulanan bir avukata; farklı yada değişen ideolojik politik söylemlerine rağmen, avukatlarına devam etme ve avukatların katılmadıkları söylemleri ile özdeşleşme zorunluluğu getiremezler.Avukatlar bu durumda vekillikten ayrılma hakkını kullanmalıdır.Benim yaptığım da budur. Buna karşın politik davalarda para karşılığında giren ve hata bu tür olaylara tüccar niteliğinde yaklaşan kişiler ise,elbette kişinin değişen söylemi hangi yöne saparsa sapsın, sorun etmeyecek ve avukatlıktan çekilmeyecektir.Yine ideolojik politik çizgisi olmayan,duygusal yaklaşan veya mürit bir yapıya sahip olan kişiler de; bu tür durumlarda dahi avukatlıktan çekememektedirler.Bu durumlardaki avukatlar ile aynı olmadığım gibi, benzeştiğimi de sanmıyorum. Aynı ve benzer olmamaktan da memnunum. Çünkü politik davalardaki avukatlığı siyasi düşüncelerimden kaynaklanan bir zorunluluk ve maddi ile manevi fedakarlığı içeren yurtsever-devrimci bir kamu hizmeti olarak yaptım.Politik davalardaki avukatlığı, para kazanma algısı ile yapmadığım gibi,devlete,PKK ye ve diğer gurup ve kişilere rağmen,bugüne kadar hiçbir tavizde bulunmayacağım ideolojik- politik bir çizgimde vardı.Bu nedenle ideolojik-politik çizgim ve değerlerim ile çelişen vede özdeşleşmek istemediğim söylemleri ortaya çıkan kişilerin avukatlığından çekildim.Nitekim bugüne kadar geçen 12 yıllık sürede de Demokratik Cumhuriyetçi çizgiye sahip PKK den yargılanan hiçbir insanın avukatlığını üstlenmedim.Demokratik Cumhuriyetçi PKK nin çizgisi üstünden hakkında dava açılmış kişiler adına yaklaşık 12 yıldır,siyasi davlardaki tecrübe ve birikimimi nazara alıp başka avukatlara önerdikleri parasal miktarda daha fazlasını önerenler her süreçte bulunmasına rağmen,hayatta ilkeli duruşu esas aldığımdan,ideolojik-politik değerlerime ters olan bu çizginin hiçbir davasına avukat olarak katılmadım.Mesele; değerlerim ve kendim ile çelişip çatışmamak yanında,taviz vermemektir.
Abdullah Öcalan nın  İstanbul Daki Atatürk Hava alanından Bandırma Hava Üsune ve ordan da Ankara da Akıncı Üssüne getirilerek Özel Kuvvetler Komutanlığının mensupları(Albay Engin Alan ve Diğerleri) tarafından 16 Şubat 1999 sabahından 18 Şubat 1999 sabahına kadar sorgulanıp,sabah İmralı ya varana kadarki kolluk ifadeleri dava dosyasına yansımadığından ve bunlar gizli tutulduğundan bilinmemektedir. Ancak İmralı Cezaevinde Albay Atilla Uğur ve albay Cemal Temizöz gibi kişiler tarafından sorgulanmıştır.Bu ifadeleri daha her şeyi ile çözüldüğünü ve bir itirafçı durumuna düşürüldüğünü göstermektedir.Apo nun ilk önce İmralı ya gelmiş gibi bir durum yaratılmasının sebebi, orasının taşra olması nedeni ile soruşturma ve denetimin askerin uhdesinde bırakılması ve polisin soruşturmaya dahil edilmemesinin sağlanması ile Ankara da  Özel Kuvvetler Komutanlığınca alınmış ifadelerin gizli bırakılmak istenmesinden kaynaklanmaktadır.Gizli tutulan ifadelerinin ise çok daha berbat olacağından kuşku duyulmamalıdır.Abdullah Öcalan dan alınan bilgiler ve kendisine dikte ettirilen demokratik cumhuriyetçilik söylemi ağır tahribatlara yol açmıştır.

Bu makale ile ilişkisi bakımından Abdullah Öcalan nın www anadoluajansı.com ve daha sonra da www.nasname com sitesinde yayımlanan kolluk ifadelerine bakıldığında; çözülmüş bir itirafçı olduğu ve Cevat Soysalı eli verdiği görülmektedir. Apo İmralı da alınmış kolluk ifadelerinde Avrupa daki eğitim çalışmaları ile faaliyetlerin başında Cevat Sosyal in bulunduğunu ve talimatları kendisine verdiğini söylerken,dağ kadroları içresinde merkez komite üyeleri olan Hamili Yıldırım ve İsa nın Dersimli olduğunu ve o alandan çekilmeyeceklerini,yani kendisine kabul ettirilmiş işbirlikçi çizgiye onların uymayabileceğini söylemektedir.Cevat Sosyal, Apo nun bu ifadelerinden 4-5 ay sonra Moldovya dan getirildi.Buna karşın devlet özellikle Hamili Yıldırım ve İsa nın bulunduğu Dersim alanına büyük bir operasyon ile bindirme yaparken,PKK başkanlık konseyindekiler ve APO bunları provaktör ilan ederek halkın herhangi bir destek vermemesi gerektiğini kendi basınları aracılığı ile deklere ettiler.Operasyon neticesinde İsa nın yaşamını çatışmada yitirmesi ve Hamili Yıldırım ın da örgütten uygulamaya alınıp uzaklaştırılmasından bir süre sonra ise, Apo avukat görüşme notlarında,”PKK Hamili Yıldırım a Akdeniz de görev versin” demekteydi. Bu söylemden bir iki hafta sonraki avukatlar ile görüşme notlarında ise,  avukatlar  Apo ya;”İsteminiz Hamili ye iletilmiş,çok sevinmiş” dedikleri görülmektedir.Hamili Yıldırım, tamda Apo nun söylediği gibi Akdeniz e gelip geçiş yapmak isterken yakalandı.Yakalanmaması garip olurdu.Çünkü devlet Apo nun ve avukatların her söylediğini kamera ve dinleyici ile kayd etiği gibi,avukatların Apo ile görüşme notları yazıldıktan sonra bir örneğinin Cezaevi idaresi tarafından alınarak,devletin istihbaratı tarafından değerlendirildiği bilinmektedir.Yani haftalar öncesinden Hamili Yıldırım ın görevli olarak Akdeniz e,yani Amanoslara geçiş yapmaya geleceği devlete duyurulmuş olmaktadır.Hamili Yıldırım yakalandıktan sonra verdiği ifadede;”Yaşamımın bundan sonraki bölümünde, Demokratik Cumhuriyet in için çalışacağım “ demektedir.Bu durumda  Hamili Yıldırım,atıldığı zindan da inanmadığı demokratik cumhuriyetçilik çizgisi için çalışmaya devam ederek,oportünistleşmenin cezasını çekmektedir.Apo nun, Hamili Yıldırım ve İsa da; ideolojik birikim ve liderlik özelikleri görmesi yanında,kendisine dikte ettirilmiş demokratik cumhuriyetçilik çizgisine katılmayacaklarını düşündüğünden,kendilerine cezaevinden bir tasfiye yönelttiği anlaşılmaktadır.
Apo nun İmralı daki ifadelerine bakılırsa,kendisinin cezaevine alınmasından sonra,PKK de lider olma ihtimali olan ve bu nedenle de geriye çekmek istediği kişi ise,1978 deki kuruluş toplantısında kendisi ve Şahin Dönmez den sonra üçüncü merkez yürütme kurulu üyesi olarak belirlenen Cemil Bayık tır. Mehmet Karasungur Siverek te görevli olduğunda dolayı PKK nin kuruluş kongresine katılmamış olmak ile birlikte,toplantıya katılanların çoğunluğunun istemi üzerine,üç kişilik merkez yürütmeye seçilmiş,hemen sonra bu görev yönünden yeterince uygun olmadığının ve Cemil Bayı kın uygun olduğunun söylenmesi üzerine de,Bayık ı adına çekilmişti Bu nedenle ilk üç kişilik merkez yürütme Apo,yardımcısı Şahin Dönmez ve Cemil Bayık tan oluşturulmuştur Ayrıca Kamışlı dan olduğu söylenmekle birlikte,Cizre den gitme bir aileden olan Feyman Hüseyin nin adının Türk medyasında çok konuşulması nedeni ile, kendisini de bir tasfiyenin bekleyip beklemediğinin düşünülmesi gerekmektedir.Murat Karayılan nın KDP ile biraz yakınlaşması ve özelikle de bir parça da olsa siyasal taleplerden bahseder duruma gelmesi halinde tasfiye edilebilecek ilk üç kişi içerensindedir.Diğer PKK Başkanlık Konseyi üyelerinin olasılık dahilinde bile,tasfiye edilme ihtimalleri gözükmemektedir.
Apo nun devletin temsilcileri yerine,her defasında Türk devletinin ajanı olan  istihbaratçılarla görüşerek,istemlerine uygun olarak ateşkesler ilan etmesi ve üstelik ilan ettiği ateşkeslerinde tek taraflı ve herhangi bir uluslar arası kurumun temsilcilerinin arabuluculuğuna ve bağımsız denetmenliğine dayanmamasına rağmen,hatta ilan edilmiş her ateşkesi sonrasında bir planlama ve saldırı yapılması ile birlikte,sürekli  olarak aynı türden uyduruk ateşkeslerin tekrardan yapması,isteme uygun olarak PKK nin savaş gücünü zamana yayarak tasfiye etme çabalarıdır.Bu ateşkesler dışında,PKK de en yetenekli komutan ve asker olarak bilinen Şemdin Sakık ın,önce Abdullah Öcalan tarafından sorguya alınarak,eleştiri ile ilişkisi olmayacak tarzda aşağılanması,kişilik ve gururunun tüketilmesi,hatta MED TV adına röportaj yapan bir kişinin dahi kendisini azarlayarak soru sorması süreçleriyle,yaptığı işe inancı tüketildi.Bir gün asker bir gün komutan öbür gün uygulamaya alınarak,kişiliği öğütülerek en ağır hakaretler ile hiçleştirilen bireylerden kadro çıkmaz,şartlandırılmış ve koşullandırılmış insan çıkar.Söz konusu koşullandırılmışlıkların alan ve zemininden çıkıldığında ise,o bireyler daha önce hiçleştirilmiş oldukları şekilde,bir hiç olarak kendilerini görmeye başlarlar.Şemdin Sakık(Şemo) yaptığı işe yabancılaştırılıp,bu süreçler ile savaşa inancı tüketildikten sonra,Apo nun talimatı ile bütün cephe ve alanlarda gezdirilerek, savaşın bitirilmesi gerektiği konusunda konuşmalar yapması sağlanmıştır.Bu süreçten sonra da,Apo tarafından öldürülebileceği kendisine his ettirilerek,örgüt karşısında kaçak ve suçlu duruma sokularak, “katli vacip kişilik” durumuna sokulmak istenmiştir. Bu koşullar altında da 18 yıl dağda başarılı şekilde savaşmış olmaktan dolayı,yapıda etkinlik kurmuş ve hatta diğer üst düzey kadroları bile sindirmiş olan Şemdin Sakık ın,hem Abdullah Öcalan sonarsında geri de bırakılmaması,hem de savaşı tasfiye etmenin ciddi bir göstergesi yapılması açısından; gerek PKK den, gerekse  savaş alanından koparıldığı anlaşılmaktadır.

Şemdin Sakık, tümden hiçleştirilmiş,gururu ve değerleri parçalınmış bir hale sokulduğundan,her şeye inancını yitirmiş duruma getirilerek herhangi bir iddiası da kalmamış olduğundan,olası öldürülme tehdidinin kendisini hissettirilmesi karşısında,15 Mart 1998 de Güney Kürdistan daki Gere dağında iken, PKK saflarından kaçarak ayrılmakta ve KDP ye sığınmaktadır.6 Şubat 2O11  tarihinde,www sercavan com sitesinde;”Şemdin Sakık ın Yakalanma Anı” başlıklı yazısında;”15 Mart 1998 de,Kuzey-Irak ın Gere Dağı nda,silahımı ve örgüte ait ne varsa üzerimde her şeyi bırakıp,tek bir arkadaşıma söylemeden ve bir not da bırakmadan örgüt saflarından kaçtım.” demektedir.Bu cümleleri bile, can korkusu ile kaçtığını, tek bir insanı bile kendisi ile örgütlemeye yeltenmemesi karşısında da hiçbir iddiasının kalmadığını göstermektedir.Özel Kuvvetler Komutanlığın mensuplarından Albay Mithat Işık ın www sabah com tr sitesinde yayımlanan;”Şemdin Sakık ı Yakalayan Komutan Anlatıyor” başlığı altında verilen fotoğraflı röportajında,”Şemdin Sakık ı KDP den istediklerini,ancak;”Tabanımıza Anlatamayız” denilerek verilmediğini,bunun üzerine kendisini bir operasyon ile getirmeyi planladıklarını,”Yarasa Operasyonu” adını verdikleri operasyon çerçevesinde,13 Nisan 1998 tarihinde sabah saat O5 OO te kardeşi Arif Sakık ve bazı kişiler ile birlikte iki araç şeklinde,Duhok tan Hewler e hareket ettiklerine ilişkin bilgiyi aldığını,üç araç ile kendisine bağlı elemanların kendisini takibe aldığını,Hewler e varmadan askerlerinin içinde bulunduğu açlardan birinin Şemdin nin içerisinde bulunduğu aracın önüne geçtikten sonra, yan dönerek araçlarının önüne kapatırken arkadan gelen iki araçlarından inen personellerinin ise Şemdin i yakalamaya gittiğini,ancak Şemdi nin kaçmaya çalışması üzerine,personellerinin uzun namlulu silahlarını doğrultarak ihtar çektiğini ve kaçmak ile kurtulamayacağını anlayan Şemdin nin de silahını atıp ellerini kaldırarak teslim olduğunu,13 Nisan 1989 da saat O8 25 te uçak ile Silopi ye indirildiğini,önce kendisinin sorguladığını ve ardından gelen talimat üzerine de aynı gün uçak ile kendisini ve kardeşi Arif Sakık ı Diyarbakır a gönderdiğini,araçtan alıkoyarak Silopi ye getirdikleri iki peşmergeyi ise serbest bıraktıklarını,buna karşın Şemdin nin içerisinde bulunduğu taksinin şoförüne ise dokunmadıklarını ve Kuzey Kürdistan dan getirmediklerini,gerek Şemdin Sakık ın ve gerekse kardeşinin,aynen Abdullah Öcalan gibi;”Ben Devlete hizmete hazırım,yanlış yaptım” dediklerini belirtmektedir.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası