ESKİ AVUKAT MEDENİ AYHAN'DAN BİR ÖCALAN VE Ş.SAKIK DEĞERLENDİRMESİ
Av Medeni Ayhan / Bütün
değerlerimiz ve siyasal ihtiyaçlarımızı Apo için tüketemeyiz Liderler
liderse ölümden korkmazlar,kendi şahsi koşulularının pazarlığını merkeze
almazlar,bir ülkenin ve ulusun siyasal haklarını merkeze alırlar,ülkeyi
ulusu ve siyasal iktidar hakkı olan bağımsızlık ile her alandaki
kadroları kendi kültlerinin ve kişisel ihtiyaçlarının kurbanına
dönüştüremezler.Öne çıkarılması gereken;Apo nun koşulları ve geleceği
değildir,ulusumuzun ve ülkemizin koşulları ile geleceğidir.Eğer
Kürdistan sorunu çözüm yoluna girerse,kimsenin Apo nun turşusunu
kurmayacağı ve cezaevinde tutmayacağı da açıktır.Bu nedenle Apo nun
hayatı ve koşulları üstünden yaratılan gündem,sarsılan ve toplamda
anlamsızlaşan kültünü ayakta tutma çalışmasından öteye
gitmemektedir.Eleştirdiğim yanlarına rağmen,1999 da PKK nin program ve
kongre kararlarını tutuklu durumdaki Apo nun devletin istemleri
çerçevesinde red ve inkara gitmesine kadar, modern bir örgüt sayıyordum.
PKK modern bir örgüt mü, tarikat mı olmak istemektedir? Modern ve yurtsever bir örgüt olacaksa;her hafta İmralı nın yolunu bekleyip, gelebilecek söylemine göre ne yapacağına ve ne düşüneceğine takılı kalmamalıdır.Tutsak edilmiş,işbirlikçiliğe çekilmiş,kendi yaşam koşulları üstünden pazarlık yapan bir kişiyi kendisine irade yapmaya devam edeceğine,kendi yapısından bir lider çıkarmalıdır. Yok eğer lider özelik taşıyan kadroların bir bölümünü devlet, ve diğer bölümünü de Abdullah Öcalan nın tarafından çeşitli gerekçeler ile katıl edilmiş olması sebebi ile lider özelilik taşıyan adam kalmamışsa,kuralları ile karar alıp hareket etmeleri gerekmektedir.Aksi takdirde çizgi bağımsızlığını,hareket özgürlüğünü ve değer yargı sistemlerini bir nebze dahi olsa korumalarının mümkün olamayacağı aşikardır.Bu değerler yaratılamadan ve korunmadan ilerleme sağlanması,ideolojik politik yozlaşmanın dizginlenmesi mümkün değildir.O zamanda PKK bütün değerlerimizi hiçleştirmeye ve tüketme çizgisini sürdürdüğü sürece,hiçleşecektir.
Apo nun Avukatlığını ilk üstlendim, işbirlikçiliği açığa çıkınca ilk çekildim 7
PKK modern bir örgüt mü, tarikat mı olmak istemektedir? Modern ve yurtsever bir örgüt olacaksa;her hafta İmralı nın yolunu bekleyip, gelebilecek söylemine göre ne yapacağına ve ne düşüneceğine takılı kalmamalıdır.Tutsak edilmiş,işbirlikçiliğe çekilmiş,kendi yaşam koşulları üstünden pazarlık yapan bir kişiyi kendisine irade yapmaya devam edeceğine,kendi yapısından bir lider çıkarmalıdır. Yok eğer lider özelik taşıyan kadroların bir bölümünü devlet, ve diğer bölümünü de Abdullah Öcalan nın tarafından çeşitli gerekçeler ile katıl edilmiş olması sebebi ile lider özelilik taşıyan adam kalmamışsa,kuralları ile karar alıp hareket etmeleri gerekmektedir.Aksi takdirde çizgi bağımsızlığını,hareket özgürlüğünü ve değer yargı sistemlerini bir nebze dahi olsa korumalarının mümkün olamayacağı aşikardır.Bu değerler yaratılamadan ve korunmadan ilerleme sağlanması,ideolojik politik yozlaşmanın dizginlenmesi mümkün değildir.O zamanda PKK bütün değerlerimizi hiçleştirmeye ve tüketme çizgisini sürdürdüğü sürece,hiçleşecektir.
DÖRT;
KADROLARIN TASFİYESİNE DEVAM EDİLMESİ,APO NUN; ŞEMDİN SAKIK IN,CEVAT
SOSYAL İN,HAMİLİ YILDIRIM”IN YAKALANMASINDAKİ RÖLÜ VE ŞEMDİN SAKIK IN DA
APO NUN GELİŞ SÜRECİNE KATKISI İLE BİRBİRLERİNE ETKİLERİ
Çankırı
E Tipi Cezaevinde bulunduğum sırada ve 23 Nisan 1999 tarihinde,PKK nin
Avrupa sorulusu olarak Türk televizyonlarında lanse edilen Cevat Sosyal
in yapılmış bir operasyon ile Moldovya da yakalanarak,Türkiye ye
getirildiğini öğrendik.Bilahare de televizyonlardaki görüntüsünün bitkin
ve yürüyemez durumda olması,iki polisin koluna girerek taşınmasından
da işkenceli sorguya maruz kaldığını ve direnmiş olabildiği kanısı
edinmiştim.3 Eylül 1999 tarihinde tahliye olduktan sonra ise,mahkeme
kaleminde ayaküstü de olsa dosyasına baktım.Direndiği sonucuna vardım.
Bu nedenle de Ankara Ulucanlar Kapalı cezaevine gittim ve tanıştık.Apo
nun İmralı daki duruşu ve söylemlerine ilişkin eleştirilerimi temel
hatları ile ortaya koydum,ayrıca kendisinin nasıl değerlendirdiğini
sordum.Cevat Soysal,Abdullah Öcalan nın duruş ve söylemlerini
benimsemediğini ortaya koydu.Cevat Sosyal devam ile;”Bazen avazım
çıktığı kadar bağıracağım diyorum,ama yine de bazı şeylere takılı
kalıyorum” diyordu. Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevinde bulunup da PKK
davasından tutuklu olanların sayısı toplam olarak on veya on beş
kişiydi.Genelde fiziksel anlamda sağlık sorun olanlardı.Cevat Sosyal
haliyle bilinç açısından onlardan ilerdeydi, ve daha eskiydi.Ayrıca
gözaltında direnmişti.Bu nedenler ile zindana alındığında cezaevindeki
diğer arkadaşları başlangıçta inisiyatiflerini kendisine
bırakmıştı.Ancak Cevat Sosyal in işkenceye rağmen direnmiş olması,buna
karşın mahkemede bir fiske yemedim diyen Öcalan nın çözülmüş bir
itirafçı durumunda olması,Sosyal ın davasının da basında güncel olması
Abdullah Öcalan nın kişiliğini eziyor olmalıydı.Ayrıca Türk basınında
Cevat Sosyal ın PKK nin Avrupa Temsilcisi olarak lanse edilmesi ve sınır
dışı bir operasyon neticesinde Moldovya dan Türkiye ye getirilmiş
olması nedeni ile medya da da güncelliğini koruyordu.Abdullah Öcalan
ise,PKK de kendisi dışında hiç kimsenin adının tartışılmasını ve gündeme
gelmesini dahi istemeyen bir kişilikti.Ayrıca Abdullah Öcalan,PKK
illerin her şeyinde haberdar olduğu gibi,Cevat Sosyal in, dillendirmeye
başladığı yeni söylemi ile de düşünsel çelişkisinin ve rahatsızlığının
bulunduğunu duymuştu.Bu nedenle on onbeş kişinin içresinde dahi
inisiyatifsizleştirilmesine başlanmıştı.Cevat Sosyal in davası bitiğinde
ve Ankara daki Sincan F Tipi Cezaevine nakil olduğunda ise,tümden
yalnızlaştırıldı.Cevat Sosyal in direnmiş olması ve Abdullah Öcalan nın
devletin kabul ve referanslarına göre şekillenen söylemlerinde
sindirmediğini ortaya koymasını nazara alarak, 1999 yılında avukatlığını
üstlendim.
Duruşma
gününde Ankara daki yurtsever Kürtler davaya ilgi göstermiş ve
desteklerini ortaya koymak açısından da epey insan Ankara 1 Nolu DGM
deki duruşma salonuna gelmişti.Cevat Sosyal in sözlü ve yazılı
savunmasını yaptım.Sözlü savunmasını yaparken,hukuki savunmayı
bitirdikten sonra, özce ve kısaca siyasi bir analizde yaptım.Bütün
sorunların kaynağında; Türk devletinin kuruluşunda,
yapısında,kurumlaşması ile üzerinde oturduğu statükoda cisimleşen
faşist-sömürgeci ideolojik-politik harcın bulunduğunu,bu harç ve beton
ortadan kaldırılmaksızın hiçbir siyasal-tarihsel ve toplumsal sorunun
çözülmeyeceğini,eğer devlet barışçıl demokratik çözüm istiyorsa,Kürt
ulusal sorunun 5 yıllık bir hazırlık,örgütlenme ve özgür propaganda
sürecinden sonra, yapılması gereken referandum ile barışçıl ve
demokratik çözüme kavuşacağını dile getirdim.Hukuk tekniğine ilişkin
savunmamın hemen ardından, yapmış olduğum bu siyasi değerlendirme nedeni
ile Ankara 1 Nolu DGM nin başkanlığını yapan Orhan Karadeniz i rahatsız
olmuştu.Bu nedenle benim savunmam bittikten hemen sonra kızgın bir
şekilde Cevat Sosyal e dönerek;”Avukatının savunmasının son bölümüne
katılıyormusun ” dedi Cevat Sosyal,bir anlık duraksadıktan sonra;”Mevcut
koşullarda avukatımın yaptığı savunmanın son bölümündeki siyasi
değerlendirme kısmına katıldığımı söylemek lüks olur” diyerek,Abdullah
Öcalan nın demokratik Cumhuriyetçilik diye kavramlaştırdığı görüşlerine
paralel olarak sözlü bir savunma verdi.Cevat Sosyal kişisel sohbette
katılmadığını ortaya koyduğu Abdullah Öcalan söylemlerine paralel bir
söylem ortaya koyduğundan,bir daha kendisi ile görüşmek için cezaevine
gitmediğim gibi,daha sonraki duruşmalarına da katılmadım.Cezaevine
gitmediğimden ve bir sonraki duruşmaya da katılmadığımdan,bir sonraki
duruşmadan sonra,bir avukat kanalı ile bana mesaj göndererek,”neden
gelmediğimi ve görüşmek istediğini” bildirmişti.Ben de kendisinin
duruşmadaki cümlesine paralel bir cümle ile cevabi mesajını
yanıtladım.Yanıtım;Cevat Sosyal; cezaevindeki kişisel sohbette Apo nun
söylemlerine katılmadığını söylerken,duruşmada aynı paralel de konuşan
bir kişi ile görüşmek,ideolojik-politik değerlerim nedeni ile mevcut
koşullarda lüks ve gereksizdir ,şekelindeydi.Cevat Sosyal Sincan F Tipi
Cezaevine nakil olduktan sonra ise,tümden yalnızlaştırıldı. Cevat Sosyal
in eşi Kürt medyasına açıklamada bulunmuş ve beyanları
www.kurdistana-bakur.com, www.Peyamaazadi.com ,ile
www.nasname.com,www.gelawej.com sitelerinde yayımlanmıştı.Cevat Sosyal
in eşi,Cevat ın Sincan E Tpi Cezaevinde zor koşullarda yaşadığını, ve
kendisinin yalnız bırakıldığını,Kürt kamuoyundan destek beklediğini
ortaya koymaktaydı.Bu sitelerin birinde yazar olan bir arkadaş bana
mesaj atarak ve Cevat Sosyal in eşinin açıklamasına atıf yaparak,durumu
ile ilgilenmemi ve destek olmamı önermişti.Ancak cevabi mesajımda
gerekçemi de izah ederek,cezaevine gitmeyeceğimi, herhangi bir destekte
bulunmayacağımı yazdım. Doğrusu vicdanen ve duygusal açıdan destek olma
duygum dürtse de, Apo nun savunmasına aykırı bir savunmayı lüks bulması
ve inanmamasına rağmen, savunmasına paralel bir söylem ile duruşmada
konuşmuş olmasını düşünerek; cezaevine gitmedim, herhangi bir destekte
bulunmadım.
Avukatlar,
savunmanlığını yaptıkları kişilere kendi siyasi inançlarına göre bir
savunma yapma zorunluluğu getirmezler. Ancak yargılanan kişiler de;
ideolojik-politik çizgisi ve değerleri bulanan bir avukata; farklı yada
değişen ideolojik politik söylemlerine rağmen, avukatlarına devam etme
ve avukatların katılmadıkları söylemleri ile özdeşleşme zorunluluğu
getiremezler.Avukatlar bu durumda vekillikten ayrılma hakkını
kullanmalıdır.Benim yaptığım da budur. Buna karşın politik davalarda
para karşılığında giren ve hata bu tür olaylara tüccar niteliğinde
yaklaşan kişiler ise,elbette kişinin değişen söylemi hangi yöne saparsa
sapsın, sorun etmeyecek ve avukatlıktan çekilmeyecektir.Yine ideolojik
politik çizgisi olmayan,duygusal yaklaşan veya mürit bir yapıya sahip
olan kişiler de; bu tür durumlarda dahi avukatlıktan
çekememektedirler.Bu durumlardaki avukatlar ile aynı olmadığım gibi,
benzeştiğimi de sanmıyorum. Aynı ve benzer olmamaktan da memnunum. Çünkü
politik davalardaki avukatlığı siyasi düşüncelerimden kaynaklanan bir
zorunluluk ve maddi ile manevi fedakarlığı içeren yurtsever-devrimci bir
kamu hizmeti olarak yaptım.Politik davalardaki avukatlığı, para kazanma
algısı ile yapmadığım gibi,devlete,PKK ye ve diğer gurup ve kişilere
rağmen,bugüne kadar hiçbir tavizde bulunmayacağım ideolojik- politik bir
çizgimde vardı.Bu nedenle ideolojik-politik çizgim ve değerlerim ile
çelişen vede özdeşleşmek istemediğim söylemleri ortaya çıkan kişilerin
avukatlığından çekildim.Nitekim bugüne kadar geçen 12 yıllık sürede de
Demokratik Cumhuriyetçi çizgiye sahip PKK den yargılanan hiçbir insanın
avukatlığını üstlenmedim.Demokratik Cumhuriyetçi PKK nin çizgisi
üstünden hakkında dava açılmış kişiler adına yaklaşık 12 yıldır,siyasi
davlardaki tecrübe ve birikimimi nazara alıp başka avukatlara
önerdikleri parasal miktarda daha fazlasını önerenler her süreçte
bulunmasına rağmen,hayatta ilkeli duruşu esas
aldığımdan,ideolojik-politik değerlerime ters olan bu çizginin hiçbir
davasına avukat olarak katılmadım.Mesele; değerlerim ve kendim ile
çelişip çatışmamak yanında,taviz vermemektir.
Abdullah
Öcalan nın İstanbul Daki Atatürk Hava alanından Bandırma Hava Üsune ve
ordan da Ankara da Akıncı Üssüne getirilerek Özel Kuvvetler
Komutanlığının mensupları(Albay Engin Alan ve Diğerleri) tarafından 16
Şubat 1999 sabahından 18 Şubat 1999 sabahına kadar sorgulanıp,sabah
İmralı ya varana kadarki kolluk ifadeleri dava dosyasına yansımadığından
ve bunlar gizli tutulduğundan bilinmemektedir. Ancak İmralı Cezaevinde
Albay Atilla Uğur ve albay Cemal Temizöz gibi kişiler tarafından
sorgulanmıştır.Bu ifadeleri daha her şeyi ile çözüldüğünü ve bir
itirafçı durumuna düşürüldüğünü göstermektedir.Apo nun ilk önce İmralı
ya gelmiş gibi bir durum yaratılmasının sebebi, orasının taşra olması
nedeni ile soruşturma ve denetimin askerin uhdesinde bırakılması ve
polisin soruşturmaya dahil edilmemesinin sağlanması ile Ankara da Özel
Kuvvetler Komutanlığınca alınmış ifadelerin gizli bırakılmak
istenmesinden kaynaklanmaktadır.Gizli tutulan ifadelerinin ise çok daha
berbat olacağından kuşku duyulmamalıdır.Abdullah Öcalan dan alınan
bilgiler ve kendisine dikte ettirilen demokratik cumhuriyetçilik söylemi
ağır tahribatlara yol açmıştır.
Bu
makale ile ilişkisi bakımından Abdullah Öcalan nın www
anadoluajansı.com ve daha sonra da www.nasname com sitesinde yayımlanan
kolluk ifadelerine bakıldığında; çözülmüş bir itirafçı olduğu ve Cevat
Soysalı eli verdiği görülmektedir. Apo İmralı da alınmış kolluk
ifadelerinde Avrupa daki eğitim çalışmaları ile faaliyetlerin başında
Cevat Sosyal in bulunduğunu ve talimatları kendisine verdiğini
söylerken,dağ kadroları içresinde merkez komite üyeleri olan Hamili
Yıldırım ve İsa nın Dersimli olduğunu ve o alandan
çekilmeyeceklerini,yani kendisine kabul ettirilmiş işbirlikçi çizgiye
onların uymayabileceğini söylemektedir.Cevat Sosyal, Apo nun bu
ifadelerinden 4-5 ay sonra Moldovya dan getirildi.Buna karşın devlet
özellikle Hamili Yıldırım ve İsa nın bulunduğu Dersim alanına büyük bir
operasyon ile bindirme yaparken,PKK başkanlık konseyindekiler ve APO
bunları provaktör ilan ederek halkın herhangi bir destek vermemesi
gerektiğini kendi basınları aracılığı ile deklere ettiler.Operasyon
neticesinde İsa nın yaşamını çatışmada yitirmesi ve Hamili Yıldırım ın
da örgütten uygulamaya alınıp uzaklaştırılmasından bir süre sonra ise,
Apo avukat görüşme notlarında,”PKK Hamili Yıldırım a Akdeniz de görev
versin” demekteydi. Bu söylemden bir iki hafta sonraki avukatlar ile
görüşme notlarında ise, avukatlar Apo ya;”İsteminiz Hamili ye
iletilmiş,çok sevinmiş” dedikleri görülmektedir.Hamili Yıldırım, tamda
Apo nun söylediği gibi Akdeniz e gelip geçiş yapmak isterken
yakalandı.Yakalanmaması garip olurdu.Çünkü devlet Apo nun ve avukatların
her söylediğini kamera ve dinleyici ile kayd etiği gibi,avukatların Apo
ile görüşme notları yazıldıktan sonra bir örneğinin Cezaevi idaresi
tarafından alınarak,devletin istihbaratı tarafından değerlendirildiği
bilinmektedir.Yani haftalar öncesinden Hamili Yıldırım ın görevli olarak
Akdeniz e,yani Amanoslara geçiş yapmaya geleceği devlete duyurulmuş
olmaktadır.Hamili Yıldırım yakalandıktan sonra verdiği
ifadede;”Yaşamımın bundan sonraki bölümünde, Demokratik Cumhuriyet in
için çalışacağım “ demektedir.Bu durumda Hamili Yıldırım,atıldığı
zindan da inanmadığı demokratik cumhuriyetçilik çizgisi için çalışmaya
devam ederek,oportünistleşmenin cezasını çekmektedir.Apo nun, Hamili
Yıldırım ve İsa da; ideolojik birikim ve liderlik özelikleri görmesi
yanında,kendisine dikte ettirilmiş demokratik cumhuriyetçilik çizgisine
katılmayacaklarını düşündüğünden,kendilerine cezaevinden bir tasfiye
yönelttiği anlaşılmaktadır.
Apo
nun İmralı daki ifadelerine bakılırsa,kendisinin cezaevine alınmasından
sonra,PKK de lider olma ihtimali olan ve bu nedenle de geriye çekmek
istediği kişi ise,1978 deki kuruluş toplantısında kendisi ve Şahin
Dönmez den sonra üçüncü merkez yürütme kurulu üyesi olarak belirlenen
Cemil Bayık tır. Mehmet Karasungur Siverek te görevli olduğunda dolayı
PKK nin kuruluş kongresine katılmamış olmak ile birlikte,toplantıya
katılanların çoğunluğunun istemi üzerine,üç kişilik merkez yürütmeye
seçilmiş,hemen sonra bu görev yönünden yeterince uygun olmadığının ve
Cemil Bayı kın uygun olduğunun söylenmesi üzerine de,Bayık ı adına
çekilmişti Bu nedenle ilk üç kişilik merkez yürütme Apo,yardımcısı Şahin
Dönmez ve Cemil Bayık tan oluşturulmuştur Ayrıca Kamışlı dan olduğu
söylenmekle birlikte,Cizre den gitme bir aileden olan Feyman Hüseyin nin
adının Türk medyasında çok konuşulması nedeni ile, kendisini de bir
tasfiyenin bekleyip beklemediğinin düşünülmesi gerekmektedir.Murat
Karayılan nın KDP ile biraz yakınlaşması ve özelikle de bir parça da
olsa siyasal taleplerden bahseder duruma gelmesi halinde tasfiye
edilebilecek ilk üç kişi içerensindedir.Diğer PKK Başkanlık Konseyi
üyelerinin olasılık dahilinde bile,tasfiye edilme ihtimalleri
gözükmemektedir.
Apo
nun devletin temsilcileri yerine,her defasında Türk devletinin ajanı
olan istihbaratçılarla görüşerek,istemlerine uygun olarak ateşkesler
ilan etmesi ve üstelik ilan ettiği ateşkeslerinde tek taraflı ve
herhangi bir uluslar arası kurumun temsilcilerinin arabuluculuğuna ve
bağımsız denetmenliğine dayanmamasına rağmen,hatta ilan edilmiş her
ateşkesi sonrasında bir planlama ve saldırı yapılması ile
birlikte,sürekli olarak aynı türden uyduruk ateşkeslerin tekrardan
yapması,isteme uygun olarak PKK nin savaş gücünü zamana yayarak tasfiye
etme çabalarıdır.Bu ateşkesler dışında,PKK de en yetenekli komutan ve
asker olarak bilinen Şemdin Sakık ın,önce Abdullah Öcalan tarafından
sorguya alınarak,eleştiri ile ilişkisi olmayacak tarzda
aşağılanması,kişilik ve gururunun tüketilmesi,hatta MED TV adına
röportaj yapan bir kişinin dahi kendisini azarlayarak soru sorması
süreçleriyle,yaptığı işe inancı tüketildi.Bir gün asker bir gün komutan
öbür gün uygulamaya alınarak,kişiliği öğütülerek en ağır hakaretler ile
hiçleştirilen bireylerden kadro çıkmaz,şartlandırılmış ve
koşullandırılmış insan çıkar.Söz konusu koşullandırılmışlıkların alan ve
zemininden çıkıldığında ise,o bireyler daha önce hiçleştirilmiş
oldukları şekilde,bir hiç olarak kendilerini görmeye başlarlar.Şemdin
Sakık(Şemo) yaptığı işe yabancılaştırılıp,bu süreçler ile savaşa inancı
tüketildikten sonra,Apo nun talimatı ile bütün cephe ve alanlarda
gezdirilerek, savaşın bitirilmesi gerektiği konusunda konuşmalar yapması
sağlanmıştır.Bu süreçten sonra da,Apo tarafından öldürülebileceği
kendisine his ettirilerek,örgüt karşısında kaçak ve suçlu duruma
sokularak, “katli vacip kişilik” durumuna sokulmak istenmiştir. Bu
koşullar altında da 18 yıl dağda başarılı şekilde savaşmış olmaktan
dolayı,yapıda etkinlik kurmuş ve hatta diğer üst düzey kadroları bile
sindirmiş olan Şemdin Sakık ın,hem Abdullah Öcalan sonarsında geri de
bırakılmaması,hem de savaşı tasfiye etmenin ciddi bir göstergesi
yapılması açısından; gerek PKK den, gerekse savaş alanından koparıldığı
anlaşılmaktadır.
Şemdin
Sakık, tümden hiçleştirilmiş,gururu ve değerleri parçalınmış bir hale
sokulduğundan,her şeye inancını yitirmiş duruma getirilerek herhangi bir
iddiası da kalmamış olduğundan,olası öldürülme tehdidinin kendisini
hissettirilmesi karşısında,15 Mart 1998 de Güney Kürdistan daki Gere
dağında iken, PKK saflarından kaçarak ayrılmakta ve KDP ye
sığınmaktadır.6 Şubat 2O11 tarihinde,www sercavan com sitesinde;”Şemdin
Sakık ın Yakalanma Anı” başlıklı yazısında;”15 Mart 1998 de,Kuzey-Irak
ın Gere Dağı nda,silahımı ve örgüte ait ne varsa üzerimde her şeyi
bırakıp,tek bir arkadaşıma söylemeden ve bir not da bırakmadan örgüt
saflarından kaçtım.” demektedir.Bu cümleleri bile, can korkusu ile
kaçtığını, tek bir insanı bile kendisi ile örgütlemeye yeltenmemesi
karşısında da hiçbir iddiasının kalmadığını göstermektedir.Özel
Kuvvetler Komutanlığın mensuplarından Albay Mithat Işık ın www sabah com
tr sitesinde yayımlanan;”Şemdin Sakık ı Yakalayan Komutan Anlatıyor”
başlığı altında verilen fotoğraflı röportajında,”Şemdin Sakık ı KDP den
istediklerini,ancak;”Tabanımıza Anlatamayız” denilerek
verilmediğini,bunun üzerine kendisini bir operasyon ile getirmeyi
planladıklarını,”Yarasa Operasyonu” adını verdikleri operasyon
çerçevesinde,13 Nisan 1998 tarihinde sabah saat O5 OO te kardeşi Arif
Sakık ve bazı kişiler ile birlikte iki araç şeklinde,Duhok tan Hewler e
hareket ettiklerine ilişkin bilgiyi aldığını,üç araç ile kendisine bağlı
elemanların kendisini takibe aldığını,Hewler e varmadan askerlerinin
içinde bulunduğu açlardan birinin Şemdin nin içerisinde bulunduğu aracın
önüne geçtikten sonra, yan dönerek araçlarının önüne kapatırken arkadan
gelen iki araçlarından inen personellerinin ise Şemdin i yakalamaya
gittiğini,ancak Şemdi nin kaçmaya çalışması üzerine,personellerinin uzun
namlulu silahlarını doğrultarak ihtar çektiğini ve kaçmak ile
kurtulamayacağını anlayan Şemdin nin de silahını atıp ellerini
kaldırarak teslim olduğunu,13 Nisan 1989 da saat O8 25 te uçak ile
Silopi ye indirildiğini,önce kendisinin sorguladığını ve ardından gelen
talimat üzerine de aynı gün uçak ile kendisini ve kardeşi Arif Sakık ı
Diyarbakır a gönderdiğini,araçtan alıkoyarak Silopi ye getirdikleri iki
peşmergeyi ise serbest bıraktıklarını,buna karşın Şemdin nin içerisinde
bulunduğu taksinin şoförüne ise dokunmadıklarını ve Kuzey Kürdistan dan
getirmediklerini,gerek Şemdin Sakık ın ve gerekse kardeşinin,aynen
Abdullah Öcalan gibi;”Ben Devlete hizmete hazırım,yanlış yaptım”
dediklerini belirtmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder