Ali Bulaç

Kelamcıların özgürlüğü

Dünya Bülteni / Pazartesi, 26 Temmuz 2010

Muhafazakâr kimliği benimseyip İslamiyet’i referans almaktan vazgeçenler, kolayca liberal özgürlüğü kabul ettiler. Bunun Müslüman toplumun bünyesinde meydana getireceği derin ve yaygın tahribat çok sürmeden hepimizi göreceğiz. Sanki kendi düşünce miraslarında bu konu hiç ele alınmamış, sanki beşeriyetin tarihinde özgürlük kelimesini ilk defa batılılar icad edip önümüze koymuş gibi Müslüman aydınların dört elle liberal özgürlüklere sarılmalar trajiktir.
Biz, özgürlük konusunun İslam kelamcıları, filozoflar ve sufilerinin derinliğine ele aldıklarını göstermeye devam edeceğiz, belki liberal modaya aklını kaptırmış aydınlar döner, tamamen bize ait özgürlük tanımları olabileceğini düşünmeye başlarlar.
Bundan önceki yazılarda fakihlerin özgürlük tanımların ele almıştık. Bu yazıda kelamcıların özgürlük anlayışlarını irdelemeye çalışacağız. Önümüzdeki iki yazının da konusu Filozof ve Sufilerde özgürlük ve İslam nokta-i nazarından siyasi özgürlüklerin anlamı olacaktır.
İslam kelamcılarının “hürriyet” yerine “ihtiyar” kelimesini seçmiş olmalar üzerinde durulması gereken bir noktadır. “İhtiyar”, hay r kelimesinden türetilmiş olup seçenekler içinde en hayırlı olanın seçmek demektir. Külliyat’ın sahibi Ebu’l Beka ihtiyarı, en iyi olan şeyi talep etmek olarak tarif eder. Her insanın iyi olana, fayda ve doğruya, gerçek ve güzele tabii bir eğilimi olduğunu biliyoruz.
Ama insan önüne çıkan seçeneklerden hangisinin en iyi olduğuna karar verirken her zaman isabet etmeyebilir. Özgürlük gibi değerli bir imkân kullanırken, en iyi olan talep ettiğin ve iyi olan seçtiğine inandığın halde, iyi olmayan seçmek trajik bir durumdur. Bu, özgürlüğün devam edegelen büyük paradokslarından biridir. Birden fazla faktörün etkisinde insan zatında iyi olmayan şeyi, “iyi” diye seçebilir, buna da ihtiyâr demek mümkündür. Yani insan bir şeyi seçer ve seçtiği şeyin zatında iyi olduğunu düşünür ve seçtiği şeye göre davranşlarını, hayat tarzın düzenler. Bu durumda insan bazen zatında iyi olmayan şeyi de seçmesi insani bir edimdir ve Ebu’l Beka’nın iyi olsun kötü olsun, seçimin ihtiyâr olduğunu söylemesi budur. İhtiyar, bir şeyi diğerine tercih edip tahsis etmektir.
İslam tarihinde bu konuda iki ana görüş olduğunu söyleyebiliriz: Birisi Cebriye, diğeri Kaderiye veya diğer ismiyle Mutezile. Cebriye hür iradeyi reddediyordu. Onlara göre bir insanın kendi başına herhangi bir seçimde bulunması mümkün değildir, çünkü insan kendi fiillerinin yaratıcısı değildir.
Yaratma gücüne sahip değilsek seçme imkânına da sahip değiliz. İnsan, rüzgârın önündeki bir yaprak gibidir. Rüzgar onu hangi yöne sevk ederse o da öyle sevk edilir. Bizleri bir sevkeden irade ve kudret vardır, bu da mutlak irade ve kudret sahibi Allah’tır; dolayısıyla her şey Allah’ın elindedir, her şey Allah’ın iradesi ve kudreti dahilindedir. Biz ne kadar hür olduğumuzu düşünsek bile hakikatte hür bir fiilde bulunamayız, yani özgür değiliz.
Elbette bu doktrinin formüle edildiği zamanın sosyal ve politik olaylarıyla ilgili siyasi bir anlam vardı. Hür iradeyi tümüyle inkar eden Cebriyecilere göre Emevi iktidar Allah’ın takdiridir. Buna karşı yapacak bir şey yoktur. Onlar bizim başımızdaysa Allah bunu uygun görmüştür. Onlara itaatten başka elimizden başka bir şey gelmez.
Belirtmek gerekir ki, Cebriye’nin bu temel yaklaşımından hareket eden 20. yüzyıl varoluşçuları, bize bu dünyaya fırlatan bir güç ve irade olduğunu söyleyip, bize sormayan bu güce karşı özgürlüğümüzün olup olmayacağını sordular. Bu soru onları, özgürlüğümüzü kullanabilmemizin yegane yolunun “intihar”dan geçtiğini düşündüler. Buna göre madem bu irade bizi bu dünyaya fırlattı ve dilediği zaman ömrümüze son verecektir, o halde onu bize tayin ettiği sürenin dolmasını beklemeden biz ömrümüzü sonlandıralım. Özgürlüğümüzü kullanmanın başka yolu yoktur.
Mutezile veya Kaderiye hür iradeyi savunuyordu. Hür irade, kişinin kendi fiillerinin yaratıcısı olabileceğini iddia eden görüştür. Buna göre kişi kendi fiillerini yaratır. Bu yüzden yaptığı fiillerden ve sonuçlarından sorumludur. Eğer kişi fiillerinin yaratıcısı olmasaydı onu sorumlu tutmamız mümkün olmazdı.
Fakat bu noktada bir sorun çıkıyordu: “Allah her şeyin yaratıcısıdır” ayeti mucibince kul hiçbir şey yaratmıyorsa, hiçbir şeye sahip değilse; kozmolojik, ontolojik düzeylerde, tabii ve beşeri manada bütün fiiller, varlık mertebeleri, mertebeler arası ilişkiler, tabiatın düzeni, insan ilişkileri Allah’ın yarattığı fiiller dahilinde ise, kısaca insan hiçbir şey yaratmıyorsa bu durumda Cebriye haklıydı.
Çünkü bütün bunlar yaratan Allah’tır. İnsanın hiçbir alanda ve ediminde özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Eğer öyle ise, o zaman Allah niçin insan bazı fiillerinden sorumlu tutmaktadır? Bu basit bir sorun da değildi. Şöyle ki:
Allah bütün her şeyin yaratıcısı ise nasıl oluyor da insan, Allah’ın iradesine rağmen yaratmada bulunabiliyordu? Allah insan için iyilik diliyor, şerden kaçınmasın emrediyor ve şer işlediği zaman ceza vereceğini söylüyor. Peki, insan, her şeyin yaratıcısı olan Allah’a rağmen fiiller yaratabiliyorsa, bu Allah’ın yaratma alanının dışında bir yaratma mıydı ki, Allah gazaplanıyor. Allah’ın yaratması dışında insana özgü bir yaratma değilse, niye cezaya müstahak oluyordu? Cebriye ve Kaderiye arasındaki bu iki karşıt görüş yüzyıllarca tartışıldı. İnsan zihnini hayli zaman meşgul etmiş olan bu tartışmada Eş’ari ve Maturidilerin nispeten makul izahlar getirdiklerini söylemek abart olmaz. Maturidi diyor ki, “Allah her şeyin yaratıcısıdır.

Bunda tereddüt yok. Yaratmada iki cihet vardır: Birisi Allah’ın yaratması, yani bir fiili yaratması.
İkincisi Allah’ın insana yaratma kudretini, gücünü vermesidir. İnsan aynı zamanda “yapabilir” bir varlıktır da. Mesela Hacc ayetinde “Ona (Hacc’a) güç yetirebilen (istitae’) gider” buyurur. Burada anahtar terim “yapabilirlik (istitae)” dir. Bu bedeni, mali güç olabilir, avantaj olabilir. Bu ikinci cihettir.
İnsan bu ikinci ciheti kullanırken Allah gibi yaratmaz. Başka bir ifadeyle yoktan var etmez. Fiiliyle etkide bulunur. İşte bu insanın “kesbidir”. Aslında biz yaratmıyoruz, “kesb” ediyoruz, sonuçların kazanıyoruz. Bizim sorumlu tutulduğumuz alan bundan ibarettir.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası