Tahmili Savaş; Kim Şehid?!

Kırk dereden su getirerek envaitürlü tevillerle  Anayasa Referandumu akidevi  bir mesele haline getiren  Kardeşlerimizden  sevdiğim ve mücadele azmini ve gayretlerini  takdir ettiğim bir Genç; Modern  Firavn Saddam’ın askerleri ile Put Kıran İslam Inqılabının İslam Ordusu askerlerini ayni kefeye koyabiliyor. Tahmili Savaşla ilgili malumat eksikliği ve Saddamın Başbakanı Tarık Aziz’in dünya basınına düşen “Biz İran’a neden saldırdık!” açıklamalarını bilmiyor olabilir. Ancak Saddam Rejiminin; abd,rusya,ing,fransa,İsrail tüm Batılı emperyalist ülkelerinin tam desteğini arkasına aldığını da nasıl bilmez  yada çevresinden duymaz akıl alır gibi değil doğrusu! Demekki; “iki tarafta müslüman,şehit hangisine diyeceğiz!?” diyor! Aslında şunu demeye getiriyor bu Genç Kardeşimiz; ” İki tarafta müslüman, müslümanların birbirlerini öldürmeleri, öleninde öldüreninde cehennemlik olmasını gerektirir!!!”  Peki,Vahyi gerçek böylemi? Yada  anayasa oylamasında  istikbarın vesayetçi/ totaliter  güc kaynağı anayasa maddeleri, kurumları  tasfiye/tesfiye edilecek ya, 'Evet' oyuna bile akidevi bir çekince koyan bu kardeşimiz, Saddam Rejimi için şu yada bu şekilde Savaş ve Kıtali bile göze alan leşkerlerle İslam Ingılabını korumak için canlarını veren İslam Ordusu Askerlerini ayni kefeye  koyarak; “iki tarafta müslüman,şehit hangisine diyeceğiz!?”  sorusunu nasıl, hangi mantıkla sorabiliyor akıl alır gibi değil! Tağuti Saddam Rejimini İİC ile ayni kefeye koyan bu gencin zihniyeti, sıra Türkiye ye gelince tamö tersinden çalışmaya başlıyor! Neyse! O dönemde  bu savaşın “kardeş savaşı” olduğunu başta Erbakan olmak üzere bazı  milli görüşçüler, halk ve geleneksel mutaassıp çevreler dillendirmekteydi. Vehhabi ve Selefiler (Arap versiyonu)  şiileri zaten müslüman olarak görmemekteydiler.
            Daha İslam Devrimi olalı bir yıl bile geçmeden Dünya İstikbarının tam desteği ile 22 Eylül 1980’de Irak ordusu sınırı geçti. Irak 16 Eylül’de, Şatt-ül-Arap antlaşmasını feshettiğini açıklamıştı. Tarık Aziz Tahmili Savaşın nedenini bir basın toplantısında şöyle açıklıyordu;”Irak Batılı değerler be menfaatleri gereği İran’a saldırmıştır.!”  Ve 8 Yıllık Tahmili Savaşboyunca tüm emperyalist Batı, Saddam Rejimini; silah,mühimmat, istihbarat ve finansman olarak tam destek vermiştir. Yetmemiştir başta abd,rusya,ing,Fransa gibi Ülkeler; tüm askeri ve ticari filolarına  Fars Körfezinde Irak Bayrağı asarak Savaşa fiilen müdahil olmuşlardır. Saddam Rejimi her türlü kimyasal,kitle imha silahını  İranın Müslüman halkına karşı kullanmış, meskun mahaller sivil,asker ayrımı gözetilmeden vurulmuştur. Bu bile Saddam’ın küfrüne yetecek cürümlerdir.  Abd Körfezde İranın yolcu uçağını düşürmüş 250 kişiyi katletmiştir. İran’a BM Ateşkes Kararı dayatılıyor, İran’da Irak’ın saldırgan olarak Savaşı ilk başlatan taraf olarak belirlenmesini istiyordu. Ateşkes Batının topyekün Savaş Tehditi altında merhum Humeyni tarafından  o meşhur ”Zehirdende daha beter!” sözüyle kabul edilmek zorunda kalınmıştı.  Irak ordusunda ne Kürtler vardı nede Şiiler. Zira Saddam Rejimi  Neredeyse  Nüfusun 2/3  üne sahip bu kesimlerle hasımdı ve onlara güvenilmiyordu. Saddam Ordusu Tikritilerden oluşuyordu ve Ülkenin kaymağını yiyenler,yönetimde olanlar bunlardı. Bu Malumattan sonra gelelim Kur’an İran Irak Savaşına ne diyora!?

4 Nisa 76. “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.”
Merhum Şehid  Seyyid Kutup bakınız bu ayetin tefsirinde;” Müminler Allah yolunda, O'nun hayat metodunu gerçekleştirmek, şeriatını yerleştirmek ve Allah adına "insanlar arasında" adaleti uygulamak için savaşırlar, başka bir isim altında değil. Yüce Allah'ın tek başına ilah olduğunu bu yüzden tek başına hükmetmesi gerektiğini kabul ederek...
Kafirlerse Tağut uğrunda Allah'ın metodunun dışında değişik hayat metodlarını gerçekleştirmek, -Allah'ın izin vermediği- değişik şeriatleri yerleştirmek ve yine -Allah'ın izin vermediği- değişik değerleri oturtmak ve Allah'ın mizanı dışında değişik ölçüler dikmek için savaşırlar.
İman edenler, Allah'ın dostluğuna, korumasına ve gözetimine dayanarak dururlar.
Farklı sancakları, hayat metodları, şeriatları, yolları, değer ve ölçütleriyle kafirler, şeytanın dostluğuna dayanıp dururlar. Onlar bütün farklılıklarına rağmen şeytanın dostlarıdırlar.Demiştir.

4 Nisa 97. “Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: "Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)" Onlar da, "Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik" derler. Melekler, "Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!" derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.”

Fizilalde bu ayetle ilgili ise şu değerlendirmede bulunur: “Müşrikler, Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) ve arkadaşını (Hz. Ebu Bekir'i) yakalamaktan ve hicret etmelerine engel olmaktan ümitlerini kesince geride kalan bu müslümanlara karşı işkencelerini arttırmaya başladılar. Ardından İslâm Devleti kurulup Bedir'de Kureyş'in ticaret kervanına saldırınca, üstelik müslümanlar bu saldırıda kesin bir zafer de elde edince,'müşrikler geride kalan bu zavallılara işkence ve cezanın her çeşidini uygulamaya başladılar. Korkunç bir kinle onları dinlerinden döndürmeye uğraştılar.
Nitekim bir kısmı gerçekten dinlerini terk etmişti. Bir kısmı niyetlerini gizleyerek kafir olduklarını göstermek ve müşriklerin ibadetlerine katılmak zorunda kalmışlardı. Kuşkusuz bu gizleme -güç yetirdikleri zaman- hicret edebilecekleri bir devletleri olmadığı gün geçerliydi. Ancak, devlet kurulup İslâm ülkesi oluşunca; hicret etmek, İslâm'ı açıklamak ve İslâm ülkesinde yaşamak imkanı bulunduğu halde işkencelere boyun eğmek veya gizliliğe sığınmak kabul edilecek bir iş değildir.
Bu ayetler işte böyle nazil olmuştur; mallarını ve çıkarlarını korumak veya hicretin sıkıntılarından, yolun zorluklarından uzak durmak için ecelleri gelene kadar oturup bekleyenleri bu şekilde adlandırmaktadır. Onları kendilerini zulme mahkûm edenler" olarak adlandırmaktadır. Çünkü onlar, İslâm ülkesindeki, üstün, pâk, onurlu, özgün ve serbest hayattan kendilerini yoksun bırakıp küfür ülkesindeki, aşağılık, basit, zayıf ve işkenceli hayata mahkûm etmişlerdir. Bu yüzden "Bunların barınakları Cehennem olacaktır. Orası ne kötü varış yeridir" diye tehdit edilmektedirler. Bununla fiilen dinlerini terk edenlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.”
Kaldıki Saddam Rejimi; Kitlesel kıyımlara uğratılan Şiiler ve Kürtlere dayanmıyor, başta rejim muhafızları ordusu olmak üzere Irak Ordusu, Rejimden beslenen ve ayrıcalıklı bir konuma sahip Tikritilerden ve sözde sünni araplardan müteşekkildi. Ve  bu kesimler Saddamın ve Şurakasının insanları kitlesel olarak katletme,cinayet, müslümanlara baskı,yasaklama  ve benzeri tüm küfri cürümlerini elde ettikleri ayrıcalıklar nedeniyle destekliyorlardı.
Abd ve İsrailin kollarını İranda bir devrimle kesip atan  İslam Devrimine karşı,  daha Devrimin üzerinde bir yıl geçmeden İslam Devrimi, küfri istikbar tarafından tam destekle Saddam Rejimi  eliyle yılıkmak isteniyordu. Başta Abd ve İsrail; Halkın Mücahidleri isimli  Maocu ideolijiye sahip silahlı guruplarla sapotaj, suikast gibi yöntemlerle,ulusalcı solcu Kürk gurupları  silahlı başkaldırıya kışkırtarak ve Irak’a cesaret ve iştihasını kabartarak İslam Devrimini boğmak için  Saldırtmış ve  askeri,mali,istihbarat,lojistik alanda tam destek vermiştir. Tahmili Savaş bu maksatlarla ve bu yöntemlerle başlatılmış ve devam ettirilmiş bir Savaştır. O dönemde de Milli Görüş çevrelerinden  bu savaşı “kardeş savaşı” olarak değerlendirenler çıkmıştı. Böyle bir değerlendirme; Batıldır.İslam Inqılabının bu menfur Tahmili Savaşta vermiş olduğu (Kazanmış olduğu) 1.000.000 Şehid; İslam Devrimini ve İslam Nizamını korumayı  en önemli dini farziyet gören ve bu uğurda öldürülmeyi büyük bir lutuf sayam,samimi,ihlaslı,şuurlu müslüman gençlerden oluşmaktadır. Saddam Ordusunun 8 Yıl İran İslam Ordusuna karşı Batınında desteği ile dişe diş bir savaş verirken, bundan yaklaşık iki yıl sonra başlayan Birinci Korfez Savaşında ayni Saddam Ordusunun abd askerlerinin postallarını nasıl öptüğü hatırlanmalıdır. Helede ikinci Irak Savaşında abd askerlerinin üç günde Bağdatı nasıl teslim aldığı! İran'a karşı aslan kesilen Saddam Ordusu Batılılar karşısında süt dökmüş kedi rolünü oynamıştı. Bunun analizi yapılmadan bu tür değerlendirmeler hakkaniyetsiz değerlendirmeler olacaktır. Bir milyon ŞEHİD’in  hesap günü yakalarına yapişmasından ve “Utanmadınmı? Allah’tan korkmadınmı böyle çirkin bir değerlendirme yaptın gıyabımızda!”  şikayetlerine muhatap olmaktan kokmak gerekmezmi?
            Rabbimiz Allah yolunda savaşarak ŞEHİD olanlara “ölü” bile demeyin ikazını  her müslüman adı gibi biliyor olmasına rağmen!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası