Ruhun özgürlüğü

Ali Bulaç

Pazartesi, 09 Ağustos 2010
İslam tefekkür ve irfan geleneğindeki özgürlük tanımlarını anlamaya çalışan gezimize devam ediyoruz. Şimdiki durağımız tasavvuftur. Sufilerin özgürlük anlayışlarını kısaca özetlemek gerekirse, onlara göre özgürlük “ruhun özgürlüğü”dür.
Seyyid Şerif Curcani’ye göre hürriyet; kainatın köleliliğinden kurtulmak ve bütün bağları âğyarla, yani Allah’ın dışında kalan her varlıkla ve herşeyle ilişkiyi kesmektir. Hürriyet, sözlük anlamıyla “hulus” demektir ki, hulus hem samimiyet, içtenlik, hem kurtuluştur. İhlas’la Allah’a inanan ve bağlanan kişi, özgürlüğüne kavuşur. Hulus, şer’en başkasının hakkının ortadan kalkması nedeniyle insanda ortaya çıkan hükmi kurtuluşa da denir. Nesefi el-Farisi, hürriyet, zihnin Allah dışındaki şeylerden kurtulmasıdır: “Bağımlı olduğun şey her ne ise sen onun kölesisin”.
El-Farisi’ye göre hür insan yedi şeyi bir arada bulundurduğunda hürriyetine kavuşmuş olur: “Sözlerinde hür, fiillerinde hür, bilgilerinde hür, ahlakında hür, iyiliğinde ve hoşluğunda hür, münzevi hayatında hür, kanaat ve huzurunda hür”. İlk dördünü bir arada bulunduran kişi hür değil ergin kişidir diyor. Buradan hareketle Sufiler, “hürriyet ubudiyetin zirvesidir” sözünde birleşiyorlar. Onların bakış açısından küfür köleliğin varlık sebebidir. Curcani kölelerin aslında küfürden kaynaklanan bir acz içinde olduklarını söyler. Bu yüzden, kölenin mülk hakkı, yönetici olma hakkı, şahitlik hakkı yoktur. Bu acziyet hali hukuki niteliktedir, köle özgürlüğüne kavuştuğunda sona erer, acziyetin yerini irade ve kudret alır, yani artık insan yapabilir (Sahibu’l-istitae) seviyesine çıkar. Bu yüzden kölelik, ölüm ve cehennem gibidir. Köleliğin yalın karşıtı özgürlüktür, bu anlamda özgürlük hayat ve kurtuluştur. Şanı yüce ve merhameti bol olan Allah da insanları hürriyete davet eder. Allah’ın ve Elçisi’nin insanları çağırdığı hayat hürriyetin ta kendisidir. Her mümin hür olmak zorundadır.
Kuşeyri, kulun yaratılmışlara köle olmamasını, madde alemindeki herhangi bir etkisinin bulunmamasını hürriyet olarak tavsif etmiştir. Bu anlam çerçevesinde gerçek hürriyet Allah’a kulluk, tevhid inancının ahlaka ve amellere yansıması olarak tezahür eder. Tam ihlas ve samimiyet mertebesine ulaşabilmiş kişi başkalarına bağımlı yaşamaz; o sadece “Allah’a kulluk yapar ve yalnızca O’ndan yardım diler” (1/Fatiha, 4).
Çok ilginç bir biçimde Sufiler “fakr” ile “hürriyet” arasında ilişki kurmuşlardır. Fakr (fakirlik) kavramı hürriyeti içine alır. Fakr hali, insanın bir şeye sahip  olmamasından çok, Allah’tan başka şeylerin insana sahip olmamasıdır. İşin esasına baktığımızda gördüğümüz şudur ki, insanın sahibi Allah’tır, dünya ve içindekiler değil. Öyleyse hürriyet, ahlakın amacıdır. Bilindiği üzere tasavvufta sülukun başlangıcında irade vardır. Bunun için dervişe “mürid” denmiştir, mürid olgunlaşmak üzere süluka dahil olmak üzere irade beyan eden taliptir. Ama bu kombinezonda irade olmasına karşılık hürriyetten söz edilemez. Çünkü mürid, nefsiyle ve tutkularıyla mücadele içindedir. Mürid, sülukta başarılı olursa, varış noktasında iradesi Allah’ın iradesine teslim olur ve o da ortadan kalkmış olur.
Hucvuri, bundan hareketle “Tevhid ehli sözleriyle cebirci, ameliyle kadercidir yani hürriyetçidir”, demiştir. Şöyle denmiştir: “Bizler zahirde muhtar, hakikatte mecburuz.”
İmam Gazali, hürriyeti şöyle tarif eder: Heva ve hevesin esaretinden kurtulmaktır. Kanaat eden kişide hürriyet ve izzet tecelli eder. Gazali, 17/İsra 85. ayetini “Sana ruh’tan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir” tefsir ederken, “Ruh Rabbani bir hakikattir” diyor. Paradoksal bir biçimde insandaki makam ve statü tutkusu, aslında tersine çevrilmiş yetkinlik (kemal) arayışıdır. Bunun üç unsuru vardır: Kudret, ilim ve hürriyet. Gerçekte bu üç unsur Allah’a ait sıfatlardır. Ama ondaki ilahi öz dolayısıyla insanda da tecelli eder ve buna ulaşır. İlmin son mertebesi marifetullahtır. Hürriyet tutkuların esaretinden kurtulmaktır, kudret ise ilim yetkinliğiyle, hürriyetin yetkinliğinin bir arada olmasından ortaya çıkan potansiyeldir.

İnsanın sönmeyen arzusu bağımsızlaşmak suretiyle varlık ve kemalde tekleşmek, biricik olmaktır. 18/Kehf 46. ayetinde geçen “Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır”da geçen “sürekli iyilikler”den ilim ve hürriyet kast edilmiştir diyor Gazali. Bu da farklı bir hürriyet tanıma işaret etmektedir.
 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bangladeş Dosyası